27 Mart 2020 Cuma

ANILARIM-26 EMEKLİLİK

google.com
yandex.com.tr

ANILARIM -26

EMEKLİLİK

Yine bir doğum günü ataması.28.09.2002 . Bakan önerimizi uygun bulmuş, Sigara Sanayii Müessese Müdürlüğüne nakil yerine, Genel Müdür Yardımcılığına atamam yapılmıştı. Bir memur için sevindirici haberdi. Nitekim duyan herkes tebrik ediyordu. Fakat, Ankara’dan gelen haberler yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyordu.. Atamalar Müessese Müdürlerinin değiştirilmesi ve boş bulunan Yardımcılığa atama ile sınırlı kalmamış, Yönetim Kurulu iki Genel Müdür Yardımcısının müşavir yapılarak, yerlerine, İnşaat Dairesi Başkanı ile Özel Kalem Müdür Vekili Müfettiş arkadaşımızı da Genel Müdür Yardımcısı olarak tayin etmişti.
Bu durumda Tekel üst yönetiminde yeni bir dönem başlıyor demekti. Genel Müdür bu durumdan memnun olmamış olmalıydı. Fakat durumu idare ediyordu. Nitekim bir süre sonra, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Sezai Ensari Tekel Genel Müdürü olarak atandı. Genel Müdürümüz de, Özelleştirme İdaresi tarafından kendi genel müdürlüğüne müşavir olarak atandı. Normal bir dönemde tür uygulamaların olması mümkün değildi. Hayretler içinde izliyordum.
Sezai Ensari göreve başladıktan sonra, Tekin Kaymakoğlu ve beni yakın çalışma arkadaşı olarak belirledi. Kendisine vekalet konusunda da Tekin Beyi tercih etmişti.
Genel Müdürle iyi anlaşıyorduk. Ancak, bir süre sonra Ensari bana karşı bir tutum takınmaya başladı. Herhangi bir şeklide kendisinden bunun nedenini öğrenmem mümkün olmadı. Haricen duyduklarım da ipe sapa gelmez konulardı. Tekel, Özelleştirme İdaresi tarafından satışa hazır hale getirilebilmesi için tanınmaz bir hale getirilmişti. Muhtemelen bu ortamda ben Özelleştirme İdaresi beklentilerine uygun davranmıyor olmalıydım. Esasen, son atamalarla, görevlerinden alınan genel müdür yardımcıları ve müessese müdürleri de bana göre haksızlığa uğramışlardı. Tekel’e yıllarını vermiş çok değerli, Tekelcilik ruhu ile yetişmiş kişilerdi. Elbette, iktidarlar yeni atamalar yapabilirlerdi. Ancak, yapılacak iş ve işlemlerin hukuka uygun olması gerekirdi.
2002 yılı başında, Hüsamettin Özkan ile yollarını ayıran Başbakan Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli’nin tavsiyesi ile erken seçim kararı alacak, kuracağı yeni hükümet ile girdiği seçimlerde DSP baraj altında kaldığı için TBMM'ne giremeyecektir.
Kasım/2002 tarihinde yapılan seçimlerde AKP % 35 oy oranı ile tek başına iktidar oldu. Recep Tayyip Erdoğan milletvekili olmadığı için, hükümeti Abdullah Gül kurdu. Özelleştirmeden sorumlu Bakan ise, meşhur babalar gibi satarım sözünün sahibi Kemal Unakıtan oldu.
Pazarlama Müessese Müdürlüğünden ayrıldığımda, Alkollü içkilerde Tekel’in Pazar payı, yetmiş milyon litre satışı olan rakıda yüzde yüz, diğer yüksek alkollü içkilerde yüzde otuz, şarap ve birada ise yüzde on. Sigarada ise, yüzde yetmiş olarak gerçekleşmekte idi. Yıllardır, içten ve dıştan Tekel’i yıkmaya uğraşanlar bu rakamları karşısında çılgına dönüyorlardı. Bu nedenle, Tekel yönetimine, taleplerini sorgusuz gerçekleştirecek kişileri getirmek istiyorlardı.
Bir yıl kadar, yeni Genel Müdürle birlikte çalıştım. Bu arada Yaprak Tütün ve AKP ve Sağlık Dairesinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak doğruları yapmaya gayret gösterdim. Ancak, bir süre sonra, bana bağlı şubelerin evrakını komşu muavine imzalatmaya başladılar. Yazılı bir düzenleme yapılmamıştı. Ben, sendikalar ve sivil toplum örgütleri ile özelleştirme konusunda görüşmeler yaptığım şeklinde iletilen bilgiler üzerine, Genel Müdür özel kalemi ve yanında bir odacı ile benim odamdaki faks cihazını ve televizyonu söktürmüştü. Bir süre sonra da, beni, Teftiş Kurulu Başkanı Orhan Turhan’ı, diğer iki genel müdür yardımcısı arkadaşı, Halis Parlak’ı genel müdür olarak görevlendirdikleri Alkollü İçkiler Pazarlama Genel Müdürlüğüne yardımcı olarak tayin ettiler. Lojmanıma, ben içinde iken yeni bir tahsis yaptıkları için kendi evine taşınmıştım, yeni görevlendirdikleri birim, Maltepe’de olduğu için gidip-gelmek konusunda sıkıntılarım vardı. Halis Parlak, Maltepe Konukevinde kaldığı halde, hizmet otomobilinden yararlanmama izin vermiyordu. Sonra bana da hizmet otomobili verdiler, şoförü yoktu. Yeni kurdukları genel müdürlüğün, masa sandalyesi dahi olmadığı gibi yapacak işi de yoktu. Bana göre, TTK hükümlerine göre oluşturulan şirketlere, DMK kapsamında çalışmakta olan bizlerin, atanması kanunsuzdu. Çünkü, biz Devlet Memurları Kanuna tabi idik. Pazarlama Müdürlüğü kadrolarının 657 kapsamına alınabilmesi için Yasa ve kadro kararnamesi gerekiyordu. Ama Özelleştirme İdaresi yapar yorumu ile hızla yol aldılar. Bütün başvurularımız, bizzat Başbakana ilettiğimiz resmi nitelikli mektuplar cevapsız kalıyordu.
Özelleştirme ili ilgili olarak, DSP, MHP, ANAP koalisyonu tarafından, 4046 Sayılı Kanun ve 233 Sayılı KHK’da yapılan değişiklikler, 06.07.2001 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilmesine rağmen, özelleştirmede kararlı olan Bülent Ecevit hükümeti, yasanın virgülüne dokunmayarak yeniden göndermek suretiyle tekrar vetosunu engellemek yolunu tercih etmiştir. 03.Ocak.2002 yılında çıkarılan bu Kanun sayesinde Tekel dışında özel firmalar sigara üretimine başlamıştır.
O tarihlerde hayretler içinde, iktidar ortağı DSP ve Başbakan Bülent Ecevit’in muhalefette iken söylediklerini hiç gündeme getirmeyerek bu kararları imzalamalarını büyük bir şaşkınlıkla izledim. Bu arada, AKP Genel Başkanının milletvekili seçilebilmesi için Siirt milletvekili istifa ederek, ara seçim yapılması ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olması Deniz Baykal’ın desteği ile sağlandı.
Alkollü İçkiler Sanayii Genel Müdürlüğü satışı, 23.12.2003 tarihinde gerçekleşti. Alkollü İçkiler Genel Müdürlüğü satışına, şeker için kullanılan pancardan yan ürün olarak alkol üreten Şeker Fabrikaları bünyesindeki tesislerin de dahil edilerek uygulanması asla kabul edilemez bir oldu bitti idi. Türkiye hala etil alkol
ihtiyacını ithalat yoluyla karşılayabilmektedir. Son zamanlarda, Amasya Şeker Fabrikasını satın alan firmanın etil alkol üretmeye başladığı basında yer almış bulunmaktadır.
Aynı tarihlerde, Sigara Sanayii Genel Müdürlüğü de satışa çıkmıştı. Fakat, satış ihalesi sonuçlandırılamadı. Hatta, 2004, 2005 yıllarında da tekrarlanmasına rağmen yine bilinmeyen bir nedenle ihale sonuçlandırılmadı. Sigaranın satışı ancak, 22.02.2008 tarihinde sonuçlandırılabilmiştir.
Ben Müessese Müdürü olduğum tarihlerde, yüzde yetmişlerde olan sigaradaki Tekel pazar payı,ben ayrıldıktan sonra yüzde otuzlara kadar geriletilmiştir. Satın alan da yabancı bir firma olmuştur. Tüm markaları ile aldığı Tekel’i yabancı şirket tamamen yok etmiştir. Milli Mücadele yıllarında can ve kan pahasına elde edilen KİT’lerin bu kadar kolay elden çıkarılması, yaşamımda beni en çok üzen olaylardan birisi olarak hatıralarımdadır.
Alkollü İçkiler Pazarlama Genel Müdürlüğü adıyla kurulmuş olan şirket, Tekel dönemindeki hesapların tasfiyesinin gerçekleştirilmesi nedeniyle faaliyetini sürdürmüş, bu arada ben de Cibali’de bulunan binalarımıza taşınan Şirketteki görevime devam etmiştim. Ancak, bu şirket kapatılırken yeniden Teftiş Kuruluna tayinimi istedim. Bunu gerçekleştirdiler. Fakat, çok kısa bir süre sonra ihtiyaç fazlası personel olarak Orman Genel Müdürlüğüne tayinimin yapılacağını öğrendim. Emekliliğimi istedim.
.Kanun gereği, Müdürlük yaptığım Kurum, Genel Müdürlüğe dönüştürüldüğü için, Genel Müdür olarak emek edilmem zarureti bulunmakta idi. Özelleştirilen, MKE’nin, Genel Müdürlüğe dönüştürülen fabrikalarının eski müdürlerinin ve diğerlerinin, Genel Müdür olarak intibaklarının yapıldığını tespit etmiştim. Bu nedenle, oldukça sevimsiz hale gelen kamu görevini sürmeye gerek olmadığına karar verdim. Genel Müdür Yardımcısı iken, yeni kurulan şirketlerimizin kadro kararnamesi ile ilgili taslağı hazırlamıştım.Yeni kurulan şirketlerin kadro kararnamesi çıktıktan sonra, hak kaybım olmayacaktı. O tarihe kadar da Kararname çıkmasını beklemiştim. Fakat, benim ayrılmamdan sonra, Özelleştirme İdaresinin kendi yorumu ile Kararnameyi imzaya iletmediği gibi, TTK’na göre kurulmuş genel müdürlükler için Emekli Sandığına personel için emekli aidatları yatırılmasını temin etmiş olduğunu öğrendim. Bununla da kalmayıp, bazı personelin Genel Müdür kadrosuyla emekli edildiğini tespit ettim. Bunlarla ilgili belgeleri Bilgi Edinme Kanunu uyarınca temin ederek, itirazlarımı yaptım. Ben bunlarla uğraşırken, Danıştay da TTK’na göre kurulmuş şirket genel müdürünün Emekli Sandığından Genel Müdür kadrosu ile emekli edilmesini uygun bulunduğuna dair karar verdi. Bu konudaki itirazlarımdan da sonuç alamadım.
Bu gün hala, mevzuatımıza göre, Ben diğer Tekel Müessese Müdür ve Müdür Yardımcılarının Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcısı olarak emekli olmak ve 15 yıllık birikmiş maaş farklarını almak yasal hakları olduğuna inanıyorum.
Böylece 33 yıl 11 ay süren devlet memurluğundan ayrılmış oluyordum.
AMA HAYAT DEVAM EDİYORDU.
İstanbul, 2020

  


  




Yapılan Yorumlar

23 Mart 2020 Pazartesi

ANILARIM - 25 TEKEL PAZARLAMA


 google.com


ANILARIM – 25
TEKEL PAZARLAMA
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI

TURMOB Genel Kuruluna gitmeden önce, Cibali’de bulunun Pazarlama ve Alkollü İçkiler Müessesi Müdürlüklerine uğramış arkadaşları ziyaret etmiştim. Pazarlama Müessese Müdürlüğü için müfettiş kökenli bir arkadaş ile yardımcılardan birisinin adının geçtiği anlatılıyordu. Ankara’daki hava ise başkaydı. Ankara dönüşü, Sirkeci Başmüdürlük binasındaki Müfettiş odasında idim, Genel Müdürlük özel kalemi arıyor dediler. Özel Kalem Müdürü “Bakan geliyor. Toplantıya sende katılıyorsun” dedi. Daha önce de yeni Bakanlar,  Daire Başkanları ve Müessese Müdürleri ile toplantı yapardı, bu toplantılara, yöneticiler dışında katılan olduğunu duymamıştık. Tekin Kaymakoğlu bu konuda ciddi idi, toplantıya gittim. Bakan tek tek herkesle tanıştı. Benim Pazarlama ve Dağıtım Müessese Müdürlüğüne atanmam da orada gerçekleşti.
Toplantı sonunda, Unkapanı - Cibali arasını her zaman olduğu gibi yürüyerek gittim. Nalıncı Mimi Dede’nin önünden geçerken haydi hayırlısı diye geçirdim içimden.
Müesseseye vardığımda, haber benden önce ulaşmıştı. Müessese Müdürlüğünün tamamlayıcısı, özel kalemi Selma ve Nigar Hanımlarla birlikte göreve başladım.  Onların varlığı benim için de güvence idi. Yardımcılarım Cevdet Terliksiz, Alaaddin Oraloğlu, Hikmet Deniz, Şükran Gündoğmuş ve bütün şube müdürleri görevlerinin ehli, yıllardır tanıdığımız takdir ettiğimiz kişilerdi. Hepsi, az sonra kutlama için odamdaydı. Çok sıcak bir ortamda yeni görevime başlamıştım. Selma ve Nigar 81 Başmüdürlükten gelen telefonları da en iyi şekilde yönlendiriyorlardı.
Bakan Beyin teklifinden bu yana düşünüyordum. Pazarlama ve Dağıtım Müessesesi aslında ateşten gömlek miydi? Tekel’in özelleştirilmesi gündemde olduğu bir dönemde neler yapılabilirdi?  12 Eylül’den sonra gelen Bakanlar, Recai Baturalp, Vural Arıkan bakanlarımızın,  Tekel’in özelleştirilmesine, Türkiye pazarının yabancı sigara tekellerine açılmasına karşı çıktıkları için bakanlıklarından olduklarını biliyordum.  Müfettiş olarak 1984 yılında yaptığım bir  inceleme sırasında gözlemlediğim Tekel’in yok edilmesine yönelik çalışmalar, sigara kaçakçılığının önlenmesi gerekçesiyle Tekel’e ülke genelinde yabancı sigara ithal ettirilerek, kendisine rakip firmaların ürünlerinin dağıtım ve satışının yaptırılması sağlanmış, bu şekilde yabancı şirketlerin ulaşmalarının mümkün olmadığı en uzak yurt köşesinde bile  ithal markaların satılmaya başlaması, kafamı kurcalamaktaydı.
Öncelikle kendim için yol haritası belirlemem gerekiyordu. Elbette işin başında, Bakanla, Genel Müdürle ters düşmek, hükümet politikasıyla  çelişmek olmazdı. Ama göz göre göre de Tekel’in yok olmasına seyirci kalamazdım. Geceleri çok az uyuyor, uyku aralarında kalkıp notlar alıyordum. Sabah ilk işim bu notlarımı idari emir haline getirmek, sonra olağan işlere başlamak oluyordu. Bu konuda çalışma arkadaşlarımdan büyük destek gördüm. Kısa zamanda Tekelcilik ruhu yakalamıştık.
Kutlamalar falan derken, Aralık ayı gelmişti. 1999 Pazarlama Müessesesi için yoğun bir aydı. On yıl önce Müessese Müdürlüğü olarak yapılandırılmıştık. Bütçemiz, bağlı kuruluşlarımız, iş hacmimiz, personel sayımız Türkiye’deki pek çok Genel Müdürlükten daha büyüktü. Çalışma düzenimiz de genel müdürlük gibiydi. Yönetim Komitesi diyorduk adına, Komite benim başkanlığımda dört yardımcımdan oluşmakta ve her toplantı gündemi uzun inceleme ve görüşmeler gerektiriyordu. Toplantı gündemi önceden üyelere  iletilir  hazırlık yapmaları sağlanırdı. Teklif sahibi şubenin bağlı olduğu Müessese Müdür Yardımcısı, teklifini anlatır, diğer üyeler görüşlerini bildirir ondan sonra karar alırdık. Bütün kararların oy birliği ile alınması konusunda kendi kendime prensip kararı almıştım. Ayrıldığım güne kadar da buna uydum.
Yabancı menşeli İçkiler için de ithalat serbestisi getirilmiş olmasına rağmen, Türk Rakısının lokomotif rolü nedeniyle, yerli içki sektöründe önemli bir gerileme görülmemiş olmasına karşılık,  yıllar boyu kaçak olarak yurda getirilen Amerikan Menşeli sigaralara olan talep, Türk Sigaralarının Pazar payında önemli düşüşlere neden olmuş durumdaydı. Her geçen yıl de düşüş devam etmekteydi. İlk olarak, Tekel sigaralarının satışındaki düşüşün durdurulması hatta artırılmasını hedef olarak belirledim. Tüketici tercihleri, Amerikan tütünlerinin de bulunduğu harmanlara doğru yönelmiş olduğu için, bir yandan da Amerikan Tütün ithalatımız vardı. Bununla ilgili olarak da, Türk Tütünü ağırlıklı yeni harmanlarla yeni markalar altında üretimle Türk Sigaralarının Pazar payını korumayı amaçlamıştık. Bu konularda Genel Müdürümüzün destekleri tamdı.
Oğlum, Antalya Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra, atanmak için kuralara katılmış, Tosya Devlet Hastanesine tayini çıkmıştı. Bu ailece bizi rahatlatmıştı. Hem terör ortamından uzak güvenli bir bölgede çalışacak, hem de uzmanlık sınavlarına hazırlanabilecekti. Hastane yönetimi kendisine bir de lojman tahsis etmiş yeni bir hayata başlamıştı. Kızım da üniversite giriş sınavlarında başarı sağlamış, Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Fakültesine kayıt olmuştu. K.Çekmece’den gidip gelmesinin zorluğu açıktı. Buna da bir çözüm ararken, Genel Müdürümüz  Bomonti Bira  Fabrikası bünyesindeki lojmanlardan tahsis yaptı. Bu da benim çalışma koşullarımda rahatlama ile birlikte Kızım için okul döneminde kolaylık demekti. Eşim emekli olmuş işe gidip gelme sorunu kalmamıştı. Diğer bir deyişle, Müessese Müdürlüğüne atanmam ile birlikte pek çok konuda da yaşamımda olumlu gelişmeler olmuştu. Eşim bir yıl önce  emekli olmuş, hatta ikramiyesi ile İstanbul’a yakın olduğu için, Tekirdağ sahilinde bir yazlık satın almıştık.  
Müessese Müdürleri genellikle, Tekel ortaklıklarında yönetim kurulu üyesi olarak ek görev almaktaydı. Benim de İsviçre’de bulunan Tabac Turc S.A. yönetim üyeliğine onayım çıkmıştı.
Genel Müdürümüz, iyi bir yönetici ve  devlet adamıydı. Her konuda  Tekel ve kamunun yararını  ön planda tutar, o yönde karar ve uygulamaları desteklerdi. Bu açıdan kendisi ile uyum içinde çalıştık.

Bölge Toplantıları
Müessese Müdürlüğüm dönemimde bana göre etkili olan çalışmalarımdan birisi de Bölge Toplantılarıdır. Avrupa’da kaldığım süre içinde, katıldığım seminerlerden aklımda kalan, satışlarda pazarlama elemanlarının etkinliğinin yüksek olmasıdır. Buradan hareketle, Tekel’in yeni kavuştuğu Toptan Satıcılık sisteminin iyi kullanılması, Tekel ürünlerinin, rekabet ortamında satışlarında başarı sağlamamızda etkili olacaktı. Aslında, sistemin kurucusu Genel Müdürümüz Mehmet Akbay idi. Bana göre o koşullarda uygulanabilecek uygun yöntemlerden biriydi. Toptan satıcı uygulaması. Özellikle Esnaf Odalarının içinde bulunduğu ticari şirketlerin öncülüğü, çok yerinde ve  Tekel’in yok edilmesini geciktirecek bir uygulamaydı. Fazla konuyu dağıtmadan, hafta sonları Esnaf Odalarının ev sahipliğinde  toptan satıcıların katılımıyla toplantılar düzenledim. Bu toplantılarda, Tekel ürünlerinin satışı konusunda bayileri yönlendirdik. Genel Müdür Akbay ve Esnaf Odaları Başkanı Bendevi Palandöken bu toplantılarımıza destek verdiler. Ankara Bölge toplantımızda Bakan ve Genel Müdürümüz   bizzat katılarak destek verdi. Bütün  Başmüdür arkadaşlarımız da heyecanımızı paylaştı. Çok güzel sonuçlar, tepkiler aldık. Müessese Merkezindeki arkadaşlarımız için, her hafta sonu bir bölgede toplantı yapmak yorucu idi. Bunun farkındaydım. Onlardan da bir gün olsun şikayet   duymadım. Yirmi yıl sonra  bu özverili çalışmalarından ötürü hepsine tekrar teşekkür ediyorum..
Adana Bölge toplantımız sonunda, Baraj gölünde gemide yediğimiz öğle yemeği, Erzurum Bölge toplantımızı yaptığımız Kayak Merkezini unutmak mümkün değildir. Trabzon, Gaziantep, Antalya, Muğla, Balıkesir, Kayseri, Konya , Samsun toplantılarımızın hepsinin çok güzel anıları bulunmaktadır. Asıl daha önemlisi, bu toplantılar toptan satıcılarımız ile bölge yöneticilerini buluşturarak ortak bir hedefte birleşmelerini sağlamıştır.
Sonuç olarak de beklediğim “Tekel ürünlerinin satışlarında artış sağlanmış, yabancı sigara ve içkiler karşısında gerilemesi durmuştur” Hatta bazı marka bazında artışlar sağlanmıştır.

Amerika Gezisi                 
Ağustos/1999 yoğun bir gün. Pazarlama Müessesesinde her gün diğerinden yoğun. Genel Müdürlük özel kalemi arıyor.” Üstat, pasaportunu gönder. Amerika vizesi için” Şaka gibi algılayıp önemsemedim. Akşama doğru yeniden pasaport gelmedi diye arayınca gönderdim. Akşam uğradığımda öğrendim, Genel Müdür, Muzaffer Arısoy üstat ve ben Amerika yolcusuymuşuz. Her gün akşam, Genel Müdürlüğe mutlaka uğrardım. Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı da ben gitmesem, mutlaka bir gerekçe bulup çağırırdı. Onun tutkusu da buydu. Eski Müessese Müdürü olarak kendisinde bu hakkı görüyordu. Kendisine yakın bir iki daire başkanı, genel müdür  yardımcıları   durum değerlendirmesi yaparlardı her akşam üzeri.
Bu arada, gün boyu gözden kaçmış unutulan bir şey olup olmadığını kontrol için de Genel Müdüre uğrardım. Esasen göreve başladığım günlerde, Genel Müdür, Özel Kalem Müdürüne ve bana, Müessese Müdürleri randevu almadan beklemeden odama girecekler diye talimat vermişti. Her yıl A.B.D.den alınacak tütünler için görevlendirilen heyet bu üç kişiden oluşmuş.
Yol arkadaşlarım, daha önce gittikleri için ABD konusunda deneyimli idiler. Ben ilk kez okyanus ötesi bir yolculuğa çıkacaktım. Frankfurt hava alanında,  Newyork uçağını bekledik. Oradan da . Washington DC’ye  uçacaktık. Aktarma sırasında, yer durumu nedeniyle ben tek başıma uçtum. Washington DC’de hiç tanımadığım  ABD Tütüncüler Birliği yetkilisi beni buldu. Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcımızı bekledim. Sonra birlikte Wirginia’daki otelimize gittik. Ertesi günü, ABD Tütün Üreticileri ziyareti, Beyaz Saray önünde fotoğraf.  Washington turu.
Winston Salem Farikasında robotların çalıştığı on bin devirli sigara makinelerinin üretimini izlerken ister istemez heyecanlanıyor insan. Hafta sonu Disney Word.  Amerikan sinema  dünyasının ünlü stüdyoları. Büyüleyici idi.
N. Carolina’da  tütün borsasını ziyaret, Tarım Bakanı tarafından tütün tarlaları ortasında verilen piknik ziyafeti. Yıllar önce bir Türk firmasının Gölbaşı’nda piknik davetini hatırlattı. Ben, ağaçlar arasında mangalla uğraşacağımızı  beklerken, Chez de Belgique’de yaptığımız kahvaltıda olduğu gibi sürprizle karşılaştım. Bir catering firmasının mobil aracı ile getirilen yiyecek-içeklerle tütün tarlalarının ortasında kahvaltı yaptık.
Ertesi günü, N. Carolina’da otelimizde bize ayrılan toplantı salonunda, tütün üreticileri ile ihale görüşmelerimizi yaptık. Genel Müdürümüz ve Genel Müdür Yardımcımız bu konuda deneyimli idiller. Ben ilk kez böyle bir toplantıda bulundum.
Görüşmelerimiz sonunda, en uygun fiyatı veren N. Carolina Tütüncüler Kooperatifi ile sözleşme imzaladık. Tekel lehine bir anlaşma olmuştu.
Ancak, daha sonra Sigara Sanayii Müessese Müdürünün,” bu yıl tütünümüz yeterli” şeklindeki raporu üzerine, Kooperatifle yapılan anlaşma uyarınca uygun fiyatla alınan tütünlerin satın alınmadığını hayretle öğrendim.
Bu arada gezimizin bitmesine birkaç gün vardı. Fakat, 19 Ağustos sabahı kahvaltıya indiğimde, mahalli Amerikan TV haberlerinde bir deprem haberi gördüm. Dikkatle baktığımda, ekran köşesinde “Avcılar” yazıyordu. Daha dikkatle dinledim. Türkiye’de deprem olmuş ölenler, yaralananlar vardı.

17 Ağustos Depremi
Deprem haberi üzerine, Genel Müdürümüz Mehmet Akbay, bütün programları iptal ederek, uçak biletlerimizin tarihlerin değiştirilmesi sağladı. Ailemiz ile yaptığımız telefon görüşmelerinden sorun olmadığını öğrendik. Ancak, Marmara Bölgemizde durum iyi değildi. 45 bin can kaybından bahsediliyordu. 16 saat sonra İstanbul Hava Alanındaydık. Ben Müessese Müdürlüğüne   kısa bir süre uğrayıp, yardımcı ve şube müdürü arkadaşlarımla kısa bir toplantı yaptım. Burada bağlı idarelerimizden zarar görenlerin ziyaretleri için işbölümünden sonra, ben Başmüdürlük hizmet binamızın yıkıldığı Sakarya’ya hareket ettim. E-5 Karayolu depremde meydana gelen büyük tahribat nedeniyle kapalıydı. Çok tecrübeli bir şoförüm vardı. Eski  dağ yolunu kullanarak Adapazarı’na ulaştık.
Binamız tamamen yıkılmıştı. Deprem gecesi teftiş dolayısıyla konuk evinde bulunan müfettiş ayrılmıştı. Başmüdür  lojmanı da yıkılmış fakat can kaybı yoktu.  Ambarlarımız içki ve sigara ile dolu olduğu için hemen gerekli emniyet tedbirlerinin alınması  konusunda   Başmüdür arkadaşımız gerekli önlemlerini almıştı. Şehirde depremde hasar  görmeyen diğer depomuza ürünlerin taşınmasını sağladı.
Marmara Bölgesinde depremin hasarı çok büyüktü. Kurtarma çalışmaları başlayıp, Valilik görevlileri kentte hakimiyeti ağladıktan sonra ben İstanbul’a döndüm.
İstanbul’a döner dönmez, Pazarlama Müessesi bünyesinden oluşturduğumuz “Deprem Kurtarma Ekibi”ni derhal Kocaeli bölgesine sevk ettik. Tekel olarak Gölcük bölgesinde uzun süre depremzedelere sıcak yemek sağlayan bir organizasyon gerçekleştirdik.

Yurt Dışı Fuarları
Tekel, dış pazarlarda da etkin faaliyeti olan bir kuruluştu. Bu nedenle, yurt dışında faaliyet alanı ile ilgili etkinliklere katılmaktaydı.  Genel Müdürümüz, 1999 başında Berlin’de her yıl düzenlenmekte olan Yeşil Hafta Fuarına Tekin Kaymakoğlu ile birlikte katılmamızı uygun görmüştü. Gündüzleri fuardan ayrılmıyorduk. Akşamları Berlin’i tanımak imkanı bulduk. Fuarda çeşitli ülkelerin ürünleri sergileniyor,  folklor ekipleri, firmaların standları ilginç manzaralar oluşturuyordu.
Fuar öncesinde, Hamburg kentinde bir gün kalıp orayı da tanımak imkanı bulduk. Fuar, çok değişik bir ortam. Kış olmasına rağmen, kapalı alan olduğu için soğuk değildi. Çok ilginç bir fuardı. Kadehle  ikram yapılabiliyordu. Aynı zamanda beğenenlerin satın alma taleplerini de karşılayabiliyorduk. İki hostesimiz vardı. Onlar yardımcı oluyordu. Yeterli ürün de getirmiştik. Almanya Toptan Satıcımız  da fuar boyunca bize çok yardımcı olmuş, Berlin’i kısa zamanda tanımamıza da katkısı olmuştu.
Gıda ve kültürel etkinlikler açısından çok zengin bir fuar. Her yıl düzenlenmekte. Yolu düşenler mutlaka uğramalı.
Sonraki yıllarda Yeşil Hafta fuarlarına yardımcı arkadaşlarımız katıldılar.
Yeşil Hafta fuarı gibi, diğer ülkelerde düzenlenen fuarlara da katılıyorduk. Hindistan,  Küba fuarlarına da   değişik arkadaşlarımızla katılım sağladık.

Irak Gezisi
Orta Doğu ülkeleri  sigara tüketiminin yüksek olduğu bir nüfusa sahip oldukları halde bizden yaprak tütün talepleri yetersiz kalmaktaydı. Bu konuda Irak Sigara Fabrikası yetkilileri ile görüşmeler yapmak üzere, giden heyete ben de dahil edilmiştim. Bağdat’ta El Reşit otelinde kaldık. El Reşit, kapı girişinde Baba Bush’un mozaik fotoğrafının pas pas olarak kullanıldığı meşhur oteldi. Daha sonra, otelin ABD tarafından vurulduğunu, mozaik resmi yapan ressamın da evinde füze ile öldürüldüğünü okudum.  
Saddam’ın güçlü olduğu bir dönemdi. Fakat ambargo etkileri hissediliyordu. Polis otolarının lastikleri bile kabaktı. Yollarda arızalı araçlara sık rastlanıyordu.
Mahalli yemekler verilen lokantalar damak zevki bize uygun olmadığı için genellikle, otelde veya şehirdeki İngiliz Pub’da yiyorduk. Bir kaç kez Dicle sahilinde bulunan, özellikle geceleri İstanbul Boğazı hissi veren gazinolara gittik. Bir keresinde Katar Emiri bizim heyeti misafir etti. Bağdat çarşısı çok ilginçti. Bir günde, Bağdat’a 90 km uzaklıkta bulunan  Babylon’a gittik. Orada da bir Saddam Sarayı vardı. Yaklaşmak mümkün değildi elbette. Milattan önce yapılmış asfalt, asma bahçeleri , müze harikaydı. Hava o kadar sıcaktı ki, tercüman buradan sağlıklı dönersek, yakınlarda ölmeyiz dedi. Bağdat’a kadar sağlık tesisi yoktu. Amerikan istilası sırasında, bu müzenin yağmalandığını üzülerek gördüm TV’de.
Tütünler konusunda, Sigara Fabrikası Müdürü hanımla ve Saddam’ın oğlu Uday’la görüştük. Fabrika’nın Türk Tütününe çok ihtiyacı vardı. Fakat bir satış  anlaşması yapamadan ayrıldık. Daha sonra görüşmeleri, Tekel’den satış temsilciliği  almış olan RAM Dış Ticaret devam ettirecekti. 

Moskova ve Hartum Gezileri
Müessese Müdürü olarak görev yaptığım dönemde,  Dış Ticaret Genel Müdürlüğü tarafından, yurt dışında çeşitli ülkelerde Türk İhraç Ürünleri Fuarları düzenlenmekte  idi Bunlardın Moskova Ve Hartom fuarlarına Genel Müdür beni görevlendirmişti.
RUSYA - MOSKOVA:  Fuara katılanlar, Kürşat Tüzmen’in de bizzat bulunduğu özel bir uçakla  Moskova’ya hareket ettik. Fuar İçin görevlendirme olurum ile heyetin hareketi arasındaki süre çok kısa olduğu için fuarda sergilenecek ürünlerin kargo ile gönderilmesi için zaman yoktu. Tekel standında  ürünlerin sergilenmesi bizim için çok önemliydi. Resim, broşür şeklinde bir katılım çok yavan kalacaktı.  Bir bavula yeteri kadar sigara ve içkiyi doldurdum. Arkadaşlar bunları Hava alanından geçirmen mümkün değil diyorlardı. Şansımı denemek istedim. Olmazsa, Elçilikle görüştüm, hava alanında onlara hediye için hazırlık yapmıştım..
Uçaktan kocaman bavulumla indim, toplu halde gümrükten geçmek için sıra olduk. Kalabalık nedeniyle, görevliye ben yeşil pasaportumu gösterip diplomatık kapıdan geçebilir miyim? diye sordum. Kırmızı ceketli, genç polis olur dedi. Bavulumu sürükledim, gümrükten geçtim. Tekel  içki ve sigaraları Moskova Fuarında sergilenebilecekti.
Cosmos Otel, fuar alanına çık yakındı. Oraya taşınması sorun olmadı. Diğer  firmalarla birlikte ben de Tekel Standını yerleştirdim.
Otel girişinde bir öğrenci genç, daha önce gelen Tekel yetkililerine tercümanlık yaptığından bahisle beni bulmuştu. Kendisine ihtiyacım olmadığını söyledim.  Şaşırdı. Fuar satışlı değildi. Güvenlik sistemi  güzeldi. İlk günler ürünleri konuklara ikram ettim. Kutular  standı dolduruyordu. Otelin önünden metroya bindiğimde 7. İstasyon Kızıl Meydan oluyordu. Oradan sonra her yeri gezdim. Hatta bir gün tiyatroya  bile gittim.
Şansımızdan beyaz gecelere rastlamıştık. Bir akşam arkadaşım telefon etti. Yemeği çıkmıyor musun? diye. Daha hava kararmadı acele etmeyelim dedim. Saat 23 oldu ben acıktım dediğinde hava daha kararmamıştı. Çıkışta taksi şoförü Türk olduğumu anlayınca, başladı Türkçe konuşmaya.  İstanbul’dan gelmiş, Ermeni asıllı bir ailenin çocuğuymuş. Kaldığımız sürece ihtiyaç halinde onu çağırdık.

SUDAN-HARTUM : Bu kez yine TÜİK ile ve Kürşat Tüzmen Başkanlığında Mısır semalarından geçiyorduk. Uçağımız iyice alçalmış, Kürşat Bey, pilot kabininden anlatıyordu.  İşte Keops. Şu öteki Kefren. Heyecanlı muhteşem bir yolculuktu. Hartum Hilton’da kalıyorduk. Fuar alanına özel otobüsle gidip gelecektik. Gündüz, RAM Dış Ticaret yetkilileri ile birlikte standı yerleştirdik. Ziyaretçilere ikram etmek üzere yeterli ürünümüz de vardı.
Hartum, Mavi Nil ile Beyaz Nil’in kesiştiği bir vadide muhteşem bir manzarada kurulmuş tarihi bir şehirdi. Gece Türk Büyükelçiliğinde bir resepsiyon vardı. Rezidansın bahçesindeki davet unutulmazdı.
Ertesi gün, fuarda favori ürünümüz, TEKEL 2000 ikram ettiğimiz yerli halk çok beğeniyor, paket hediyemizden mutlu oluyorlardı. Ertesi günü, MALTEPE günümüzdü. Bir gün önce fuarı ziyaret edenlerden birisi, dünkü sigaradan yok mu? diye soruyordu. Harman farkını anlaması bana ilginç gelmişti.  Gün öylece bitti. Sonra bir gün yine, mahalli kıyafetlerle gelen bir Sudanlı, gayet güzel bir Türkçe ile, “Ben yine TEKEL2000 istiyorum“ diyordu. Genç Türkiye’de öğrenim görmüş olduğunu ve İstanbul’u çok sevdiğini anlattı. Yanında bir de Türk vardı. Hartum’da fırıncılık yapıyormuş. Gerçek çılgın şu Türkler.
Bir gün Fuar alanından erken ayrıldım. Şehre dolmuş yapan 3 tekerlekli mobiletler vardı. Onlarla gittim. Romanya hükümeti tarafından hibe olarak yapılmış Parlamento binasını gezdim, Hartum Ticaret Odası Başkanını ziyaret ettim.  Başkan yalnız gezmemin tehlikeli olduğunu söyleyerek, yanıma görevli birisini verdi. Alış-veriş yaparken bir dilenciden beni görevli kurtarınca anladım, Başkan haklıydı. Halk çok fakirdi. Nil vadisinde, bu kadar verimli topraklarda nasıl bu kadar fakir kalınabilir ? diye düşünürken, Fakülte yıllarımda, İktisadi Coğrafya Hocam Abdullah Türkoğlu’nun açıklamalarını bir kez daha hatırlıyordum.
Son gün Cuma idi. Şehirde tek bir erkek nüfus kalmadı. Tamamı camilerde idi.

İhracat
 Tekel, yeri kolay doldurulamayacak önemli bir Kuruluştu. Uluslar arası bir değere sahipti. Çok güçlü kadroları vardı. Çalışanlarına fırsat verilmiş olsaydı bir o kadar daha güçlü olabilirdi.
Müessese Müdürü olarak görev yatığım dönemde, Dış Satış Şubemiz, ABD , Japonya, Kanada gibi deniz aşırı ülkelere ve Avrupa’ya, hatta Avustralya’ya ürünlerinin  ihracatını kendi personeli ile gerçekleştirmiş, gerektiğinde acentelikler tesis etmiştir.

Müessese Müdürlüğünden Ayrılıyorum
Rüştü Kazım Yücelen Bakanımız, Tekelden Sorumlu Devlet Bakanlığından ayrılmış, İç İşleri Bakanı olmuştu. Hükümet, IMF niyet mektubunda Tütün Kanunu 2001 Ocak ayı sonuna kadar çıkaracağını taahhüt etmiş, Şubat 2001 de ise Tekel Genel Müdürlüğü özelleştirme kapsam ve programına alınmış, üç yıl içinde özelleştirmenin tamamlanacağı taahhüt edilmişti. Haziran 1999 seçimlerinde, Türkiye siyasetinde mevcut duruma çözüm getirecek bir sonuç alınamadığından istikrarsızlık sürüyordu. Piyasalar allak bullaktı. Ecnebi sigara markaları bütün çabalarına rağmen yüzde 17  Pazar payını aşamamışlar, Tekel bu nedenle de hedef haline gelmişti. Anti-sigar kampanyalar kullanılarak, Tekelin özelleştirilmesini savunanlar seslerini yükseltmiş, kurtarıcı olarak Türkiye’ye gönderilmiş olan Kemal Derviş, Ecevit tarafından Ekonomiden Sorumlu Bakan olarak atanmış, Tekel’den sorumlu Devlet Bakanı Tekel üzerine oynanan oyunlara izin vermediği için Kemal Derviş tarafından istifaya zorlanmıştı. Bir grup yurtsever tarafından Tekel’in özelleştirilmesinin yanlış olduğu yolundaki çıkışları zayıf kalacak ve örgütsüz üreticiler tüccarın ve yabancı firmaların insafına terk edilecekti.
Bütün bunlar, Tekel Genel Müdürlüğü yönetimini de etkiliyordu. Yüksel Yalova’nın istifasının ardından, Tekel’den Sorumlu Devlet Bakanlığına Yılmaz Karakoyunlu getirilmiş, Bakan, Yönetim Kurulu üyelerinde değişiklik yapmıştı. Yönetim Kurulu toplantı düzeni bozulmuş, toplantılar çoğunlukla Ankara’da yapılmaya başlamıştı.  Daire Başkanları, Müessese Müdürlerinden istenenler Ankara’ya çağırılıyordu.
Yönetim Ankara’da olduğu bir gün, yeni üyelerdin birisi beni aradı, “Şahabettin,  bütün müessese müdürlerini görevden aldık. Senin için bir gerekçe bulunamadı. Seni de Sigara Sanayiine kaydırdık. “ Dedi. Şaşırmıştım. Bazı müdürleri çağırdım. Dört yıldır birlikteydik. Yeni durumu anlattım. Onlar çıkınca, yeniden Ankara’yı aradım. Bakan’a, boş bir genel müdür yardımcısı kadrosu bulunduğunu, benim oraya atanmam halinde bütün müesseselere yeni müdür atanması prensip kararlarının uygulanmış  olacağını anlattım.
İki saat sonra, Genel Müdür Yardımcısı olarak  atandığımı öğrenmiş, odamdaki özel eşyalarımı topluyordum.
DEVAM EDECEK
  



19 Mart 2020 Perşembe

ANILARIM -24 TEFTİŞTE SON GÜNLER

google.com
yandex.com.tr

ANILARIM – 24
TEFTİŞTE SON YILLAR

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Başmüfettiş olarak Teftiş Kuruluna atamam çıktığında 1995 yılı yaz turne dönemi sona eriyordu. Ancak, bizim bölgede arkadaşların yetişemediği tütün alımlarına nezaret görevi olduğunu söylemişti Başkan.
Türkiye ekonomisi ve siyaset dünyasında bir türlü sular durulmuyordu. Hükümetler ya güven oyu alamıyor ya çok kısa ömürlü oluyordu. 1995-1996 yıllarında üç hükümet kuruldu.
Mart/1995 tarihinde K. Irak bölgesinde 35 bin askerle Ordumuz sınır ötesi harekat başlamış, terör örgütünün tamamen yok edilmesi hedefleniyordu. 1996 yılı başlarında, Sabancı İş Merkezine sızan bir terörist Sakıp Sabancı’yı bulamayınca, kardeşini katletmişti. Bütün bunlar ekonomiyi olumsuz etkiliyordu. DYP-CHP Koalisyon Hükümeti, Avrupa Birliği üyeliğine katkısı olacağı umuduyla Gümrük Birliği anlaşması imzaladı.
Bitlis’e ulaştığımda, Yaprak Tütün İşletmesi Müdürü baskılar nedeniyle tütün alımı yapamaz duruma gelmişti. Hızla bir toplantı yaparak, yıllar önce Adıyaman’da uyguladığımız kura yöntemi için karar aldık. Genel Müdürlük tarafından da bu yöntem benimsendi. Üreticiler de uygulamadan memnundular. Kuralar çekildi, alımlar başladı. Eksper arkadaşlar zaten görevlerinin bilincinde idiler. Özveri ile çalışıyorlardı. Bitlis Sigaraya ait Konuk Evini bana bıraktılar. Onlar Yaprak Tütün konuk evinde kalıyorlardı.
Daha sonra yakalanan teröristlerin ifadelerinden öğrendiğimize göre, benim kaldığım günlerde, misafirhaneye bomba atmak için gelmişler, aralarında atıp-atmama konusunda tartışma çıktığı için vazgeçmişlerdi. Terörle iç içe çalışıyorduk. Bu arada, bölgede askerlerden sonra söz sahibi koruculardı. Korucuların kendilerinin veya yakınlarının tütünleri için ayrıcalık talepleri vardı. Ayrıcalık sorun yaratabilirdi. Bu konuda ödün vermedim. , Bakana kadar ulaşmışlar, Bakan bey beni arayarak durum hakkında bilgi aldı. Ayrıntılı olarak kendisine verdiğim bilgilerden sonra, belirlediğimiz esaslarla alım devam etti.
Teröristlerin gündüz aramızda olduklarını hissediyorduk. Ancak, bize karşı rahatsız edici hareketleri olmadı. Hatta, bir hafta sonu, eksper arkadaşlarla yakında bir ağaçlık bölgede dere kenarında gezinti yapmak için inmiştik, , bir grup genç yanımıza gelip bizimle konuştu. Durumlarından, ellerindeki poşetlerden şüphelenmiştik. Ancak bize zarar vermeden ayrıldılar.
Bitlis alımlarının normal seyrine girmesi üzerine Muş’a geçtim. Yıllar önce, Bitlis – Muş yolundan geçerken, köylerdeki ot yığınlarından eser kalmamıştı. Hayvancılığın artık eskisi kadar yaygın olmadığını anlattılar. Muş Ovasındaki pancar ekiminin yerini de daha çok tütün almıştı. Halbuki, bu kadar tütüne ihtiyaç yoktu. Pancar veya başka alternatif ürünler ekonomimiz için daha çok elzemdi.
Muş Yaprak Tütün İşletmesindeki teftişim sırasında, konukevinde kaldım. Konuk Evine 5 km uzaklıktaki bir dağlık bölgede teröristlerin barındığı anlatılıyordu. Geceleri çoğu zaman oradan silah sesleri geliyordu. İşlerimi bitirip dönmeye karar verdiğimde uçak biletimi aldım.
Hareket günü hava alanına gittiğimde, biletimin THY tarafından ertelendiğini öğrendim. Yıllar önce, Tekel tarafından yatırım yapılması düşünülen Nijerya’ya giden iki yetkili tarafından anlatılanlar gelmişti aklıma. Hac için hava alanında bekleşen Nijeryalılardan, iki kişi bu heyete yer açmak için uçaktan askerlerce yaka paça indirilmişlerdi. En azından bize uçağa binmeden haber veriyorlardı. Ertesi günü beni mutlaka uçuracaklarını garanti ediyorlardı.
Kara yolundan gitmeye karar verdim. Eksper arkadaşlar beni vazgeçirmeye çalıştılar, fakat ben doğru Muş Otobüs terminaline giderek ilk otobüse bilet aldım. .Terminal çıkışında, güvenlik kontrolü için otobüsümüz durduruldu. Müfettiş kimliğimi bagajdaki bavula saklamıştım. Yalnızca T.C. Kimlik kartım vardı. Güvenlik amiri, benim otobüsle gitmeme izin veremeyeceğini, bu kıyafetle memur olduğumun anlaşılacağını, yolda teröristler için hedef teşkil edeceğimi söylüyordu. Kravatımı, ceketimi de çıkarıp, bagaja sakladık. Saçımı başımı dağıtıp, bir kazakla yola devam edebildim.
Yol boyunca tedirgindim. Yollar tenha idi. Otobüsümüz Elazığ’a gelene kadar çok huzursuzdum. Elazığ Otobüs Terminaline girerken ancak kendimi güvende hissetmiştim. Ankara’da otobüsten ayrılıp, uçakla devam etmek üzere Esenboğa’ya gittim.
1997 yılına girerken, askerlerle, siyasiler arasında gerginlik artmış, Zırhlı Birlik Komutanı, artan tarikat faaliyetlerine gözdağı için, Sincan’dan tankları yürütüyor, 28 Şubatta toplanan MGK tarafından hazırlanan sert bildiriyi imzalamayan Erbakan, Genel Kurmay Başkanı ile sürtüşmesini sürdürüyordu. Yıl içinde Alparslan Türkeş hayatını kaybetti, Bahçeli MHP lideri oldu.
Genel Müdürlük merkez ünitelerinin olağan teftişleri sürüyordu. İdari görevlerde bulunmuş olmam, denetime bakış açımı değiştirmemişti. 1996 yılı yaz turnesinde Başkan, oğlumun Antalya’da öğrenci olmasını da düşünerek bana Antalya bölgesinde teftiş programları vermişti. Esim ve kızım da Altınser’in yıllık izni süresinde yanımda oldular. Bora, bir arkadaşı ile birlikte yüzüncü yılda kiraladığımız bir evde kalıyordu. Onun için de moral olmuştu. Bizim o yaz Antalya’da olmamız.
Akdeniz bölgesinden sonra, Yönetmeliğimiz gereği 1997 yaz turnesi için, Karadeniz bölgesi sıram gelmişti. Daha önce teftiş ettiğim Samsun Sigara Fabrikasına gidecektim yedi yıl sonra.
Turne öncesi Şarköy’deki yazlığımıza giderek kısa bir tatil yaptık. Samsun için İstanbul’dan ayrıldım.Samsun Ballıca’da yeni ve Modern bir fabrika inşaatında sona yaklaşılmıştı. Bu nedenle, gelişmekte olan Samsun Şehir merkezinde kalan eski Fabrika için yatırım yapılmamış, üretebildiği kadar sigara üretmeye devam ediyordu. Fabrika Müdürü Rüstem Şahin tanıdığımız iyi niyetli çalışkan bir Müdürdü. Yardımcısı ve diğer memurlar da geçen teftişten tanıdığım kişilerdi. Yaz güzel geçti. İstanbul’a dönmeden biraz izin kullanıp, Antalya’da Bora’nın yanında kaldım biraz. Bora gelecek yıl okulunu bitirecek doktor olacaktı. Güneş liseyi bitiriyor, üniversite hazırlık için yoğun bir dönem başlıyordu.1998 yılına da bu şekilde girdik.
Yaz döneminde bizim grup Güneydoğu’da olacaktı. Diyarbakır ve Siirt bölgesinde idik. Başmüdür Cudi Fırat, bölgede sevilen birisi idi. Terör bütün uğraşılara rağmen hız kesmeden devam ediyordu. Başmüdür çoğu zaman gideceğimiz yere kadar bizimle birlikte geliyor, bir şekilde bizi korumayı amaçlıyordu. Mahmut Özmen ile birlikte, değerlendirilme olanağı bulunmadığı raporla belgelendirilmiş tonlarca tütünün yakılarak imhası görevi almıştık. Tütünler Diyarbakır ve Batman-Kurtalan depolarında bulunuyordu. Tütünler, imha maksadıyla yakılması için kırsal bir alana taşınacak, her gün ambarlar mühürlenerek sayılmak suretiyle sevkiyat yapılacaktı. Meşakkatli bir işti. Önce Diyarbakır ambar mevcutlarının imhasını yapalım istedik. Bir grup Müfettiş arkadaş daha başka işler için oradaydı. Akşamları Dicle kıyısında bulunan Yeni İçki Fabrikası konuk evinde kalıyorduk. Tütünlerin imhası konusunda sıkı yönetim yetkililerine bilgi vermek için gittiğimizde, Komutan” sakın ha !” dedi. Kuzey Irak operasyonu nedeniyle bölge teyakkuzda, günlerce sürecek dumanlı bir işlem sakıncalı olur .
Bu kez Kurtalan depoları için imha yeri belirledik. Askeri makamlardan izin aldık. Fakat, bölge halkı biraz merak, biraz da tütünlerin yakılmasına akıl erdiremediklerinden sabahtan akşama kadar, tütün imha ettiğimiz alan etrafından ayrılmıyorlardı. Bizim güvenlik için bir şoförümüz ve bir güvenlik görevlimiz vardı. Köylülerle sorun yaşamamak için çok çaba gösterdik.
Diğer taraftan, Kurtalan Jandarma Komutanı, “gece İşletme Konuk evinde kalamazsınız, güvenliğiniz sağlayamam” dedi. Çaresiz, her gün akşam Batman’a dönüyor, sabah geliyorduk. Yolda çoğu zaman devriye görevi yapan kariyer ile bizim araçtan başka kimseler olmuyordu. Batman İşletme Müdürü Harun Komser ve diğer eksper arkadaşlar ile birlikte günlerimiz geçiyordu. Sonunda tütünlerin imhası ve diğer incelemelerimiz bitmişti, Mahmut Özmen burada ayrıldık. Ben Siirt Başmüdürlüğüne giderken, eski Malabadi köprüsü üzerinde fotoğraf çekmek istedim. Halbuki bu durumlarda hiçbir şekilde zaman kaybedilmez. En kısa süred gidilecek yere ulaşmak gerekir. Bir grup örgüt mensubu resmi araçta beni bekleyen Başmüdürle konuşuyorlardı. Neyse ki, bir sorun yaşamadan yolumuza devam ettik.
Turne dönüşü, Altınser ve Güneş’i alıp İstanbul’dan Antalya’ya Bora’nın diploma törenine gittik.
Antalya dönüşü, kış dönemi çalışmalarına hazırlanıyordum. Bir akşam eve döndüğümde, eşim Bakanlıktan arandığımı söyledi. Geri aradam, Rüştü Kazım Yücelen’di arayan. Rüştü bey, Fakülteden sınıf arkadaşımız olup, yıllardır TBMM’de idi. Hemen konuya girdi. “Şahabettin, az önce belli oldu. Tekel bana bağlandı. Seninle konuşmam gerek. Ankara’ya gelebilir misin?”
Ben o yıl, Mali Müşavirler Odası genel kurulu delegesi seçilmiştim. Tesadüf, hafta sonu genel kurul vardı. Ankara’ya gidecektim. Kimseye söz verme görüşelim dedi. Genel Kurul sonrası MTA Sosyal Tesislerinde buluştuk. Tekel hakkında Bakan olarak bilmesi gerekenleri aktarmaya çalıştım. Tekel, son yıllarda yeniden yapılanmaya devam ediyordu. Özellikle Pazarlama ve Dağıtım konusunda Genel Müdürlük cesur adımlar atmış, Toptan Satıcılık ve Dağıtım sistemini yenilemişti. Başarılı bir düzenleme idi. Ama sorunlar da vardı elbette. Pazarlama Dağıtım Müessese Müdürü arkadaşım daha önce Bakan Eyüp Aşık döneminde başka göreve atanmıştı. Müessese Müdürlüğüne atama yapılmamıştı.
Rüştü Bey toplantı sonunda bana, “On dokuz yıldır Meclisteyim sana bir faydam dokunmadı. Benden istediğin bir şey var mı?” Dedi. Ben yılların müfettişi, idari görev tecrübesi de olan .birisiyim. Benden artık Genel Müdür olur dedim. Fakat iktidar değişikliği olmadığını, bakan değişmelerinde aynı partili bakanın genel müdürünün değiştirilmesinin etik olmayacağını, boş bulunan müessese müdürlüğü için beni düşündüğünü söyledi.
DEVAM EDECEK




18 Mart 2020 Çarşamba

ANILARIM - 23 ÇORUM

google.com
yandex.com
ANILARIM – 23
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
İSTANBUL- ÇORUM

İstanbul’da hem Annem, Kardeşlerim vardı, hem de evimizi boşaltmamıştık. Lojman için gerekli eşyaları taşımakla yetinmiştik. Küçükçekmece’de kendi evimizde kalıyordum. Personel servisi vardı. Okulların kapanmasına iki ay vardı. Hafta sonları Eskişehir’e gidiyordum.   Bu arada Teftiş Kurulu Başkanlığına da Ahmet Bıçakçı üstadımız tayin olmuştu. Sevdiğimiz,  ilkeli  birisi olduğu için Kurul’da herkes tarafından sevilir sayılırdı.  Yaz programları bitmek üzere idi. Bu nedenle kış dönemi için teftiş programı alacaktım. Bu arada inceleme ve soruşturma yapıyordum.
Türkiye 1994 yılına da ekonomik krizle girmişti. Sermaye çıkışları devam ediyor, dışarda bizi de ilgilendiren Bosna ve Karabağ sorunu derinleşiyordu. Başbakan Çiller, ekonomi kurmaylarının tamamını yenilemişti. Bu içerde kısmen rahatlama sağlamış olsa da uzun vadeli düzelme gözlenmiyordu. Dolar kurunda yükselmenin önüne geçmek için yüksek faizli hazine bonosu ihracı bir miktar sıcak para girişi sağlamış olsa da krizin atlatılmasına yeterli olmadı. Çünkü, yerel seçimler nedeniyle ekonomik önlemler sürdürülemedi. Yerel seçimlerde siyasal dengeler değişmedi. DYP, %25, anavatan %22, Hoca, %9, SHP,% 28, Ecevit % 9, Baykan % 5 oy almışlardı.
Okullar kapanır kapanmaz, Altınser’in Bakırköy Verem Savaş’a nakli ile birlikte İstanbul’a taşındık. Güneş için de Bahçelievler’de bulunun Andan Menderes Anadolu Lisesini tercih ettik. Evimize uzaktı. Ancak, İstanbul’da çocukların hepsi servislerde zaman kaybetmekten kurtulamıyorlardı. Artık Orta Okul 2. Sınıf öğrencisi olmuştu.
Eskişehir’den eşyalarımız İstanbul’a taşıdıktan sonra,1994 yaz programı olan, Çorum  Başmüdürlüğünün  teftişi için İstanbul’dan ayrıldım. Çorum’da İstanbul’da görev yaptığı için yakın tanıdığım bir arkadaşımız vardı. Çalışkan, mevzuata hakim bir arkadaştı. İşle ilgili sorunla karşılaşmadım. İş saatleri dışında çoğu kez diğer daire müdürlerinin de devam ettiği memur lokallerinde zaman geçirdik. Başmüdür diğer daire müdürleri tarafından da seviliyordu. Çorumspor yönetim kuruluna Vali tarafından seçtirilmişti. Çimento Fabrikası konuk evinde kalıyordum. Doğup büyüdüğüm yöreler olduğu için akraba ve dost ziyaretlerim de oluyordu. Bu turnede daha önce fırsat bulup inceleme olanağı bulamadığım tarihi Sümer kalıntılarını ziyaret imkanı buldum.  Çok etkilendim.
İstanbul’a döndüğümde Genel Müdürlük yönetiminde,  yeniden yapılanma sonrası değişiklikler devam ediyordu. Eski Sigara Sanayi Müessese Müdürü Muzaffer Arısoy üstadımız, Teftiş Kurulu Başkanlığından sonra Genel Müdür Yardımcısı olmuş, Alkollü İçkiler Müessesi Müdürlüğünden sorumluydu. Genel Müdürün Müesseseler bünyesinde teftiş kökenli yöneticiler bulundurmak prensip kararı olduğunu, beni de Alkollü İçkiler için düşündüğün anlattı. Müfettişliği severek yapıyordum. Ancak, belirli bir yaştan sonra yönetici olarak çalışmak da çekici geliyordu. Üstat ” Müessese Müdürlüğü için iki seçenek olduğunu, ben hangisi ile çalışmak istersem Genel Müdürün onu Yönetime sunacağını söylemişti. Normal koşullarda Müdür olarak atanmam da mümkündü. Fakat o günün dengeleri bunu gerektirmiş olmalıydı. Söz konusu seçeneklerden ikisi de aynı dönemde Fabrika Müdürü olarak birlikte çalıştığımız arkadaşlardı. Her ikisini de Müfettişlik yıllarımda teftiş etmiş yakından tanıyordum.  İzmir Fabrikası Müdürünün ismini verdim. Yönetimden de onun ataması benimle birlikte çıktı. Bu benim, meslek yaşamımda yaptığım önemli hatalardın biri oldu.
Yıllar sonra dahi tam olarak nedeni konusunda konuşmadığım  bir tepki göstermişti, İzmir Şarap Fabrikası Müdürü. Göreve başlamak için İstanbul’a gelmek konusunda nazlanıyordu. Nedeni ile ilgili olarak sinsi bir çalışma yürütüyordu. Resmen bir açıklama yaptığını duymamakla birlikte, benim Müessese Müdür Yardımcısı olarak atanmamdan rahatsız olduğu söyleniyordu. Oysa, Genel Müdürlük makamı her müessese için benzer bir önlem almış, bir tür iç denetim sistemi oluşturmuştu.
Bir süre sonra gelip görevine başladı. Ben mümkün olduğu kadar hoşgörülü davranmaya çalıştımsa da, o inadını sürdürdü. Mevzuatımız gereği Müessese Yönetim Komitesinde yardımcıların üye olması gerektiği halde benim onayımı bir türlü teklif etmiyordu. Aylar geçti Yönetim Komitesinde Muhasebe Müdürü üye olarak devam ediyordu. Nitekim sekiz ay sonra, yerine atandığım yardımcının, Bölge İdare Mahkemesinden atamasının iptali kararını almayı başardılar.
Alkollü İçkiler Müessese Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığım süre içinde, bana bağlı olan şubeler iş ve işlemlerinin aksamadan yürütülmesi konusunda elimden geleni yaptım. Bu arada yaşadığım ilginç bir olayı aktarmadan geçemeyeceğim. Bir gün iktidar partisinin MKYK üyeleri de içinde bulunan bir grup ziyaretime geldi. Beni tanımaktan çok memnun oldular. Neden benim müdür olmadığımı araştırıyorlarmış. Sonunda yakından tanıştık. Grubu yolcu ederken içlerinde etkili birisi koluma girdi, geride kaldık, bana bir liste verdi. Bu listedeki kişilere uygun hediyeler göndermemi, sonrasında geçip müdür odasına oturacağımı söyledi. Söyledikleri ne kadar doğrudur bilmem olası değil. Ancak, benim böyle bir şeyi gerçekleştirecek ne imkanım vardı, ne de niyetim. Bu olayı takip eden günlerde, Beni bazı yurtları da kapsayan toplantılara davet ettiler. Tanınmış kişiler de katılıyordu bu toplantılara.. Bir süre bu böyle devam etti. Hatta bir gün evime gelip aile hayatımı yakından tanımak istediler. Çaresiz bir akşam evimde konuk da ettim. Fakat baktılar benden beklediklerini bulamıyorlar,  beni kendi halime bıraktılar. Bir süre sonra da Bölge İdare Mahkemesi kararı çıktı.
Genel Müdürümüz Mehmet Akbay, bu iptal kararından pek memnun olmadı. Tekrar durumu düzeltmek niyetinde olduğunu saklamıyordu. Benim geçici olarak Sigara Sanayii Müessese Müdürlüğüne   kararnamemi çıkardılar.
Sigara Sanayii Müessese Müdürü de durumdan hiç memnun olmadı. O da aynı mobing yöntemlerini uyguladı. Benim mevzuat gereği bulunmam gereken Yönetim Komitesine teklifimi bir türlü yapmadı. Bir süre sonra, o da Bölge İdarenin adalet !  temsilcilerinden  buraya atanmama ilişkin kararın  iptalini sağladı.
Lijubliana Uluslararası Şarap Yarışması
Yıl 1994 . Yugoslavya İç Savaşı henüz bitmemiş. Ancak, Lujubliana Şarap Yarışması yapılacak. Yarışmanın ir öyküsü var. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bile ara verilmemiş. Bu kez de yapılacak. Her yıl yarışmaya Tekel görevlisi katılıyor. Bu yıl ben görevlendirildim. Yarışma için numuneler gönderildi. Biletimi aldım. Zagrep’ten sora kara yolu ile gideceğim. Henüz ülkenin çeşitli yerlerinden silah sesleri duyuluyor. Lijubliana’da öyle. Kaldığım otel tarihi bir şato. Elçilikten bir tercüman verdiler, Yarışma binasına gidene kadar, yol üzerinde ne kadar bar varsa uğruyoruz. Tercüman bir tek atıyor, yola öyle devam ediyoruz. Bir hafta böyle geçti. Şaraplarımız güzel dereceler kazandılar.
Alkollü İçkilere veda
Sigara Sanayii Müessese Müdür Yardımcısı  olarak görev yaptığım günleri dolu dolu geçirmeye çalıştım. Her gün, Küçükçekmece – Maltepe yolunu işe gidip gelmek için kullanmama  rağmen  şikayetçi olmadım. Fabrika ziyaretleri ve üretim toplantılarına katıldım.
Bölge İdare kararı üzerine, Genel Müdürümüzle görüştük. Ben artık bu gel-gitlerden sıkıldığımı söyledim. Ama kendisi, “Benim idari göreve adapte olduğumu, mutlaka birlikte çalışacağımızı iltifat olarak söyleyerek, bu kez Genel Müdür Müşavirliğine kararnamemi çıkarttı.”
Genel Müdürlükte, bağımsız bir oda da tahsis ederek,  mağdur olamamamı sağladı. Bu süre içinde bana bazı dosyaları incelemem için veriyor, görüşlerimi alıyordu. Ben fırsat buldukça, yeni gelişmekte olan bilgisayar konusunda kendimi geliştirmeye çalışıyordum.  Fakat bir süre sonra başka bir görev atanma konusundaki girişimlerin askıya alındığını gözlemler gibi oldum. Belki ben yanılıyordum. Ama  yeniden Teftiş Kuruluna dönmek istediğimi söyledim. Genel Müdürümüz beklememi öneriyordu.
O sırada, Tekelden sorumlu Devlet Bakanı Nafiz Kurt, çok eskiden tanıdığım bir ağabeyimdi. Doğru Ankara’ya gittim. Beni teftişe gönder dedim. Bankan Bey de aynı Genel Müdür gibi, idarenin ihtiyacı olduğunu,  acele etmemem gerektiğini söylese de ben ısrarcı oldum. O zaman ”Git Kızılay’da akşama kadar dolaş öyle gel, kararını bildir dedi. Söylediği gibi yaptım. Kuğulu Parkta ördeklerle oynadım. Gima’nın önünde buluşanları seyrettim. Sıhhıye’de  Necatibey’de gençlik günlerimi yad ettim. Akşam oldu. “Abi ben teftişe dönüyorum” dedim. Telefonu açtı. Genel Müdürümüze, benim  teftişe dönmem için kararnamemi yazmalarını söyledi. Ben pek çok memur için kolay yaşanmayacak bu olay için rahmetli Nafiz Kurt ağabeyime hep müteşekkir olmuşumdur. Doğum gümüm olan 28 Eylül tarihli atama ile Başmüfettiş olarak Teftiş Kuruluna yeniden döndüm.

DEVAM EDECEK.