18 Mart 2020 Çarşamba

ANILARIM - 23 ÇORUM

google.com
yandex.com
ANILARIM – 23
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
İSTANBUL- ÇORUM

İstanbul’da hem Annem, Kardeşlerim vardı, hem de evimizi boşaltmamıştık. Lojman için gerekli eşyaları taşımakla yetinmiştik. Küçükçekmece’de kendi evimizde kalıyordum. Personel servisi vardı. Okulların kapanmasına iki ay vardı. Hafta sonları Eskişehir’e gidiyordum.   Bu arada Teftiş Kurulu Başkanlığına da Ahmet Bıçakçı üstadımız tayin olmuştu. Sevdiğimiz,  ilkeli  birisi olduğu için Kurul’da herkes tarafından sevilir sayılırdı.  Yaz programları bitmek üzere idi. Bu nedenle kış dönemi için teftiş programı alacaktım. Bu arada inceleme ve soruşturma yapıyordum.
Türkiye 1994 yılına da ekonomik krizle girmişti. Sermaye çıkışları devam ediyor, dışarda bizi de ilgilendiren Bosna ve Karabağ sorunu derinleşiyordu. Başbakan Çiller, ekonomi kurmaylarının tamamını yenilemişti. Bu içerde kısmen rahatlama sağlamış olsa da uzun vadeli düzelme gözlenmiyordu. Dolar kurunda yükselmenin önüne geçmek için yüksek faizli hazine bonosu ihracı bir miktar sıcak para girişi sağlamış olsa da krizin atlatılmasına yeterli olmadı. Çünkü, yerel seçimler nedeniyle ekonomik önlemler sürdürülemedi. Yerel seçimlerde siyasal dengeler değişmedi. DYP, %25, anavatan %22, Hoca, %9, SHP,% 28, Ecevit % 9, Baykan % 5 oy almışlardı.
Okullar kapanır kapanmaz, Altınser’in Bakırköy Verem Savaş’a nakli ile birlikte İstanbul’a taşındık. Güneş için de Bahçelievler’de bulunun Andan Menderes Anadolu Lisesini tercih ettik. Evimize uzaktı. Ancak, İstanbul’da çocukların hepsi servislerde zaman kaybetmekten kurtulamıyorlardı. Artık Orta Okul 2. Sınıf öğrencisi olmuştu.
Eskişehir’den eşyalarımız İstanbul’a taşıdıktan sonra,1994 yaz programı olan, Çorum  Başmüdürlüğünün  teftişi için İstanbul’dan ayrıldım. Çorum’da İstanbul’da görev yaptığı için yakın tanıdığım bir arkadaşımız vardı. Çalışkan, mevzuata hakim bir arkadaştı. İşle ilgili sorunla karşılaşmadım. İş saatleri dışında çoğu kez diğer daire müdürlerinin de devam ettiği memur lokallerinde zaman geçirdik. Başmüdür diğer daire müdürleri tarafından da seviliyordu. Çorumspor yönetim kuruluna Vali tarafından seçtirilmişti. Çimento Fabrikası konuk evinde kalıyordum. Doğup büyüdüğüm yöreler olduğu için akraba ve dost ziyaretlerim de oluyordu. Bu turnede daha önce fırsat bulup inceleme olanağı bulamadığım tarihi Sümer kalıntılarını ziyaret imkanı buldum.  Çok etkilendim.
İstanbul’a döndüğümde Genel Müdürlük yönetiminde,  yeniden yapılanma sonrası değişiklikler devam ediyordu. Eski Sigara Sanayi Müessese Müdürü Muzaffer Arısoy üstadımız, Teftiş Kurulu Başkanlığından sonra Genel Müdür Yardımcısı olmuş, Alkollü İçkiler Müessesi Müdürlüğünden sorumluydu. Genel Müdürün Müesseseler bünyesinde teftiş kökenli yöneticiler bulundurmak prensip kararı olduğunu, beni de Alkollü İçkiler için düşündüğün anlattı. Müfettişliği severek yapıyordum. Ancak, belirli bir yaştan sonra yönetici olarak çalışmak da çekici geliyordu. Üstat ” Müessese Müdürlüğü için iki seçenek olduğunu, ben hangisi ile çalışmak istersem Genel Müdürün onu Yönetime sunacağını söylemişti. Normal koşullarda Müdür olarak atanmam da mümkündü. Fakat o günün dengeleri bunu gerektirmiş olmalıydı. Söz konusu seçeneklerden ikisi de aynı dönemde Fabrika Müdürü olarak birlikte çalıştığımız arkadaşlardı. Her ikisini de Müfettişlik yıllarımda teftiş etmiş yakından tanıyordum.  İzmir Fabrikası Müdürünün ismini verdim. Yönetimden de onun ataması benimle birlikte çıktı. Bu benim, meslek yaşamımda yaptığım önemli hatalardın biri oldu.
Yıllar sonra dahi tam olarak nedeni konusunda konuşmadığım  bir tepki göstermişti, İzmir Şarap Fabrikası Müdürü. Göreve başlamak için İstanbul’a gelmek konusunda nazlanıyordu. Nedeni ile ilgili olarak sinsi bir çalışma yürütüyordu. Resmen bir açıklama yaptığını duymamakla birlikte, benim Müessese Müdür Yardımcısı olarak atanmamdan rahatsız olduğu söyleniyordu. Oysa, Genel Müdürlük makamı her müessese için benzer bir önlem almış, bir tür iç denetim sistemi oluşturmuştu.
Bir süre sonra gelip görevine başladı. Ben mümkün olduğu kadar hoşgörülü davranmaya çalıştımsa da, o inadını sürdürdü. Mevzuatımız gereği Müessese Yönetim Komitesinde yardımcıların üye olması gerektiği halde benim onayımı bir türlü teklif etmiyordu. Aylar geçti Yönetim Komitesinde Muhasebe Müdürü üye olarak devam ediyordu. Nitekim sekiz ay sonra, yerine atandığım yardımcının, Bölge İdare Mahkemesinden atamasının iptali kararını almayı başardılar.
Alkollü İçkiler Müessese Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığım süre içinde, bana bağlı olan şubeler iş ve işlemlerinin aksamadan yürütülmesi konusunda elimden geleni yaptım. Bu arada yaşadığım ilginç bir olayı aktarmadan geçemeyeceğim. Bir gün iktidar partisinin MKYK üyeleri de içinde bulunan bir grup ziyaretime geldi. Beni tanımaktan çok memnun oldular. Neden benim müdür olmadığımı araştırıyorlarmış. Sonunda yakından tanıştık. Grubu yolcu ederken içlerinde etkili birisi koluma girdi, geride kaldık, bana bir liste verdi. Bu listedeki kişilere uygun hediyeler göndermemi, sonrasında geçip müdür odasına oturacağımı söyledi. Söyledikleri ne kadar doğrudur bilmem olası değil. Ancak, benim böyle bir şeyi gerçekleştirecek ne imkanım vardı, ne de niyetim. Bu olayı takip eden günlerde, Beni bazı yurtları da kapsayan toplantılara davet ettiler. Tanınmış kişiler de katılıyordu bu toplantılara.. Bir süre bu böyle devam etti. Hatta bir gün evime gelip aile hayatımı yakından tanımak istediler. Çaresiz bir akşam evimde konuk da ettim. Fakat baktılar benden beklediklerini bulamıyorlar,  beni kendi halime bıraktılar. Bir süre sonra da Bölge İdare Mahkemesi kararı çıktı.
Genel Müdürümüz Mehmet Akbay, bu iptal kararından pek memnun olmadı. Tekrar durumu düzeltmek niyetinde olduğunu saklamıyordu. Benim geçici olarak Sigara Sanayii Müessese Müdürlüğüne   kararnamemi çıkardılar.
Sigara Sanayii Müessese Müdürü de durumdan hiç memnun olmadı. O da aynı mobing yöntemlerini uyguladı. Benim mevzuat gereği bulunmam gereken Yönetim Komitesine teklifimi bir türlü yapmadı. Bir süre sonra, o da Bölge İdarenin adalet !  temsilcilerinden  buraya atanmama ilişkin kararın  iptalini sağladı.
Lijubliana Uluslararası Şarap Yarışması
Yıl 1994 . Yugoslavya İç Savaşı henüz bitmemiş. Ancak, Lujubliana Şarap Yarışması yapılacak. Yarışmanın ir öyküsü var. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bile ara verilmemiş. Bu kez de yapılacak. Her yıl yarışmaya Tekel görevlisi katılıyor. Bu yıl ben görevlendirildim. Yarışma için numuneler gönderildi. Biletimi aldım. Zagrep’ten sora kara yolu ile gideceğim. Henüz ülkenin çeşitli yerlerinden silah sesleri duyuluyor. Lijubliana’da öyle. Kaldığım otel tarihi bir şato. Elçilikten bir tercüman verdiler, Yarışma binasına gidene kadar, yol üzerinde ne kadar bar varsa uğruyoruz. Tercüman bir tek atıyor, yola öyle devam ediyoruz. Bir hafta böyle geçti. Şaraplarımız güzel dereceler kazandılar.
Alkollü İçkilere veda
Sigara Sanayii Müessese Müdür Yardımcısı  olarak görev yaptığım günleri dolu dolu geçirmeye çalıştım. Her gün, Küçükçekmece – Maltepe yolunu işe gidip gelmek için kullanmama  rağmen  şikayetçi olmadım. Fabrika ziyaretleri ve üretim toplantılarına katıldım.
Bölge İdare kararı üzerine, Genel Müdürümüzle görüştük. Ben artık bu gel-gitlerden sıkıldığımı söyledim. Ama kendisi, “Benim idari göreve adapte olduğumu, mutlaka birlikte çalışacağımızı iltifat olarak söyleyerek, bu kez Genel Müdür Müşavirliğine kararnamemi çıkarttı.”
Genel Müdürlükte, bağımsız bir oda da tahsis ederek,  mağdur olamamamı sağladı. Bu süre içinde bana bazı dosyaları incelemem için veriyor, görüşlerimi alıyordu. Ben fırsat buldukça, yeni gelişmekte olan bilgisayar konusunda kendimi geliştirmeye çalışıyordum.  Fakat bir süre sonra başka bir görev atanma konusundaki girişimlerin askıya alındığını gözlemler gibi oldum. Belki ben yanılıyordum. Ama  yeniden Teftiş Kuruluna dönmek istediğimi söyledim. Genel Müdürümüz beklememi öneriyordu.
O sırada, Tekelden sorumlu Devlet Bakanı Nafiz Kurt, çok eskiden tanıdığım bir ağabeyimdi. Doğru Ankara’ya gittim. Beni teftişe gönder dedim. Bankan Bey de aynı Genel Müdür gibi, idarenin ihtiyacı olduğunu,  acele etmemem gerektiğini söylese de ben ısrarcı oldum. O zaman ”Git Kızılay’da akşama kadar dolaş öyle gel, kararını bildir dedi. Söylediği gibi yaptım. Kuğulu Parkta ördeklerle oynadım. Gima’nın önünde buluşanları seyrettim. Sıhhıye’de  Necatibey’de gençlik günlerimi yad ettim. Akşam oldu. “Abi ben teftişe dönüyorum” dedim. Telefonu açtı. Genel Müdürümüze, benim  teftişe dönmem için kararnamemi yazmalarını söyledi. Ben pek çok memur için kolay yaşanmayacak bu olay için rahmetli Nafiz Kurt ağabeyime hep müteşekkir olmuşumdur. Doğum gümüm olan 28 Eylül tarihli atama ile Başmüfettiş olarak Teftiş Kuruluna yeniden döndüm.

DEVAM EDECEK.



16 Mart 2020 Pazartesi

ANNILARIM - 21 ÇANAKKALLE

google.com








ANILARIM-21

ÇANAKKALE

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI

Türkiye 1991 yılına girerken, hiçbir sorununa çözüm bulamamıştı. Terör tam gaz devam ediyor. Ekonomik istikrarsızlık sürüyordu. Ülkeyi yönetenler, kişisel egoların peşinde koşmakta ısrarcı idiler. Dağılan SSCB’den sonra kurulan Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler, bavul ticareti kısa bir süre rahatlık sağlar gibi olsa da 1991 yılında meydana gelen Körfez krizi, Irak savaşı sonunda ülkemize akın eden mülteciler yeni sorunlar yaratmıştı. Yabancı sermaye kaçışı olmuş, ABD verdiği sözlerde durmamış, bu da ekonomide durgunluğa neden olmuştu.
Tekel’de ise Genel Müdür değişikliği dışında önemli bir hareketlilik yoktu. Kendi yağı ile kavrulmaya devam ediyor, hatta hazinenin destekleme alımlarını dahi finanse ediyordu.
Küçükçekmece’ye taşınmamız özellikle Güneş için okul ulaşımı açısından iyi olmamıştı. Bora, Antalya Tıp Fakültesine başlamış, üniversiteli olmuştu. Onun sorunu kalmadığını düşünüyordum. Ancak, Müfettiş de olsak maaşlı bir memurduk. Bora için de bir bütçe yapmak zorundaydım. Bu bizi zorlayacak ve Güneş ‘in sına hazırlığı için bir şey yapamayacaktık. Aklıma gelen çözüm, iyi bir okulu olan bir bölgede idari göreve geçip Güneş’in Anadolu liseleri sınavlarına hazırlanmasını sağlamaktı.
Ankara’daki ortam bunun için uygundu. Yaptığım görümeler sonuç verdi. Genel Müdürlükten Çanakkale için dilekçe istediler.
Çanakkale Şarap ve Kanyak Fabrikası, 1962 yılında faaliyete geçmiş, 1985 yılında da modernizasyon çalışmaları başlatılmış bir işletme idi. Eski Fabrika’nın iki katı bir alanda devam etmekte olan ek tesislerde sona yaklaşmak üzere denilebilirdi.
İşletmeye bağlı olarak faaliyet göstermekte olan 400 bin litre kapasiteli Bozcaada Şarap Fabrikası bulunmaktaydı.
Mayıs ayında göreve başlamıştım. İşletme yaz kampanyası için yoğun hazırlık dönemindeydi. Müdür Yardımcısı Kamil Tarancıoğlu, İşletme Şefi Veli Akın işlerini iyi bilen teknik kişilerdi. Diğer personel de herhangi bir aksaklığa meydan vermeksizin çalışmalarını sürdürüyorlardı. Bununla birlikte, göreve yeni başlamış, müfettiş kökenli, yurt dışı incelemeleri bulunan bir Müdür olarak, bazı düzenlemeler yapmak gerekiyordu.
Bir müfettiş gözüyle, rekolte tespiti çalışmalarında, üzüm alımlarında yenilik sayılabilecek kurallar getirmeye çalıştım. Bunların kısa sürede sonucunu almıştım. Hem Bozcaada hem de merkez üzüm alımlarında büyük artışlar oldu. İşletme randımanda artış sağlandı. Kapasitemiz yetersiz kaldığı için özel sektörün atıl şarap tesislerini kiralamak suretiyle kampanya sonunda bir önceki yıla göre yüksek oranda üzüm alımı dolayısıyla şarap elde ettik.
Çanakkale Belediye Başkanı İsmail Özay, çok değerli bir mimardı aynı zamanda. İleriye yönelik planları olduğu gibi, şehrin kültürel ve sanat faaliyetlerine de önem veriyordu. Başta Ziraat Bankası Müdürü Erdeniz Özkköylü, Kültür Müdürü Mustafa Sevim olmak üzere, çok değerli insanlarla tanışmıştım. Ziraat Bankası Müdürü de müfettiş kökenli idi. Kısa sürede dost olduk. Tekel Çanakkale Pazarlama Başmüdürlüğü yetkilileri de eskiden tanıdığım değerli arkadaşlardı.
Bağlı bulunduğumuz, Tekel Alkollü İçkiler Müessesi Müdürlüğü her yıl ham madde alımlarının planlanması için Fabrika Müdürleri ve Müessese yetkililerinin katıldığı büyük bir toplantı düzenler. Bu yıl toplantı İzmir İçki Fabrikasında yapılacaktı. Yeni Genel Müdürümüzle de bu toplantıda tanışma imkanımız olacaktı. Toplantı başladı, Genel Müdür Mustafa Güçlü, önünde hiçbir not ve saire bulundurmadan, sırayla bütün toplantıya katılanlar üretim ve diğer konularda sırayla dinledi. Aldığı cevaplardan sonra bu kez, kendisi sorular sormaya başladı. Orada farklı bir Genel Müdürle çalışacağımızı anlamıştık.
Çanakkale’de yerleşmiş çok değerli emeklilerle de tanışmıştım. Yakınlarda kaybettiğimiz rahmetli Erol Pektaş’ı anmadan geçmek istemiyorum. İş saatleri dışında hemen her gün birlikte oluyorduk. Giderek dost ve arkadaş çevremiz genişliyordu. Doktor Naci Hasanefendi, Diş Hekimi Soner Vural ve eşi, Eczacı Erdal Ergani ve eşi hep birlikte, Belediye Başkanı tarafından düzenlenen Truva Festivali Halk Komitesinde görev aldık.
Festival, uluslararası nitelikte ve çok güzel oldu. Truva harabelerinde Alman Müzisyenler tarafından verilen piyano konseri muhteşemdi. Festival nedeniyle, malzemesini Belediyenin temin ettiği bir sanat sokağı inşa etmişti Tekel işçiler. Hala faaliyetine devam ettiğini biliyorum.
Bozcaada bağcıları ve Kooperatif, yeni uyguladığımız alım sisteminden çok memnundu. Belediye Başkanı İsmail Özay, toplantılarda herkesi dinler kente dünyadaki bütün yeniliklerin hızla gelmesini isterdi. Bana göre, yıllar sonra Çanakkale’ye gidenlerin gördüğü olumlu ne varsa hepsinin temelinde Başkan Özay’ın tuzu vardır.
Tekel tesislerinde inşaat hızla ilerledi. Lojmanlar, kanyak eskitme depoları, biyolojik arıtma tesisi hizmete girdi. Özellikle, arıtmadan gaz elde edilerek bunun işletmede kullanılması fabrikayı gezenlerin büyük ilgisini çekmekteydi. Yeni tesislerin bahçesine bizim işçi arkadaşlarla birlikte sekiz yüz ağaç dikmiştik.
İşletmede yeterli fıçı yoktu. Yeni fıçıların alınması Müessese Müdürlüğü tarafından planlanmıştı. Ancak, benim beklemeye tahammülüm yoktu. İşletmedeki eski ustaların, Ankara Bira Fabrikası ve Müessesenin de desteği ile Tekel stoklarında bulunan eski fıçıların yenilenmesi çalışması başlattım. Bunda oldukça da başarılı olduğumuzu sanıyorum.
Konuk Evini, İşletmenin diğer bölümlerini kendi imkanlarımızla yenileme konusunda sürekli bir çalışma içindeydik. Bir süre sonra işçi arkadaşlar da bu çalışmalardın zevk almaya gurur duymaya başladılar.
Güneş, Çanakkale’de tasarladığım şekilde beşinci sınıfa başladı. Öğretmeni çok nitelikli, heyecanlı deneyimli birisi idi. Sınıf arkadaşları da başarılı ve iddialı olarak Anadolu Lisesi Sınavlarına hazırlanıyorlardı. Nitekim yıl sonunda yapılan sınavlarda başarı göstererek Çanakkale Anadolu Lisesine girmeye hak kazandı.
1991 yılının Ekim ayında Türkiye genel seçimlerini yaptı. Hiçbir parti tek başına iktidar olacak çoğunluk sağlayamamıştı. Ancak, seçim sonuçları, referandumla yasaklı olmaktan kurtulan Süleyman Demirel’e yeniden iktidar yolunu açmıştı. Çanakkale’de ise Demirel’in DYP’si tüm milletvekillerini kazanmıştı. Koalisyon görüşmeleri sonunda, ANAP, sekiz yıldır bulunduğu iktidarı bırakmak zorunda kalacaktı.
1992 kışı sonunda, yeni kampanya dönemi kampanya çalışmaları başlamıştı. Küçük bir işletme olan Çanakkale Kanyak Fabrikasının işçi kapasitesi sınırlı olduğu halde yeni milletvekilleri Fabrikaya işçi yerleştirmek yarışında idiler. Bir şekilde, bizim Fabrika için de sekiz yeni kadro verilmesini sağlamışlardı. Birisi gidip öteki ziyaretime geliyordu. Dört milletvekili de ayrı kişilerin işe alınması için liste veriyorlardı.
Bu arada, Çanakkale Şehitleri Abidesi temel atma töreni için genel Başbakanla, vapurla tören alanına gidip gelirken sohbet imkanı bulmuş, İşletme ile ilgili bilgiler vermiştim.
Yönetmeliğimiz gereğince işçi alımlarını sınavla yapabilirdik. Bu kadar baskı olunca da Genel Müdürlükten sınavların Müfettiş gözetiminde yapılmasını talep ettim. Ve görevlendirilen Müfettiş gözetiminde işçi alımlarını gerçekleştirdim. Ancak, milletvekilleri ve iktidar ortağı SHP İl Başkanı dahil hiç kimseyi memnun edemedim.
Bu kez kampanya sırasında bazı talepleri oldu. Makul ve mantıklı olanları yerine getirmeye çalıştım. Fakat yine bir türlü siyasetçileri memnun edemedim. Esasen bunun gerekli olduğunu da düşünmüyordum.
1992 Üzüm Alım Kampanyası da güzel geçti. Üzüm alımları rekor düzeyde idi. Şarköy Fabrikasında henüz kullanıma alınmamış, 25 tonluk tanklardan 8 adedini geçici olarak bizim Fabrikaya taşımak suretiyle kapasite sorunumuzu çözdük. Kendi imkanlarımızla damıtma olanağı bulunmayan şarapları da diğer Fabrikalara düzenli olarak sevk ettik.
Biz alımlar sonunda atık olarak çıkan üzüm çekirdeklerini hayvan yemi olarak satmaya çalışıyorduk. Oysa, yurt dışında bunlar çok değerli idi. Bunlardan elde edilecek üzüm yağı ilaç sanayiinde kullanılıyordu. Bunları satın almak isteyen firmalar buldum. Ancak, satış konusunu başlatmakta başarı sağlayamadım.
1992 yılı gelmiş, okullar açılmış, Güneş Çanakkale Anadolu Lisesine başlamıştı. Çanakkale Anadolu Lisesi İngilizce eğitiminden de çok memnunduk.
Çanakkale Valisi Hüsnü Tuğlu, teftiş kökenli olduğu için kendisi ile iyi anlaşıyorduk. Siyasilerin baskıları konusunda da tek desteğim oydu. Vilayette her ay yapılmakta olan
Yatırım Koordinasyon Toplantılarına da ben katılıyordum.
Çanakkale konumu itibariyle uğrak yeri olduğu için tanıdık tanımadık Tekelcilerden çok ziyaretçimiz oluyor, imkanlar dahilinde Konuk Evinde kalıyorlardı. 1992 yazında Üstat Başmüfettiş Özcan Ünal ile Ömer Yürekli normal teftişe geldiler. Çok güzel bir yaz oldu. Ben de teftiş özlemini gidermiş oldum.
Bir Fotoğraf Kulübümüz vardı. Yakın çevrede doğa fotoğrafları çekiyor, bunları kendimiz banyo yapıyorduk. Asos ve diğer tarihi yerlerde de çok güzel fotoğraflar çekmiştik. Doktor Naci, hemen bütün köyleri iyi tanıyordu. Onula köy ziyaretleri yapıyor, mahalli gelenekleri tanıyorduk.
Ancak, siyaset bir türlü durulmadı. Özellikle o dönem gereksiz çıkışları ile ünlü Hamdi Üçpınarlar ve ailesinin bitmek tükenmek bilmeyen taleplerinden bıkmıştım. Onlar da benden bıkmış olacaklar ki, Çanakkale dışında geçici göreve gönderilmemi sağladılar. Bu arada, Mustafa Güçlü Genel Müdürümüz de Tekel ile yollarını ayırmaya karar vermiş istifa ederek ayrılmıştı. Tekel Genel Müdürlüğünden kendi isteği ile ayrılan ilk Genel Müdür olduğunu sanıyorum.
Yeni Genel Müdürümüz Mehmet Akbay’da Hesap Uzmanı, çok değerli bir kişi idi. Hatta İktisat Fakültesi’nde aynı dönemde bulunmuştuk. Benden bir dönem önce mezun olmuştu. Milletvekilleri, benim Çanakkale Fabrika Müdürlüğünden alınmamı istediklerinde karşı çıkmamıştı.
Bir süre geçici görevli olarak, oğlumun da bulunduğu Antalya’da kaldım. Antalya Bölgesinde kanyak ve diğer içki satışları konusunda incelemelerin de bir sınırı vardı. Duruma bir çözüm bulmak üzere Ankara’ya gittim. DYP Milletvekili aynı zamanda arkadaşım Tevfik Ertüzün’le konuştum. Tevfik konuyu Demirel’e iletmemi söyledi. Fakat o kadar yoğundu ki Ankara’da görüşemedik. Ertesi günü İstanbul’a gidecek dediler.
İstanbul’da basın toplantısı yapacağı otelin asansöründe Genel Müdür Mehmet Akbay ile karşılaştık. Genel Müdür Başbakan’ın toplantısına katılacak, yeni Bakan Sümer Oral’da orada olacaktı. Bir Fabrika Müdürü ortalıkta olmamalı idi. Ancak, olan olmuştu. Ben kendisine, Başbakanla görüşmek için geldiğimi söyledim. Büyük bir olgunlukla, “görüşebilirsen görüş. Ama ben karışmam dedi. Birlikte asansörle çıktık. Korumalar Genel Müdürü kalabalığın arasından aldılar, Başbakan ve Maliye Bakanının olduğu bölüme götürdüler.
Ben, basın mensupları ve ahalinin arasında beklerken, rahmetli Tevfik Ertüzün’ün el salladığını gördüm. Yanlarına gittim. Tevfik, Sümer Beye durumu anlattı. Sümer Bey de Demirel’e özetledi. Demirel, “Bulmuşlar İktisat Fakültesi tecrübeli bir müdürü ne istiyorlarmış” Dedikten sona bana dönerek, “Bizim arkadaşlar bu saatten sonra seni rahat bırakmaz, Genel Müdürün de burada, seni daha iyi bir göreve versin” Dedi. Çanakkale konusu orada kapandı. Ben hala geçici görevli Antalya’da kanyak satışlarını inceliyordum.
Birkaç gün sonra beni İstanbul’a çağırdılar. Müessese Müdürümüzle birlikte Genel Müdür’e gittik. Orada o sırada boş bulunan Eskişehir Başmüdürlüğüne tayin olduğumu öğrendim.
DEVAM EDECEK

14 Mart 2020 Cumartesi

ANNILARIM -20 ADANA/GİRESUN

google.com


ANILARIM – 20

Şahabettin Küçükyazıcı
YİRMİNCİ BÖLÜM
ADANA -GİRESUN
Bir yıllık yurt dışı görevi sonunda yeniden İstanbul’dayım. Takvimler 1989 Şubatını gösterirken, kış programlarımızı almıştık. Yurt dışı görevi sırasında, müfettişler arasında  tasarruf da ön planda tutularak otomobil veya ev alınır genellikle. Bizim evde de bu yönde beklentiler vardı. Ben aile imkanları ile sahip olduğum evde oturmakta olsam da aynı talep ağır basınca, bütün tasarruflarımızı bir araya getirip, Küçükçekmece’de bir daire satın aldık. Haznedar’daki evimiz, her yere daha yakın olsa da eşim yeni evde oturmayı tercih ettiği için oraya taşındık.
Yurt dışında olduğumuz bir yıl boyunca, ülkemizde iyiye giden hiçbir şey yoktu. Körfez savaşı bizi de etkilemiş, SSCB dağılma süreci bütün Avrupa’yı etkisi altına almıştı. Eski SSCB’den ayrılan yeni devlet vatandaşları Türkiye’ye akın etmişlerdi. Özellikle Karadeniz sahillerinde  pek çok değişik eşyayı da beraberlerinde getiriyor çok ucuz fiyatlarla satıyorlardı.
Turgut Özal efsanesi de beklen sonuca ulaşamamıştı.  Kamu açıkları artmış, mali piyasalardaki dalgalanma faizleri kontrol edilemez hale getirmişti. Elimdeki tasarruflarımı gayri menkule  yatırma nedeni de buydu. Döviz  rezervleri azalan Türkiye, artık dışa açık bir serbest piyasa ekonomi ülkesi idi.
Güneş, ilkokula annesi ile birlikte, onun işyerine yakın Gazi İlkokulunda   gidiyordu, Bora liseyi bitirmek üzere idi. Küçükçekmece ulaşımı güç bir mahalle olmasına rağmen, kendi tercihi olduğu için katlanıyorduk. Tekel güçlü bir kuruluş olarak, İstanbul’un her semtine servis kaldırıyordu. Benim ulaşım sorunum yoktu.
Yaz turnesinde, on yıl önce anarşi ortamında kaldığımız Adana’ya gidecektim. İsmail Arslan yine grupta idi. Teftiş Kurulumuza yeni katılan Tekin Bey ve Ünal Kılınç’ta bizimle birlikte idi. İsmail ile  İsviçre’den oğlum için taşıdığım Comodore 64 te oyun yarışı yapıyorduk boş zamanlarda. Bazen Ünal’da bize katılıyordu. Konuk evinin bahçesine bir tenis  masası da bulmuştuk.  Akşamları Sular semtinde çay bahçelerine kadar yürümek en büyük eğlencemizdi. Bir ara rahmetli Ahmet Bıçakçı üstadımızda bize katıldı. Turne süresi kısa olduğu için erken ayrılmıştı.
Başmüdürlük, Sigara Fabrikası, Yaprak Tütün İşletmelerimiz vardı. İş hacmi yüksek bir bölgeydi Adana. Yemek için şehre   gittiğimiz yol üzerinde çadır Amerikan pazarlara vardı. Her seferinde  mutlaka uğrar bir şeyler satın alırdık.
Adana çalışmalarımız bittiğinde Ünal’ın yeni aldığı otomobili ile İstanbul’a birlikte  döndük.
1989 yılının sonuna geldiğimizde, Evren dönemi bitiyordu. Turgut Özal, Türkiye’nin yeni Cumhurbaşkanı olmuştu. Enflasyon içinde durgunluk (stagflasyon) dönemine girilmesi, ticari bankaların bile döviz açıklarının artması, kimsenin umurunda değildi.
Turgut Ozal Cumhurbaşkanı olunca, dört aday arasından Yıldırım Akbulut’u Başbakan olarak seçti. Kalkınma hamlesi adı altında, 6. Beş Yıllık  Plan için çalışmaya başladı. Plana göre, toplam tüketim hacminde kısıntıya gidilecek, yatırımların GSMH içindeki payı artırılacak, dış ticarette ihracat – ithalat dengesi sağlanacaktı.
1990 yılına girdiğimizde, Bora için heyecanlıydık. Lise bitecek, üniversite sınavları heyecanı başlayacaktı. Okul dışında hazırlık kurslarına da devam ediyordu. Denem sınavları çok iyi geçiyordu.
Kış dönemi çalışmalarımız sürüyor, Ben bir yandan da idari görev için girişimlerde bulunuyordum. Bu Genel Müdür kaldığı sürece olası değildi. Muhtemelen Teftiş Kurulu Başkanı etkisiyle bana karşı olumsuz ir tutum içinde idi. Uzun süredir boş bulunan genel müdür yardımcılığı görevi için, İktisatlılar Haftasında tanıştığım Özal’dan talepte bulunduğum için bana ayrıca içerlemişti. Bu görevlere talip olunmaz, bu görevler teklif edilir arkadaş diyor başka bir şey demiyordu. Bense, her gün Küçükçekmece’den Şehremini’ne ilk okulu giden kızımı düşünüyordum. Onun da Anadolu Liseleri giriş sınavları yaklaşıyordu.
Kış dönemi teftiş raporlarını teslim ettik. Yaz turnesi için Giresun’a Haziran ayını beklemeden hareket ettim. Çünkü, Bora’nın mezuniyet  töreni vardı. Onun için izin alacaktım. Çocukları tatile o zaman çıkaracaktım.
Giresun Tekel Başmüdürlüğü hizmet binası inşaatı devam etmekte olduğundan kiralık bir binada idi. Sayımların yapılmasından sonra, ikamet için Öğretmen Evindi yer ayırttım.  Teftiş çalışmalarında sorunla karşılaşmadım. Başmüdür Ali Kil, Yardımcısı İsmail Gürcüoğlu çalışkan iyi insanlardı.
Bora’nın mezuniyet balosu için geldiğimde,  Güneş’de kendisinin sınıf birincisi olacağını söylüyordu. Balo gecesi kızımı Babaannesine bıraktık. Cağaloğlu Anadolu Lisesi ilk mezunlarını veriyordu. Çok güzel bir balo oldu. Gençlerin “We are the best of İstanbul” şarkılarına Vakıf Yönetim Kurulu üyesi olarak biz de eşlik ettik.
Kısa bir tatil yaptıktan sonra, Giresun’a teftiş programını bitirmek üzere geri döndüm.
Daha sonra Ordu teftişim de vardı.
Ordu şirin bir yerdi. Bazı sorunları vardı ama zaman almadı. Konuk Evi yoktu. Fiskobirlik Misafirhanesinde kaldım. Güzel bir manzarası vardı. Sabah kahvaltıları muhteşemdi. Akşamları yemek de çıkıyordu. Mahalli yemekleri çok seviyordum. Isırgan ezme, pancar dibleğe.
Bu arada, Bakan Pakdemirli yerini Adnan Kahveci’ye bırakmıştı. Genel Müdürlükte de Yücel Özden dönemi sona ermişti. Yeni Genel Müdür Mustafa Güclü hem  İktisat Fakülteli, hem de denetim kökenli idi. Çanakkale Şarap ve Kanyak Fabrikası Müdürlüğünüz uzun süredir boş olduğunu öğrenmiştim. Müsesse Müdür Yardımcılarından, çok eski arkadaşım Nizamettin Gülle,  Çanakkale’nin ilk ve orta  öğretimin çok güçlü olduğunu söylemişti. Müessese Müdürü Fahri Akın üstadıma burayı istediğimi söyledim Neden olmasın? Diyerek o da yeşil ışık yakmıştı.
Çanakkale askeri birliklerde görevli subayların öğretmen olan eşleri nedeniyle öğretmen bakımından güçlü bir kadroya sahipti. Güneş için düşündüğümüz ilk okulda ayrı müzik ve resim öğretmenleri bile vardı. Beşinci sınıf öğretmeni, Anadolu Liseleri sınavlarını  öğrencilerinin mutlaka kazanması ile tanınıyordu.
Diğer taraftan, KİK’lerde çalışan kamu personeli için sözleşmeli statü uygulaması getirilmiş, müfettişler için belirlenen ücretler, yönetim kademelerine göre daha düşük belirlenmişti. Fabrika Müdürü ücreti, Başmüfettiş ücretinden yüksekti. Bu konudaki bütün girişimlerimiz sonuçsuz kalmıştı.
Üniversite sınav sonuçları belli olmuş, Bora iyi bir puan almıştı. Ancak, İstanbul tercihlerine yetmedi.  Hazırlık Kursunda deneme sınavlarında yüksek puanlar, son zamanlarda bahar havasına kendisini kaptırması olarak yorumlamıştım. Bununla birlikte Antalya Tıp Fakültesine kaydını yaptırmıştık. İstanbul dışında olması bizi ve daha çok da Bora’yı zorlayacaktı, ama tıp bir teselli olmuştu. Bu bakımdan da İstanbul ile bağımız kalmadığına göre Çanakkale’ye taşınabilirdik.
Beklemediğimiz şekilde İstanbul dışında bir üniversiteye kayıt, beraberinde pek çok sorunu da getirdi. Çok sıradan bir yurt meselesini çözemedik. Yurtlar, kapasiteleri nedeniyle yeterli olmadığından bazı koşullar belirlemiş, doğal olarak ekonomik bakımdan güçlü olmayan aileler çocuklarına öncelik tanıyorlardı. Özel yurtlar hem pahalı, hem devlet yurtları olanaklarını sunamıyorlardı. Aslında, bir çözüm vardı. Bizim mevzuatımızda müfettiş için Antalya merkez yapılabilirdi. Zaten, Ankara ve İzmir merkezleri vardı. Samsun ve Trabzon örnekleri de yaşanmıştı. Bu Başkan’ın  benim için bunu yapmayacağı da bir gerçekti. . Bora, çaresiz özel bir yurtta kalacaktı. Öyle de yaptık.
Sonrasında, 03.06.1991 tarihinde imzaladığım sözleşme ile Teftiş Kurulu Başmüfettişliğine  veda ederek, Çanakkale Şarap ve Kanyak Fabrika Müdürü oldum.


DEVAM EDECEK

12 Mart 2020 Perşembe

ANILARIM - 19 / AVRUPA GÜNLERİ


google.com


ANILARIM – 19

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
ONDOKUZUNCU BÖLÜM

AVRUPA GÜNLERİ

Anılarımın tarih notunu düşmek için, kütüphanemde bulduğum gri pasaportumu giriş-çıkış damgalarını inceledim. Yeşilköy, 30.01.1988 çıkış ve  kırmızı mühürle  31.01.1989 giriş kaydı dışında  Pasaportumda kayıt yok.  Avrupa’da giriş çıkış yaptığım onca ülkenin yalnız kendi  bilgisayarlarına kayıt yaptığını, benim pasaportum üzerinde işlem yapmadıklarını gördüm. Bir de Lausanne polisinin oturma izni ile GATWICK muhaceret ofisinin altı ay oturma izni. O yıllarda, Fransa ile karşılıklı vize uygulaması olduğundan bir de  Fransız vizesi.
Ocak/1988 ayının son günü kısa süren Cenevre – Lozan tren yolculuğu sonunda, Leman gölü kıyısındaki tarihi Aulac otelindeki odama  yerleştim. Daha önce Kıbrıs dışında yurt dışında başka ülkeye gitmemiştim. Oldukça heyecanlıydım. Turizm bürosundan temin ettiğim bir Lozan haritası yardımıyla şehirde kısa bir keşif yaptım. Yol yorgunluğu, heyecan ilk günün sabahını beklemeye başladım.
O yıllarda bu gün olduğu gibi cep telefonları yok. Otel telefonu ve lobideki paralı telefonla ulaşabilirim aradığım yerlere.
Öncelikle ikamet konusunu çözmem gerek. Bir müfettiş arkadaşımızın Lozan’da yerleşik olduğunu biliyorum. Onu aradım. Ayrıca Vevey’deki Tekel Ortaklığı Tabac Turc firması yetkilisi ile görüştüm. Her ikisi ile de ev konusunu görüşmek üzere sözleştik. Sonunda, bir emlakçı aracılığıyla bir odalı balkonlu güzel bir apart daire bulup yerleştim.
Mevzuatımıza göre Müfettişler, Genel Müdür tarafından onaylanmış yurt dışı inceleme programlar ili ilgili çalışmalarını kendileri planlamaktadır. Üçer aylık dönem raporları   ve, yıl sonunda yurt dışı raporlarını düzenleyip vermek zorundadırlar.
İkinci olarak yurt dışı incelemelerimi yapacağım firmalarla görüşmeler yapmalıdım.  Önce firma yetkililerinden randevuları aldım. Ancak, ilk görüşmelerde dil konusunda sorun yaşamamak için, Lozan’da yaşayan bir Türkçe tercümanla da anlaştım. PM Avrupa Merkezi yeni kiraladığım eve çok yakındı. Randevu günü PM Avrupa Genel Müdürü odasında kabul etti. Benim, talebim üzerine Türkiye’yi aradıklarını, Bakan ve Genel Müdürümüzle görüştüklerini, Genel Müdürün “çok kapsamlı bir program yapılmasını rica ettiğini”  buna göre bir yıllık plan hazırladıklarını söyledi. Bu arada, Türkiye’de görevlendirecekleri personel için düzenlenmiş olan bir seminere benim de katılabileceğimi bildirdiler.
Philip Morris Avrupa
Philip Morris Avrupaçok büyük bir organizasyondu.. Lausanne  Merkezden başka, Neuchatel Sigara Fabrikası, aynı yerde büyük AR-Ge Merkezi, Onnen’da kayıtlar7ı ve yükleme boşaltması bilgisayarlarla idare edilen dev depoları vardı. Depoların içine kadar demiryolu ulaşımı vardı ve  Avrupa’daki fabrikalarda üretilenlerden başka, Amerika’dan gemilerle limanlara gelen ürünlerin tamamı burada depolanıp, satış merkezlerine sevk ediliyordu. Hem Lausanne, hem de Neuchatel için ofis giriş kartımı verdiler, çalışma saatleri ve günleri konusunda planlamanın benim tarafımdan yapılacağını söylediler.
Aynı şekilde, Vevey’de faaliyet gösteren Rinsoz-Ormond firması yetkilileri ile de planlamalar yapıldıktan sonra incelemelerime başladım.
Daha önce planladığımız gibi, okullar kapanınca Altınser, Bora ve Güneş’i alıp gelmişti.
Dünyalar benim olmuştu. Bu yaz havalar çok güzel geçiyordu Lausanne’da.
İki yüz bin kişilik şehir. Ama her şeyi vardı. Ulusal bayramları, bağımsızlık günleri, hasat bayramı, bağ  bozumu. Dolu dolu her şey. Ertesi günü marş marş işe.
Konfederasyonun 700. Yıl kutlamalarına denk geldik bu yıl. Geneve’de büyük şenlik var dediler. Biz de gittik. Saat 22.00 de tüm şehrin ışıkları söndürüldü Büyük bir havai fişek gösterisi nefeslerimizi kesti. Muhteşemdi. Aradan geçen otuz yıla rağmen hatırladıkça hala heyecanlanırım.
Eşimin hastane serüvenini anlatmadan geçmemek gerek. Aslında onu Altınser’den dinlemek gerek. Sigortanız yoksa işiniz biraz zor ama. Ödeyeceğimizi söyleyince sorun kalmadı. Böylece eşimin alerjlerinin nelerden kaynaklandığını, astımının tedavi yöntemini öğrenmiş olduk.
Çocuklarla bol bol gezmek imkanımız oldu. Deniz yerine bu yıl gölde yüzdüler. Feribotla Evian’a geçtik. Fransa ziyareti de yapmış oldular.
Sonra tatil bitti. Onları Türkiye’ye uğurladım.
İtalya:(Florance-Bologna-Roma)
Philip Morris Avrupa incelemelerim çok iyi gidiyordu. An-Ge bölümünde, harmanlara katılan onlarca değişik malzemeyi şaşkınlıkla izlemiş, rakip firmalara ait markaların analiz sonuçlarının değerlendirme  toplantılarına katılmıştım. Ancak, PM Avrupa benim yurt dışı için planladığım incelemeler için yeterli değildi, Ben, öğrencilik yıllarından bu yana ,  “fabrika yapan fabrikalar”görmek hayalindeydim. ABD’ne gitmeyi de bu nedenle çok istemiştim. Bu konudaki düşüncelerimi paylaştığım PM Avrupa Satış Direktörü Mr. Watt, “İtalya’da da bunları görebileceğimi”söylemişti.
Merkezi İsviçre’de bulunan, Tekel’de kullanılan sigara makinelerinin temini konusunda ihaleler kazanmış TMC firması ile temasa geçtim. Onlar bana İtalyan Sa-sib firması ile görüşmeler sağladılar. Sa-sib, sigara makineleri yanında, demiryolu sinyalizasyonu da üretmekte ve fabrikalarında robot nüfus çalıştırmakta idi.
Sa-sib fabrikalarında incelemeler için İtalya’ya gitmeden önce, TMC ile de bir planlama yaptık. Bologna sigaramakineleri imalatı ve Tristina’da tütün işleme fabrikalarında incelemeler yapacaktım. Ben daha sonra serbest kalacaktım. Bologna’da on bin devirli sigara makinesi ALFA’nın deneme üretiminde bulundum, Sa-Sib Fabrikalarının (Olivetti’nin de içinde bulunduğu bir grup) üretim tesislerini gezdim. Robot nüfusun, üretimde fiilen çalıştığını izledim.
Bologna’dan, Tristina’ya geçecektim, ama bu kadar yaklaşmışken,Florance’da Leonardo da Vinci ile  tanışmadan olmazdı. Bir gün de Frenza için ayırdım.
Daha sonra Tristina’da dev bir tütün işletmesinde, damar ve yaprakları ayıran ayrı paketleyen sistemi büyük bir heyecanla inceledim. Burada İtalyan görevlilerden çok büyük bir  ilgi ve hüsnü kabul gördüm. Her soruma ince ayrıntısına kadar cevap verdiler. Tristina’da küçük bir otelde kaldım. O da ayrı bir zevkti.
İtalya’da mesleki  incelemelerim bitmişti. Ancak, bilgi ve görgü artırılması için  birkaç gün turist olabilirdim.
Roma’dayım. Birinci gün, gelişi güzel dolaştım. Aylardan Ekim olmasına rağmen, Roma turist kaynıyordu. Caddelerde Türkçe konuşanlara bile rastladım. Yıldızsız olursu bütçeme uygun olacağını düşündüğüm, merkezde bir otele yerleştim. Fakat, hem dil sorunu, hem zaman bakımından bir günlük tur almanın uygun olacağını düşündüm. Böylece, roman Forum, Palatine Hill, Capitolin Hil, Collosseum, St..Peter ve birkaç Basilica. Ertesi gün, Vatikan vardı tur programında. Papa el öptürüyordu. Ben de girdim kuyruğa. Roma Metrosu, ünlü Aşk Çeşmesi ziyaretlerinden sonra, Roma Garından trenle  Milano’ya orada bir gece konakladıktan sonra da, Lausanne’a döndüm. Çok heyecanlı, güzel bir gezi olmuştu.
Venedik
Venedik'i İtalya'dan ayrı değerlendirip daha sonra ziyaret ettim. Bir kaç gün kaldım.
Gondollarda Napoliten şarkılar söyleyenlere tesadüf etmedim ama,  kanallar arasında TAXİS tabelalarıyla dolaşan gondolları gördüm. Bütün kara taşıtları istasyon ve yakınındaki garajda. Dar, çıkar-çıkmaz kanal sokaklar, medeniyet ve tarih yan yana. Şehir turu yapan motorlar. Denize girmek isteyenler için Lido motorları. Lido ada. Denize girmek şart değil, nefis İtalyan yemekleri de yiyebilirsiniz.
Suların içine büyük ustalıkla mı inşa edilmiş, yoksa, yapıldıktan sonra mı sular altında kalmış tam olarak bilgi edinemedim. Ancak, medeniyet,  tarih, sanat, su içinde birlikte. Bazilikalar, kiliseler, hastane, su kuyuları. Evet denizin ortasında tatlı su kuyuları.
İdare binaları, adliyesi, polisi, ticaret merkezleri. İşte size Venedik.
Kanton Bex Tuz İşletmesi
Avrupa’da bulunduğum süre içinde, Makam onaylı inceleme programımda bulunmada da zaman buldukça, Tekel iştigal konularına giren işletmelerde inceleme yapmaya çalıştım. Bunlardan birisi de Bex Tuz İşletmesidir.
Bir tatil ünü Zermat Kayak Merkezine giderken varlığını öğrendiğim İşletme çok ilginç gelişmişti bana. Hemen İşletme Müdürüne bir yazı ile baş vurup, ziyaret için izin istedim. Esasen, Avrupa’da işletmeler tanıtım amacıyla ziyareti teşvik bile ediyorlardı. Tekel’in iştigal konuları arasında tuz bulunması ilgilerini çekmişti. Hemen bir davet aldım.
İşletme büyük bir tuz dağının üzerinde kurulmuştu. Madende açılan galerilerde su dolaştırılarak, suyun tuz yüklenmesi, daha sonra bu tuzun rafine edilmek suretiyle alınması esasına dayalı bir üretim sistemi vardı.
Daha ilginç olan, İşletmenin bir barajı vardı. Kedi su veelktrik ihtiyacını kendisi karşılıyor, hatta elektrik fazlasına Devlete satıyordu
Arkadaşları Ziyaret- Londra
Çocuklar gitmişti. Lausanne’da  yalnız günler başlamıştı yine. Bir gün, gazetede bir ilan gördüm. Üniversite bir yabancı misafir öğretim üyesi için bir aylığına kiralık stüdyo arıyordu. Telefon ettim. Sekreterden tarihleri aldım. Oturdum bir plan yaptım.  Benim evi bir aylığına kiralarsam, bu bir ay için de ben de yıllık izin yapabilirim. PM Avrupa ile konuştum. Sen bilirsin dediler. Biraz sonra, reklam müdürü Fabrika işçileri için tatillerde karavan tahsis edildiğini, Genel Müdürün onlardan birisini alabileceğimi söyledi. Üzerinde, sigara reklamı olduğu için genellikle işçilerin pek rağbet etmediğini de ekledi. Aslında büyük bir olanaktı. Fakat benim planım daha farklı idi.
Bizim grup arkadaşları dört kişi Londra’ya gitmişlerdi. Onlara bir sürpriz yapacaktım. Zaman zaman mektuplaşıyorduk. Adreslerini biliyordum. Ertesi günü bir tur şirketine gittim kiralama gününe denk gelen, bir İspanya turu vardı. Fakat iki hafta idi. Kiralama halinde iki hafta daha zaman geçirmem gerekiyordu. O zaman içinde  Londra’ya gidebilirdim. Üniversiteyi aradım. Tamam dedim. Sekreter geldi, evi gördü. Bir aylık sözleşme imzaladık.  Kira paramı peşin yatırdılar hesabıma. Ben Londra’ya uçtum.
Öğleden sonra, Getwik’e inmiştim. Uçakta bir form dağıttılar. Herkes buruşturup attı. Ben de attım. Hava Alanından çıkarken, yol ikiye ayrılıyordu. Oklardan birisi CEU and Swetlzerland. Diğeri ise Other Country.
Pek tabii olarak, diğer ülke vatandaşı yazan yönden  tek başıma  ilerledim. Polis formu sordu. Yok dedim. Form verdiler, doldurmamı beklediler. Bu kez de başka sorular sormaya başladılar. İngilizcem zayıf Fransızca konuşalım dedimse de, devam etmemi istediler. Nerede kalacaktım. Neden gelmiştim. Falan. Sonunda altı aylık ikamet kaşesini vurdu pasaportuma. İngiltere’de idim.
Yola çıkmadan, Londra  haritalarımı temin etmiş, üzerinde çalışmıştım. Nahit’lerin evine siyah hattan sonra, bir otobüsle gidiliyordu.  Evi akşama doğru buldum. Kapılarını çaldım. Hoparlörden bir ses “Who is that? “ Muziplik olsun diye, “Police İnspector”cevabım üzerine kapı kapandı. Yeniden çalıp, durumu anlattım. Açtılar. Fakat, Nahitler oradan taşınmış, başka bir mahalleye gitmişler.
Çaresiz o gece yakında bir otelde kaldım. Sabah, mahalle karakolundan, Nahitlerin yeni adresini aldım. O yıllarda cep telefonları falan yok. Yeni evlerinin telefonu da poliste yok. Çaresiz, polisin de yardımıyla, yeni evlerine giden otobüs, metro tariflerini izleyerek arkadaşları buldum.
Manzara görülmeye değerdi. Rahmetli Postacı, Rahmetli Nahit, Nejat ve Hikmet gözlerine inanamıyorlardı. Ne cesaret çıkıp geldin diyorlardı. İlk şaşkınlık geçtikten sonra, bana kalacak yer ayarlamaya geldi sıra. Otele göndermeye gönülleri razı olmadı. Evleri dört odalı idi. Her odada birisi kalıyordu. Salon ortak kullanılıyordu. İki katlı bir evdi. Bir de bahçede garaj vardı. Beni iki hafta salonlarında misafir ettiler. Ve Londra günleri başladı.
Çok güzel günlerdi. Bir daha yeniden yaşanması mümkün olmayan. İki hafta kaldım Londra’da. Her gün bir yere gittik. Çoğu zaman Hikmet Doydum ve Necat Kırıkçı ile bazen beşimiz birden.  Covent  Garden’a  her gün uğrardık. Covent Garden o tarihlerde gündüz kapalı idi. Ancak saat on altıdan sonra açılırdı.  Harods mağazası  başta olmak üzere, AVM’leri, Hyde Park,   Tower Bridge ve  niceleri. Gezilecek her yeri gezmiştim.
İspanya Tatili
Londra programını bitirmiş, Lausanne’a dönmüştüm. Fakat, tur otobüsüm ertesi günü hareket edecekti. Evimi dolaştım. Geceyi bir otelde geçirdim. Sabah, çoğunluğu öğrencilerden oluşan bir  grupla  ispanya’ya doğru yola çıktık. On iki saatlik bir yolculuktan sonra Costa Brava’da idik. Otelimize yerleştik. İki hafta sonra buluşmak üzere tur yetkilileri ayrıldı.
Costa Brava olağanüstü güzeldi. Sahil, kumsal, kasaba her şey mükemmeldi. O günün koşullarında küçük bir kasabada diskolar, eğlence merkezleri harikaydı.
Paris
Bayram tatillerini birleştirip,  Paris tatili yapabilirdim. Yurt dışı görevin asıl amacı bilgi ve görgü artırmak olduğuna göre, Paris görülmeden eksik kalırdı. Zaten, hızlı tren ile Lausanne – Paris altı saat idi. Birkaç kez, akşam binmiş, sabah Paris’te olmuş, ertesi gün akşam dönmüştüm. Öğrencilik yıllarımın ders kitaplarının gözdesi, romanların, şiirlerin vaz geçilmezi Paris’i görmüş kadar biliyordum.
Ancak günü birlik ziyaretler yetmiyordu. Bu kez, biraz uzun kalmak üzere plan yaptım. Place Nation’da uygun bir otel buldum. Her gün plan yapıp önce değişik yerleri gezer, sonra akşama doğru, Seine Nehri kıyısındaki dinlenme yerlerine dönerdim. George Pompidou Kültür Merkezi çevresindeki etkinlikleri izlerdim. Eifell ve Louvre cok heyecanlandırdı beni. Champ Elise, Jardin Tuileri uğrak yerlerimdi.  Çocukluğumdan aklımda kalan Zafer Takı (L’Arc de Triumph) o yıllarda büyük bir onarımda etrafı kapalı idi. St Denis caddesinde giderken sıra sıra dönercileri Türk zannedip, Türkçe konuşmaya çalışmak, Strasbourg caddesinden geçerken, Türkçe olarak yazılmış “eleman aranıyor” veya “sıcak ekmek” yazılarını görmek, Caddenin başındaki İstanbul Restaurant’ta imam bayıldı yemek kolay unutulamazdı. Özellikle, Lion’da bir arkadaşımı ziyarete gitmek için trene binerken onu arayıp, hareket saatini söylediğimde ‘”iki saat sonra  Lion Gar’dan alırım seni” dediğinde çok şaşırmıştım. Paris - Lion arası 580 km. idi. Gerçekten saat 13.01 ve ben Linon Garında idim.
Sacre Coeur’ün merdivenlerinde başka heyecan duyar, metro Bastill durağından geçerken ihtilalcilerin trene bineceğini sanırdım. Eifell Kulesinin katlarında yükselirken bir başka dünyadasınızdır. Seine nehrinde gemi ile seyahat ederken, sanki dünya durmuş gibidir. Paris’te hayat başkadır.
DEVAM EDECEK  (Türkiye’ye dönüş)

 

10 Mart 2020 Salı

ANILARIM - 18/ YURT DIŞI GÖREV


www.google.com

ANILARIM-18

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI

Yurt dışı görev

Ege Bölgesi 1987 teftiş çalışmalarını bitirmiş İstanbul’a dönmüştüm. Her yıl olduğu gibi İ.Ü. İktisat Fakültesi sınıfımızla yemekli buluşmamızı gerçekleştirdik. Bizim Fakülte sınıfımızın büyük çoğunluğu okulu bitirdiğimiz 1971 yılından bu yana birbirimizden haberdar olduk. Bir araya geldiğimizde, yeniden okul günlerine dönüyor güzel vakit geçirebiliyoruz. Bu arada, çoğu arkadaşımız toplantılara eşleri ile katıldığından onları da tanıma imkanımız oluyordu. Fakülte sınıfımızla bu şekilde görüşmelerimiz hala devam ediyor. Çok güzel anlar paylaşıyoruz. Daha ileri yıllarda, lise sınıfımızla da Bakırköy Lisesi Mezunları Derneği bünyesinde aynı heyecanları yaşamaya başladık. Onlarla birlikte olacağımız günleri de iple çekerim hep. Emeklilikten sonra bu buluşmalar daha fazla önem kazandı. Çoğu zaman okul günlerinde olduğu gibi toplu geziler de düzenlenmektedir.
Bu sene Başkanlık, 1984 yılında kurulan Müessese Müdürlüklerini Şubeler olarak teftiş programına almış, Merkez ünitelerinin de teftişi ağırlıktaydı. Merkez ünitelerinin teftişi, Müfettişler Derneği olarak bizim de savunduğumuz bir uygulamaydı. Ancak, bu yıl bizim dönem için yurt dışı programlarımızın onayı birinci derecede önemliydi. Bizden önceki dönem dönmüş, bizim grubun sırası gelmişti. Her yıl bu böyle olurdu. Başkanlık yurt dışına gidecekleri belirleyip teklif ederdi.
Kasım sonunda yapılan seçimleri, Turgut Özal rahat kazanmıştı. Genel Müdür görevine devam ediyordu. Ekonomik durumda da önemli bir değişiklik beklenmiyordu. Genel politikalarda bir değişiklik gündemde olmadığına göre bizim yurt dışı staj programları da sürecek demektir. Müfettişler Derneği olarak yaptığımız görüşmelerde de bu konu ile ilgili gerekli destekler sağlanmıştı.
Bütün hızımla, bir yıl yokluğumuzda aile düzenimizi planlamaya, çocukların okul ve benzeri işleri düzenlemeye çabalıyordum.
Bir gün, Başkan Saltık beni çağırdı. Odasına girdiğimde her zamankinden farklı bir şekilde karşılamasından tedirgin oldum. Ağzından baklayı çıkardı. Yurt dışı için olurlarınızı Umum Müdüre götürdüm dedi. Teşekkür ettim. O camdan dışarı bakarak, “Şahabettin hariç diğerlerini yaz getir” dedi diye devam etti.
Hiçbir şekilde bunu gerektirecek bir durum söz konusu olmadığı için büyük bir sürpriz idi. Bütün serinkanlılığımla sordum. “Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” “Umum Müdürün talimatı Ben yazar götürüm “ Cevabı kendisinin de büyük keyif aldığını gizleyemeyecek şekilde döküldü dudaklarından.
Sürekli olarak, ben ve bazı arkadaşlarımı solcu diye niteleyen, bazı tartışmalarda sizinkiler-bizimkiler gibi yakışıksız tabirler kullanan bir müfettiş idi başkan olmadan öncede. Hiçbir şekilde panik olmadan kendisinden bana bir hafta süre tanımasını, ondan sonra yurt dışı yazısını yazmasını rica ettim. Bir hafta bekleyemeyeceğini, bana üç gün süre verebileceğini söyledi.
O günün koşullarında iletişim araçları günümüzdeki kadar yaygın olmadığı gibi, Müfettişlerin odalarında ancak dahili telefonlar vardı. Alkollü İçkiler Müessesi Müfettiş odasında direkt telefon vardı. Orada üstat Ömür Şeref çalışıyordu. Yurt dışından da yeni dönmüştü. Ziyaretine gittim. Konu bizim yurt dışı göreve gelince Başkanın tutumunu anlattım. O da aslında şaşırmadı. Odasındaki telefonu kullanabileceğimi söyledi.
Boş bir masaya geçtim. Telefon rehberlerimi açtım. Ankara’da görevde olan yetkili tanıdıkların listesini çıkardım. Sırasıyla arayıp yardım istiyordum. Bu arada, sınıf toplantısında tanıştığımız, Genel Müdürün ODTÜ’den sınıf arkadaşı olduğunu öğrendiğim, Hikmet Kubilay’ın eşi Hazım Bey geldi aklıma. Hemen Hikmet’i aradım. Durumu ona da anlattım. Akşam eve geldikten sonra da telefonlarıma devam ediyordum. Aramızdan çok erken ayrılmış olan, Hazım Berzeg, aynı gün akşam Hikmet ile birlikte Genel Müdür’ün ziyaretine gidip konuyu görüşmüş ve Genel Müdürün benim yurt dışına gönderilmem konusundaki direncini kırmış olduğunu daha sonra öğrendim. Uğrayacağım bu haksızlığı başka türlü önleyebileceğim olasılığı görünmüyordu. Teşekkürler Hikmet.
Ertesi günü Teftiş Kurul Başkanı, beni Genel Müdür’ün çağırdığını söyledi. Özel Kalem geldiğimi haber verdi. Beklemeye başladık.
Genel Müdür, 6 Yardımcısını da odasına çağırdı. Sonra beni odaya aldılar. En son gelen Yardımcı Niyazi Adalı, yeni kapıdan giriyordu. Genel Müdür, “Niyazi, Şahabettin istediği ülkeye gidebilir, işlemlerini başlatın” dedi. Ben hiç konuşmadan ayakta onları seyrediyordum. Bütün genel müdür yardımcıları önemli bir olaya tanıklık ediyormuş gibi oturuyorlardı. Niyazi Adalı, “ İsviçre istiyordu efendim” dedi.
O ana kadar, yurt dışı programlarımı yaparken aklıma hiç İsviçre gelmemişti. Hep ABD üzerinde yoğunlaşmış ve hazırlık yapmıştım. kural olarak, bütün müfettişler istedikleri ülkeye gidebiliyordu. Hatta, lise ve fakültede Fransızca yabancı dil eğitimi aldığım halde, Amerika’ya gideceğim için son birkaç yıldır İngilizce kursları almıştım. İsviçre ile ilgi hiçbir hazırlığım yoktu.
Yıllar geçti. Geriye baktığımda bu konuda kanımı net olarak söyleyebilirim. Genel Müdür'ün, “nedenini bilemediğim” beni yurt dışına göndermemek kararlılığından kendisini, Rahmetli Hazım Berzeg ve onu yalnız bırakmadığını sonradan öğrendiğim eşi Hikmet Kardeşimden başka kimse vaz geçiremezdi.
Gerekli yazışmalar yapılmış, kadro derecemiz henüz yeşil pasaport için yeterli olmadığından, Gri Görev Pasaportlarımız Bakanlıktan gelmiş, yurt dışı çalışma programlarımız onaylanmıştı.
İsviçre için gerekli bilgi ve belgeler hazırlığına girişmiştim. Phihip Morris Avrupa Merkezi Lausanne’da idi. Ayrıca, Tekel’in Vevey’de bir ortaklığı bulunuyordu. İsviçre’de zengin kaya tuzu işletmeleri vardı. Ayrıca, PM Avrupa'nın dağıtım merkezi Lausanne'da idi. Lausanne’da ikamet edecektim. Ev buluncaya kadar kalacağım bir otel ararken, Leman gölü kıyısında Konferansın yapıldığı Hotel Aulac’tan yer ayırttım.
Elimizdeki işlerin bitirilmesi, raporların yazılması, yol hazırlıkları derken 1988 yıl başını İstanbul’da ailemle kutladım. Şubat/1988 tarihinde Cenevre Hava Limanındaydım. Daha önce İsviçre’de bulunmuş olan Kardeşim Meliha’nın tarifine uygun olarak uçaktan çıktım, polis kontrolünü geçtim, bavulumu çekerek kapının önüne geldim, gümrükçüler geride kaldı. Dönüp sordum, kontrol. Dediler devam et. İşte Gare de Geneve.
DEVAM EDECEK (Avrupa Günleri)

Görüntünün olası içeriği: açık hava

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve ayakta duran insanlar, şunu diyen bir yazı 'BERN/89'  Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava

Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık hava