www.yandex.com
ANILARIM 3
İSTANBUL'DAYIZ
İşte
eşyalarımız toplanmış, bizi İstanbul’a götürecek kamyonu bekliyorduk. Ve o an
geldi. Osmancık’a geldiğimizde olduğu gibi, kamyon kasasında eşyalar arasında
çocuklar için bir bölme bırakıldı. Komşularla vedalaşmalar tamamlandı. Arkamızdan sular döküldü. Kamyonumuz hareket
etti.
Yol
boyunca yiyecek ihtiyacımız için
hazırlıkları yapmıştı Annem. Hareket
saatimiz, öğleni bulmuştu. Kamyon şoförü İstanbul’a sabah ulaşacağımızı
söylüyordu. Yolda molalar veriliyordu. Hava karardığında Bolu Dağını
tırmanıyorduk.
Bir
ara kamyonumuz durdu. Dışarıdan gelen seslerden bir sorun olduğu anlaşılıyordu.
Kamyon şoförü Babam’a, hocam madem sigara içiyorsun Bafra bari içseydin
diyordu. Soğuktan korunmamız için konulan kilimleri aralayıp baktım. Ortalık
kapkaranlıktı. Üstelik sis te vardı. Gelen geçen kamyonlardan yardım istendi.
Kamyonumuzun far arızası giderildi. Sonradan öğrendiğimi göre, Bafra Sigarası
ambalajındaki folyo, farlardaki temassızlığı gidermek için kullanılmıştı.
Sabah
ışıkları ile birlikte Harem iskelesindeydik. Arabalı vapurla karşıya geçtikten
sonra, sora sora Bakırköy, Bahçelievler bulundu.
Haznedar
İlkokulu yakınında bir boş arsada durduk. Bahçelievler haznedar o tarihlerde
yeni yapılaşmaya başlamış, parsellere bölünmüş,
bazılarında iki veya tek katlı evler yapılmıştı.
Anladığım
kadarı ile Babam çevrede kiralık bir ev bulana kadar biz kamyonda bekleyecektik. Kamyoncu ile de öyle anlaşmış.
Yıllar sonra bu bana büyük bir cesaret örrneği gibi gelmiştir. Yeni bir kente
gidiyorsunuz. Eviniz belli değil. Tek
güvenceniz atandığınız İlkokul.
Nitekim
öyle oldu. Okulun tek görevlisi, Babamla birlikte çevreyi dolaşmaya çıktılar.
Bir süre sonra döndüklerinde, yüzleri gülüyordu. Ev bulmuşlardı. Karaköy’de
ikamet eden yaşlı bir amca, bir arsa üzerine yaptırdığı tek katlı evini kiraya
vermeye razı olmuştu.
Henüz
çatısı olmayan, ikinci kat için sütun başlarında kolon demirleri bırakılmış, üç
odalı bir evdi. Eşyalar indirildi. Aylık yüz elli liraya kiraladığımız bu eve
yerleşmeye başladık. Bu evin tek özelliği, ev sahibinin sürekli tekrarladığı
gibi, o yılların ünlü aktörlerinden Efgan Efekan’ın komşumuz olması idi. İki
bina ileride Bakırköy – Bağcılar yolu geçiyordu. Suyumuz yoktu. Kuyudan temin
edecektik. Görünen oydu ki kasabadakinden daha güç koşullar bizi bekliyordu.
Erkut Okullar açılınca Ankara-Hasanoğlan’a artık ikinci sınıf öğrencisi olduğu
okuluna gidecek, Ben, Bakırköy Lisesine kayıt olacaktım. Meliha için sorun
yoktu. Okul evimize yakındı.
Haznedar,
Bakırköy İlçe sınırları içinde, Bağcılar ve Güngören köyleri ile Eski Londra
Asfaltı olarak bilinen yol boyunca uzanan bir arazi üzerinde yeni kurulmakta
olan bin semt idi. Kiraladığımız eve beş yüz metre uzaklıkta bir bakkal dışında,
Bağcılar Caddesi üzerinden Bakırköy’e çalışan minibüsler bizi sosyal yaşama
bağlıyordu. Babamın yeni atandığı
İlkokul denilince, aklınıza bilinen okul yapıları gelmesi. Bu okul, aslında bir
baraka idi. Milli Eğitim kayıtlarında adı da Baraka Okul idi. Bir zamanlar
kışlalarda kullanılan, muhtemelen Amerikan Yardımı olarak yurdumuza gelen çinko
levhalardan oluşan binalardı. Yağmur yağdığı zaman sesi ile ritim tutulan,
soğukta öğrencilerin yanan sobaya rağmen titrediği iki binadan ibaretti.
İçeride bölmeler yapılarak sınıflar, yönetim odası, tuvaletler oluşturulmuştu.
Çaresiz Kardeşim bu okulda öğrenimine devam edecekti. Biraz ileride yeni okul
binası inşaatı hızla yükselmekteydi.
Annem
aslında, becerikli bin insandı. Bütün bu taşınmalar, yenilikler onu yıldırmaya
yetmiyordu. İnanılmaz çözümler üreterek aile bütçesine katkılarda bulunuyordu.
Gelirken, İstanbul koşullarında zorlanmayalım diye, yeterince kuru gıda,
patates, soğan getirmeyi ihmal etmemişti. Sokak aralarında bağırarak geçen,
yoğurtçular, sütçüler, araba ile satış yapan sebzeciler vardı. Balıkçıdan
tanesi yetmiş beş kuruşa satan aldığımız enfes palamutlar da soframıza ayrı bir
değer katıyordu. Palamut , o yılların en ucuz balığıydı. Bir tanesi kiloya
yakın, belki de fazla çekerdi. Şöyle
anlatayım. Bir palamut tava, yanında salata-pilav dört kardeşin karnını
doyurmaya yetiyordu.
Benim,
Kabataş Lisesinden kaydımın alınıp, Bakırköy’e kayıt işlerim tamamlandı. Geçen
yılki kitaplarımın kullanacaktım. Yazarları farklı olan kitaplarımı da temin
etmiş, okulların açılmasını bekliyordum. Bakırköy Lisesi, bir önceki yıl Yavuz
Evler İlkokulu bünyesinde faaliyete geçmiş, ama bütün sınıfları olan bir
Okuldu. Çünkü, sürekli göç alan İstanbul’un, yeni sanayi kuruluşları da bu
bölgede yükseliyordu. Okul yeni yapılmış, pek çok eksiği vardı. Yağmur
yağdığında camlardan giren sular, koridorlardan merdivenlere doğru süzülürdü.
Kabataş, erkek lisesi olmasına karşılık,
burada kız-erkek birlikte öğrenim görecektik. Ben son kayıtlardan olmalıyım.
4-K şubesine verilmiştim. Yabancı dil seçimi olan Fransızca’yı değiştirmem mümkün
olamadı. Ama Fransızca Öğretmenim Nesrin Gönülal’ı çok sevmiştim. İyi bir
öğretmendi ve okul değiştirmemden kaynaklanan sorunlar konusunda bana büyük
destekleri oldu. Sınıfım, çoğunlukla
Bakırköy Orta Okulu mezunu olmakla birlikte, benim gibi nakil öğrencilerin
sayısı da hayli fazla idi. Bu durum sınıfımıza ayrı bir hava veriyordu. Yıllar
sonra da dostluğumuz sürecek çok renkli yüzler vardı. Saint Benoit’lı Ersan
Gürses gibi. ODTÜ okudu. Başarılı bir mühendisti. Çok erken aramızdan ayrıldı.
144 Utku Onan, yıllar sonra Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı olarak diş
tedavilerim için büyük yardımı olacaktı. SSK Müfettişi avukatlarımız, Genel
Müdürlük yapan Makine Mühendislerimiz, Başarılı Müteahhit iş adamı Engin
Karadeniz, Prof. Ömer Saraçoğlu, Eczacılar, Psikologlar, Havacı Pilot Subaylar,
Hesap Uzmanları, niceleri. Çok başarılı üniversite öğrenimi
olan bir sınıf olduk. Öğretmenlerimiz bir kişi dışında çok iyi insanlardı. Kabataş Lisesinde, beden
eğitiminden sınıfta bırakan m.u. buraya Müdür Yardımcısı olarak tayin olmuştu.
Bu durum benim moralimi bozmaya yetmedi. Yeni arkadaşlarımı, sınıfımı çok
sevmiştim.
Osmancık
Orta Okulu’da iken, Bahçıvan Nuri Dayı bize oku bahçesine ağaç dikme işini
sevdirmişti. Boş derslerde nuri Dayıya yardıma giderdik. Tüm okulun etrafını
ağaçla donatmıştık. Bakırköy Lisesi bahçesi henüz inşaat artıkları ile doluydu.
Müdürümüz Macit Karakurum kısa sürede, Okol Bahçesini temizletmiş, ağaç
dikim işlerine başlamıştı. Bu gün Bakırköy Lisesi bahçesinde gördüğünüz 50
yaşında ağaçların dikilmesinde katkım olması ile övünürüm her önünden
geçişimde.
Haznedar’dan
Bakırköy’e 98 numaralı otobüsle gidip-geliyordum. Güzel havalarda yürümek bile
mümkündü. Bakırköy – Haznedar arasında henüz yapılaşma yoktu. Yeni Evler-Rahmi
Duman Kliniği, sonrasında İncirli’de Ömür dinlenme tesisleri. Arada Haznedar’a kadar tek tük ev evler vardı. Büyük
yazlık sinemalar, futbol sahaları ve yolun solunda, E- 5’e paralel uzanan,
Mazhar Osman olarak bilinen, meşhur Ruh
Hastalıkları Hastanesi ile sağda uzanan, fabrikaya ham madde taşıyan Çimento
Fabrikası teleferikleri.
Yıllar
içinde, Ömür Gazinosu yenilenecek, sonrasında ve öncesinde, Türkiye düzeyinde
ünlü iki meşrubat fabrikasının binaları yapılacaktır.
Haznedar,
Eski Londra asfaltı üzerinde, Montaj Fabrikaları, Fabrikalar Bölgesi, demir
Döküm, Vita, Ateş Tuğla gibi büyük
fabrikalar bulunuyordu. Sürekli dumanı tüten, bir Kireç Ocağımız da
ayrıcalığımızdı. Karşısında yer alan, sonradan Efes Pilsen Bira Fabrikasının
inşa edileceği büyük alan ise, bildiğimiz çiftlikti. Merter Çiftliği,
ineklerin, koyunların otladığı büyük bir çiftlikti. Çoğu zaman taze süt,
sebze-meyve almaya giderdik.
Topkapı’ya
doğru uzanan tepede, ünlü Davutpaşa Kışlası yer almaktaydı. Milli Bayramlarda,
askerler, zırhlı birlikler buradan hareketle Vatan Caddesine törenlere katılmak
üzere giderlerdi. Daha ileride Ülker, Karaca gibi büyük sanayi kuruluşları yer
alırdı.
Kış
ile birlikte yollarımız çamur oldu. Otobüs durağına ulaşmakta güçlük çekiyor,
otobüs içinde ve okulda çamurlu ayakkabılarla dikkat çekiyordum. Annem, bana
bir çizme alınması, durağa kadar çizme ile gidip, Durakta ayakkabılarımı giymem
şeklinde bir formülle sorunu çözdü.
Babamın
maaşı, dört çocuklu bir aile için yetersizdi. Kira ağır geliyordu. Kasabada
bıraktığımız ineklerimiz satılmış, onlardan sağlanan para bankada duruyordu.
Bununla bir arsa alıp ev yapmak planları vardı ailenin. Bu arada, Babamın
amcasının oğlu ile evlenen, Bakırköy Derbi Lastik Fabrikasında çalışmakta olan,
çok sevdiğimiz Muhittin ağabeyin, fabrika yakınında bir evde bir kaç arkadaşı
ile birlikte, kötü koşullarda kaldığını öğrenince bizim eve konuk olarak
taşınmasına izin verildi. Çok geçmeden de küçük Teyzem ile evlilikleri
gerçekleşti.
Nasıl
gelişti hatırlamıyorum. Ama kız kardeşimin önümüzdeki yıl okuluna Kargı’da
devam etmek üzere ayrılması ile sonuçlandı. Yaz tatilinde Meliha Kargı’da kaldı.
Zaten, Kargı ile bağlarımız devam ediyordu. Meliha’nın Anneannemle kalması,
okula orada gitmesi, Onun kabul edilemez duygular yaşamasına neden olmuş,
yıllar sonra bile konu açıldığında üzüntülerini belirtmiştir. Muhittin
ağabeyimle, Gül Teyzem de evlilikten bir süre sonra ayrı bir ev taşındılar.
Bizim ailenin, ev yapma projesi yaz tatili ile birlikte uygulanmaya başladı.
Lise ikinci sınıfa geçmiştim. Çocukluk yılları geride kalıyor, gençlikle
tanışıyordum.
Bakırköy,
o yıllarda, Sirkeci’ye gitmek için aldığınız banliyö biletinde, Bakırköy –
İstanbul yazan, İstasyondan çıktığınızda, hemen soldaki sokak içinde sıra sıra
faytonların sizi beklediği bir ilçe olmasına karşılık, bir sanat beldesiydi.
Sinemaları, Halk Evi, sanatçılarıyla kültür merkezi idi. Türk Sinemasının,
Kenan Pars, Ahmet Tarık Tekçe gibi önde
gelen isimleri burada oturur, sinema ve tiyatrolarında güncel film ve oyunlar
oynanırdı.
Tren
dışında, dolmuşlar ve İETT otobüsleri de
vardı elbette. Bakırköy -Taksim, Osmaniye – Eminönü, Akıl Hastanesi – Eminönü. Bakırköy
– Topkapı.
Kışlık
ve yazlık sinemalar, sahilde, Normandi ve Miltiyadi isimli iki büyük çay bahçesi vardı. Biz böyle
telaffuz ediyorduk ve o tarihlerde böyle büyük çay bahçelerine “Gazino”
deniliyordu. Ayrıca, Bakırköy Sporun bahçesi. Hemen bütün Bakırköylüleri burada
bulmanız mümkündü.
İstasyon
Caddesi ve İstanbul Caddesi, çarşı-pazar buradan ibaretti. Sahile inen yol
üzerinde iki kilise nüfus hakkında bilgi vermeye yetiyordu.
Bugün
dahi önemli yerleşim merkezlerinden olan Emlak Konut Evleri yapılmaya başlamıştı.
Yaz
tatili başladığında, Haznedar ile Güngören arasındaki, Kireç Ocaklarına yakın
bölgede aylık iki yüz elli lira taksitle satın aldığımız arsamız üzerinde, ev
yapmak üzere , ileride fosseptik çukuru olacak, kireç kuyusu için, Babamla
birlikte ilk kazmayı vurmuştuk.
DEVAM EDECEK. 3 (ŞK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder