"KARGI"
Yıl, 1955. KARGI’DAYIZ ARTIK
Kargı bizim ailemizin toplu yaşadığı bir
ilçedir. Kızılırmak vadisinde, bağlar, bahçeler arasında şirin bir kasabadır. Yerleşim yerinden sonra Irmağa kadar uzanan düzlükte, mera-harman yeri, devamında ise pirinç tarlaları uzanır. Asıl geçim kaynağı pirinçtir. Bunun yanı sıra, sebze ve hayvancılık yapılır.
Kargı'da bizi, Ali Dedem, Dayılarım, Amcam, Teyzelerim, ve kuzenler.
Burada bizi yeni ve güzel bir hayat bekliyordu. Gazlı dedem Ben dört yaşında iken rahmetli olmuştu.
Okula yakın evimizin inşaatı üst kat hariç
bitmiş, üst katın pencereleri takılmasa
da çatı tamamen kapatılmıştı. Bodrum katı tartışmasız ineklerimizin olacaktı.
Orta kat, Mutfak, iki yatak odası ve banyo bizim yaşam alanımız. Bizim ailenin
evlerinde tartışmasız, ayrı bir banyo ve tuvalet mutlaka bulunur. Aslında,
yörenin ortak özelliğidir budur. Hemen bütün Kargı evlerinde kullanışlı bir tuvalet ve banyo mevcut idi.
Örneğin, Ali Dedemin evi. İki katlı, giriş
katında mutfak, büyük bir kiler ve bağımsız bir tuvalet, ikinci kattaki
odalarda mutlaka bir banyo dolabı ve katta bağımsız hela ile, avluda at ve eşek
için ayrı bölmesi olan ineklerin
barındığı ahır ve samanlık. Ön avluda, bütün mahallelinin de
yararlandığı kubbeli fırın. Özellikle ramazan aylarında her gün fırın yakılır,
komşular keşkeklerini bırakır, Babaannem büyük bir itina ile fırın kapağını
hamurla kapatır, pişme zamanı gelince açardı. Ahırların bulunduğu avluda küçük
bir sebze bahçesi, sulama kanalının (boklu ark)
arkasında büyük bir sebze ve meyve bahçesi bulunmaktaydı. Ve halan
bunlar ayakta olup kuzenler tarafından kullanılmaktadır. Ali Dedem, gençlik yıllarını savaşlarda geçirmişti. Doğu cephesinde Osmanlı ordusunda, daha sonra, Kuvey-ı Milliyede. Az konuşur. Çok çalışır. Zaman buldukça atına atlar kırlara, bahçelere giderdi.
Fazlı Dedem, sevilen,sayılan bir öğretmen
olup ben küçükken aramızdan ayrıldı. Kurtuluş savaşı yıllarında köy köy dolaşarak halkı düşmana karşı direnmeye çağırmış, Cumhuriyet kurulduktan kısa bir süre sonra emekli öğretmen olarak, siyaset sahnesinde görev almıştı. İl Genel Meclisi üyesi, aynı zamanda Daimi Encümendeydi öldüğünde. Aile içinde otorite ve kuralları, ölümünden sonra da uzun yıllar
sürdü. Büyük Dayım, Yüzbaşı Selahattin, tam bir Türk Askeri idi. Görev
yaptığı karakollarda, işe atıyla gidip gelir, askerleri tarafından çok
sevilirdi. Babam vatani görevini yapmak için gittiğinde, Annem ve Ben onlarla
kalmışız. Haluk Dayım ile ise hemen hemen birlikte büyüdük. Aramızda fazla yaş farkımız yoktu.
Fazlı Dedem, nasıl bir kültürden geldi ise,
öğretmenliği sırasında Kargı’ya bir ev yapmış. Buna ev demek yerine konak demek
daha doğru olacak. Üç kattan oluşmakta. Oldukça geniş bir arazi üzerinde
yapılmış, giriş katında, mutfak dediğimiz kocaman ir oda. Bu odada doğrudan
çatıya ulaşan bacası olan heybetli bir
ocak bulunmaktadır. Ortada büyük bir holden geçilerek avluya inilir. Avluya
çıkmadan, sol tarafta her türlü hububat ve erzakın depolandığı dev sandıklar
bulunmaktadır.
Sağ tarafta yakarı katlara çıkan kapıdan
girdiğinizde bir sürprizle karşılaşırsınız. Kocaman bir DOKUMA TEZGAHI. Boz zamanlarında
herkes, halı kilim ve özellikle KARGI BEZİ dokur. İç çamaşırlarımız bu bezden
dikilirdi. Yastıklarımız bu bezle yapılır. Anneannem, teyzelerim inanılmaz
yetenekli insanlardı. Bağ bahçe işlerinde, hayvan bakımında olduğu kadar bu
dokuma ve terzilik işlerinde de beceri sahibi idiler.
Ancak, ilerleyen zaman içinde, bana göre tarihi eser bile sayılabilecek bu konak, gelişigüzel bir kararla, meydan oluşturmak gerekçesiyle yıkılmış, ben çok sonra öğrendim. Üstelik, yerine ne meydan , re de başka bir düzenleme yapılmamıştı. Yazık etmişlerdi. Örnek bir kargı ev olarak korunabilirdi.
Sadece annemin ailesi değil, babaannem ve
amcamın eşi de aynı becerilere sahiptiler.
Bize düşen, okullarımızda başarı sağlamak,
tatillerde bağ bahçe işlerine yardım etmekti. Bunu da en iyi şekilde
başarıyorduk. Özellikle bağ bozumunu çık severdim. Eşekler sıra sıra, küfeler üzüm
dolu üzümler avluya taşınır. Burada şıra yapmak için kullandığımız OLUK içine
boşaltılır, tulumba başında, iyice yıkandığı kontrol edilen ayaklarla üzümler
ezilir, suyundan pekmez yapılırdı. Pekmezin bir kısmı, pekmez toprağı ile
dövülerek ak pekmeze dönüştürülür. Önceden iplere dizilmiş cevizler, pekmez
kazanına batırılarak enfes sucuklar yapılır, bütün kış tüketilirdi.
İkinci, üçüncü katlarda yatak odaları ve
tuvaletler bulunurdu. Pencereler ise klasik cumbalı bir evdi.
Ahır ve samanlık yapısı itibariyle beni çok
etkilemiştir. İki katlı olan ahir binasının, ikinci katı samanlık, yol
hizasında idi. Ot ve saman boşaltmak kolay, hayvanları buradan besleme çok
pratikti.
Bahçedeki örnek bağ da çeşit çeşit üzümler,
yemelik üzüm ihtiyacımızı karşılardı.
Fazlı Dedem, ayrıca, bugünlerin saunasına
benzer bir hamam yaptırmıştı bahçeye. Yine bahsetmeden geçemeyeceğim bir
ayrıntı vardı burada. ZURNUK.
Pek çok kişi bu gün zurnuk nedir bilmez. Zurnuk
vardı Fazlı Dedimin bahçesi ile yol arasında. Yağmur yağdığında, yoldan akan
sel suları istenildiğinde bahçe sulamasında kullanılabiliyordu bu zurnuk
sayesinde.
Bizim evin bahçesini de babam kalın duvarlarla
çevirmiş, bahçesinde de asmalar dikmişti. İki de büyük dut ağacımız vardı. Dedemlerde
bulunan kuyular bizimkinde yoktu. Zira, Babam evi yaptırdığında artık Kargı
şehir suyuna kavuşmuştu.
Bizim Kargı’daki iki yıllık yaşamımız
inanılmaz güzel anılarla doludur. Annemin inekleri sağarken, kedilerimizin
kapıda bekleyişleri, buzağılarımızın doğumu, büyümelerini izleyişimi heyecanla hatırlarım.
Her şeyden önce, uzakta da ola bağımız,
bahçemiz vardı. İneklerimiz vardı. Kendimiz ekip biçiyorduk Hatta, bahçedeki dut ağaçları sayesinde, boş
olan üçüncü katımızda yazları ipek böceği yetiştirdik. Onların, dut
yapraklarını yemelerini, koza zamanı yaprak yemeyerek, sürekli ağızlarından
çıkardıkları salyalarla koza yaptıklarını hala hatırlarım.
Kargı merkez ilkokulunda günler güzel geçti. Dördüncü
sınıftaki, Emin öğretmenim emekli oldu biz 5. Sınıfa başladıktan Sonra Gen,
idealist, 52 yıl sonra bile adını ve yüzünü hatırladığım öğretmenimiz, Rasim
Mehmet Bütüner .
Artık bir diplomam vardı. İlkokul mezunuydum.
Ben, daha İlkokul birinci sınıfında iken,
aile ortamından etkilenerek, Andımızı, İstiklal Marşını ezberlemiş, ulus, yurt
bilincine sahip olmuştum. Dörtten beşe geçtiğim
ve İlkokulu bitirdiğim yaz aylarında, Büyük Caminin Kuran Kurslarına devam
etmiş, aile geleneğimiz olan Din Eğitimini de tamamlamıştım.
İlkokul arkadaşlarım çok nitelikli ve iyi
insanlardı. Zira, anneleri-babaları da öyleydi. Çoğunun ailesi çiftçi idi. Bir
arkadaşımızın babası C.Savcısı idi. Yıllar sonra arasam, Rüstem’i bulabilir
miyim acaba ?
Okul bahçesinde genellikle mendile sarılmış
gazete kağıtlarından oluşan topla maç yapardık. Rüstem’e meşin top aldılar.
Artık, Rüstem, Savcı Babasından daha forslu idi. Topu vardı. Meşin topla
oynamak ayrı bir zevkti. Ama Rüstem’i kızdırmamak gerekirdi. Rüstem kızınca
topunu alır eve gider, biz yine mendil topa kalırdık.
Amcam sevilen bir berberdi. Bağ bahçe işleri ile de uğraşırdı. Ne
zaman çarşıdan geçsem yakalar, saçın uzamış otur bakalım der, kafamı üç numara
yapardı.
Evin büyük çocuğu olarak, Anneme yardım etmek
görevimdi. İneklerin bakımına, tavukların beslenmesine yardımcı oluyor, tarlada ot biçip, sebze topluyordum.
Bu arada, kargı İlkokulu Müdürü de Emin
Öğretmenle birlikte emekli olmuş, Babam Okul Müdür Vekili olarak Halı Köyden
Merkeze tayin olmuştu.
Ben ilkokulu bitirmiştim. O yaz dünyalar
tatlısı bir kız kardeşim daha doğmuştu. Ortaokul kitaplarımı temin ediliyor, Yaz
tatilinde haylazlık yapmama izin verilmiyordu.
Kargı, kültür bakımından da civar kazalardan
ileri idi. Özellikle Halkevi bünyesinde çeşitli etkinlikler bunda büyük rol
oynamıştır diye düşünüyorum.
Yine Kargı günlerimde, Babamın çocukluk arkadaşları, manav Cevdet amca ve Demirci Mustafa amcalardan çok etkilenmişimdir. Çok çalışkan ve bilge denecek kadar kültürlü insanlardı.
Yine Kargı günlerimde, Babamın çocukluk arkadaşları, manav Cevdet amca ve Demirci Mustafa amcalardan çok etkilenmişimdir. Çok çalışkan ve bilge denecek kadar kültürlü insanlardı.
Tam okullar açılmasına yakın, bizim evde bir hareketlenme
oldu. Babam hırçın, Annem üzgün, Dedem ve Babaanmem ise kızgındılar. Bir süre sonra konu
anlaşıldı. Babamın dönem arkadaşı olan Hilmi Amca okul Müdürü olarak atanınca,
Babam da nakil istemiş, Osmancık İlköğretim Müdürlüğüne (Maarif Memuru)
atanmıştı.
Bir Eylül gününde, eşyalarımız bir kamyona
yüklenmiş. Annem ve Babam şoför mahallinde, Erkut, Meliha ve Ben kamyonun
kasasında , eşyalar arasında bize ayrılan yerde, henüz bir kaç aylık Mediha
Annemin kucağında Osmancık’ doğru yola çıkmıştık.
Osmancık’ta kiraladığımız ev bahçeli, fakat
ahırı olmadığı için ineklerimizi hemen götüremedik. Osmancık’ta ahır bulduktan
sonra onları getirecektik. Şimdilik onları, Dedemlere bıraktık.
DEVAM EDECEK
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder