21 Aralık 2022 Çarşamba

KANLI NOEİL'İN 59. YILDÖNÜMÜ

KANLI NOEL ' İN 59. YILDÖNÜMÜ SABAHATTİN İSMAİL Bugün, Kıbrıs'ta tarihe Kanlı Noel diye geçen barbar Rum saldırılarının 59. Yıldönümü. AKRİTAS SOYKIRIM PLANI çerçevesinde Kıbrıs Türklerini, Girit'te yaptıkları gibi, 6 saat içinde topluca katletmeyi öngören Rumların 21 Aralık 1963’de başlattığı ENOSİS amaçlı saldırılar, 59 yıl önce 21 Aralık günü başlamıştı. İki eşit halkın kurucu ortaklığına ve egemenliği eşit şekilde paylaşmalarına dayalı olarak 16 Ağustos 1960'da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rum ortağı, 21 Aralık 1963 Noeli'nde ortağı Kıbrıs Türklerini iki halkın birlikte kurduğu ortaklık devletinden atmak için kanlı bir darbe düzenlemiş, tüm devlet organlarını, makamlarını ve 103 Türk köyünü işgal etmiş, 35 binden fazla Türkü göçe zorlayarak adanın yüzde 3'ünü oluşturan gettolarda 11 yıl sürecek bir kuşatmaya almış ve ortaklık devletini yüzde yüz Rumlardan oluşan bir Rum devletine dönüştürmüştü. Bu süre içinde Kıbrıs Türkleri üretimden koparılmış, devlet gelirlerinden dışlanmış, açlığa, sefalete ve Kızılay yardımları ile yaşamaya mahkum edilmişti. İğneden ipliğe, bot bağından yün giyeceklere, çividen keresteye, kumdan çimentoya 40'dan fazla maddenin kuşatılmış Türk bölgelerine girişi yasaklanmıştı. On binlerce göçmen ağıllarda, mağaralarda çadırlarda, sinema salonlarında yaşamak zorunda kalmaktaydı. Eli silah tutan herkes direniş mevzilerine koşmuştu. Türkiye'nin gönderdiği yardımlardan Liderlerden bakanlardan, milletvekillerinden en alt derece memuruna kadar herkes eşit şekilde 30 Kıbrıs Lirası maaş almaktaydı tarihe KANLI NOEL SALDIRILARI olarak geçen katliamların ilk günlerinde Türk Alayı doktoru binbaşı Nihat İlhan'ın eşi, 3 çocuğu ve Lefkoşa Kumsal bölgesindeki evlerinde saklandıkları banyo içinde acımasızca katledilmiş, aynı bölgede 8 sivil Türk öldürülmüş, 200 civarında sivil Türk esir alınmıştı. Bu dönemde 364 Türk katledilirken, toplu soykırım, TMT öncülüğünde milli mücadeleye atılan halkımızın kahraman direnişi ve Anavatan Türkiye'nin hava kuvvetleri ile, Rum saldırılarını durdurmaya yönelik SINIRLI POLİS HAREKATLARI ile önlendi. AKRİTAS SOYKIRIM PLANI'NIN hazırlanması emrini veren ortaklık Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Makarios idi. Ortaklık Cumhuriyeti’nin Meclis Başkanı Klerides, HİPERİDİS kod ismiyle soykırım planının Kurmay başkanı idi. İçişleri Bakanı Yorgacis ise, AKRİTAS kod isimiyle planın hazırlayıcısı idi. Çalışma Bakanı Papadopulos, Makarios'un özel doktoru sosyalist EDEK partisi lideri milletvekili Lissarides ve Milletvekili Samson ise değişik terör gruplarının liderleri idi. Diğer Rum Bakanların her biri de kod isimlerle AKRİTAS adlı soykırım ve terör örgütünün yöneticileri idi. Yunanlı general Karayannis'e bağlı 5000 kişilik gizli bir terör ordusu da Yunanistan tarafından etnik temizlik yapmak amacıyla eğitilip silahlandırılmıştı. Özetle devletin Rum Cumhurbaşkanı, Rum Meclis Başkanı,Rum bakanları, Rum ordusu ve polis mensupları Türk ortağına karşı kanlı bir darbe yapmıştı Ne ilginçtir ki uluslararası bir anlaşma ile kurulan ortaklık devleti Kıbrıs Cumhuriyeti'ne darbe yapan ve Türk ortağına soykırım uygulayan Rum siyasilerin tutuklanıp uluslararası mahkemelerde yargılanmaları gerekirken, BM ve tüm Dünya,anlaşmalar hilafına sadece darbeci Rumlardan oluşan gayrı meşru işgalci yönetimi, "meşru Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti" olarak tanımaya devam etmiş, nefsi müdafaa yapan Türkleri ise, AKRİTAS PLANI'nın öngördüğü şekilde, Rum ağzıyla "meşru devlete isyan eden asiler" olarak tanımlamıştı. Bu konuda bir hazırlığı olmayan Türkiye'nin ise, ne yazık ki bu durumu değiştirmeye gücü yetmemişti. İşte Kıbrıs sorunun bugün hala aradan 59 yıl geçmesine karşın devam etmesinin nedeni de budur. En büyük hatamız, bu eli kanlı darbeci, soykırımcı Rum liderlerin SAVAŞ SUÇLUSU olarak Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanmalarında ısrar edecek yerde, yeniden federal bir ortaklık kurmak için 1968'den 2017'ye kadar, yani yarım asır boyunca onlarla federal ortaklık kurmak için görüşmemizdir. Dilerim artık bu hata tekrarlanmaz. KKTC tanınmadan, egemen eşitliğimiz kabul edilmeden, ambargolar ve izolasyonlar kaldırılmadan bir daha Rumlarla masaya oturulmaz. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmetle gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum. Nur içinde yatsınlar Emanetlerini korumakta kararlıyız. KKTC SONSUZA KADAR YAŞAYACAKTIR. KANLI NOEL KATİLLERİ ULUSLARARASI MAHKEMELERDE YARGILANMALIDIR. # kktc muhaceret # kktc başkan # kıbrıs türk kültür derneği

Adalarda Fayton gitti. Tartışmalar bitmmedi

# google.com # adalar belediye # corluda.com ADALAR'DA FAYTON GİTTİ. KAVGA BİTMEDİ
! Şahabettin KÜÇÜKYAZICI BASINDAN Faytonların kaldırılması ile birlikte Adalar'da akülü araç kullanımı yaygınlaştı. Hız sınırının aşılarak kazalara sebebiyet verilmesi ve araçların yayaların geçiş güzergahlarına park edilmesi gibi gerekçelerle UKOME haziran ayında akülü araçların Adalar'dan kaldırılması kararını aldı.Haziran/2021 Faytonların kaldırılmasının ardından Adalar'da akülü araç kullanımı yaygınlaştı. Ancak UKOME kararıyla 5 Ekim'den itibaren akülü araç kullanımının yasaklanması ada sakinlerini ikiye böldü. Faytonların kaldırılmasının ardından adalarda akülü araçlar yaygınlaştı. Ancak UKOME, kazalara neden olduğu ve yaya yoluna park edildiği gerekçesiyle bu araçların kaldırılması kararını aldı. 5 Ekim'den itibaren adalarda şahsi akülü araçları kullanmak yasak. Uyarı afişleri birçok noktaya asıldı. Engellilere ait araçlar ise bu kararın dışında tutulacak. Ayrıca Adalar'da ikamet edip 66 yaşından gün alan ve gerekli sürücü belgesine sahip olanlar da akülü araç kullanılabilecek. Adalar Belediyesi de aldığı yeni bir kararla, ilçede akülü araçların kullanımına kısıtlama getirdi. SADECE YAŞLILARA VERİLDİ. Ancak bu kez de kararın ardından Adalar ilçesini oluşturan Büyükada başta olmak üzere Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedefadası akülü araçlarla dolup taştı. Yıllardır tartışma konusu olan 'Atlı Faytonlar'ın kullanımı yasaklandı. Ancak tartışmalar sona ermedi. FAYTONLAR GİTTİ AKÜLÜ ARAÇLAR ÇOĞALDI Özellikle Büyükada'dan yükselen 'Artık yolda yürüyemez olduk' 'Her kapı önünde akülü araç var' şikayetleri son bulmuyor. Yıllarca atlı faytonların tartışma konusu olduğu Adalar'da şimdi de 'akülü araç' gerginliği yaşanıyor. Bir kesim "Akülü araçlar yüzünden sokağa çıkamaz' olduk diyor diğer kesim ise belediyenin yasak kararı üzerine "Akülü araçlar serbest olsun nasıl ulaşım sağlayacağız" diye isyan ediyor. Belediyenin meclis toplantıları sürekli protestolara sahne oluyor. Adalar'da neler oluyor? Hürriyet muhabiri gitti, muhataplarla tek tek görüştü, yaşananların fotoğrafını çekti... Adalar'da akülü araç tartışması GÖREVLİLERE SERBEST Yeni alınan karara göre sadece 65 yaş üstü Ada sakinlerinin ve 'kuryeler, kamu görevlileri' gibi özel izne tabi olanların akülü araç kullanmasına karar verildi. BU KARAR DA PROTESTO SEBEBİ OLDU Ancak alınan bu yeni kararda Adalıların tepkisini çekti. Büyükada'da sakinleri bu kez akülü araç kullanımının yasaklanmasını Belediye binası önünde protesto etti. Büyükada'da toplu ulaşım, Ada sakinlerine indirimli Ada Kart'ın yanı sıra İstanbulkart ile de çalışan, 13 kişi kapasiteli elektrikli toplu ulaşım araçlarıyla sağlanıyor. İnişli-çıkışlı bir yapısı olduğu için bisiklet pek tercih edilmiyor. Bunun yanı sıra akülü araçlarla 'taksi' gibi çalışan, korsan taşımacılar da var. Bu şahısların günlük kazancı hafta sonları 2 bin liraya kadar çıkıyor. ADA SAKİNLERİ NE DİYOR? Ada sakinleri de kararla ilgili ikiye bölünmüş durumda. 10 senedir Büyükada'da yaşayan Mimar Ali Erkurt'a göre sonunun temelinde Ada'nın son yıllarda 'turistik' bir yere dönüşmesi var. Atlı faytonların eskiden tartışma konusu bile yapılmadığını savunan Erkurt "Faytonculuk adanın geleneksel taşımacılık sistemiydi. 150 seneye yakın kullanılan faytonlarla birlikte belediye araçları ve kamu araçları dışında adaya senelerce motorlu araç sokulmadı. Faytoncular adaya hizmet eden insanlardı. Ama ne zamanki adanın turistik değeri çok yükseldi, ziyaretçi sayısı arttı. Bu durumda faytoncular Adalıları bırakıp turistlere yöneldi. Haliyle de ortaya bir taşıt açığı çıktı. Hızlı hareket ederek kâr etmek isteyenler bu işi bir sektör haline geldi. Bu sektörde hayvanlara ve çalışanlara da eziyet yapılmaya başlandı. Bu kötüleşmenin iyileştirilmesi gerekir ki. Tabii ki atlar eziyet görmemeli. Daha elit düzenli bir işleyiş gerçekleştirilebilirdi" dedi. Akülü araçların hasta ve yaşlı Ada sakinleri için kullanılmaya başlandığını ancak kısa sürede sayılarının arttığına değinen Erkurt "Herkes 'ben neden kullanmıyorum' deyince sorun büyüdü. Sonra bir baktık ki sokaklarda yüzlerce araç var. Sonrasında da gördük ki bu araçlarla yüksek fiyatlara yolcu taşınmaya başlandı. Ehliyeti, plakası olmayan kişiler bu araçlarla fahiş fiyatlara turist taşımaya başladı. Bu kişiler günlük bin-bin 500 lira kazanmaya başladı. Çok kârlı bir sistem haline gelince de sistemin içindeki kişiler, yapılan değişikliğe yüksek sesle tepki göstermeye başladı" diye konuştu. "Yasak dediler araba dükkanın yanında yatıyor. Bakın müşteriye gideceğim, gidemiyorum..." HERKES DERTLİ MEMNUN OLAN YOK! Büyükada'daki ulaşım sorunu için deyim yerindeyse herkes dertli. İşte onlardan sadece birkaçı... Adada kuaför dükkanı işleten Kemal Çakar: Biz burada esnafız. Akülü araç kullanmak durumunda kalıyoruz. Çünkü bazı müşterilerimiz uzak oturuyor. Bazı yaşlı müşterilerimizi dükkana getirmek ve evine götürmek için akülü araç kullanıyoruz. Biz bu aracı 7-8 senedir kullanarak ekmek paramızı çıkarmaya çalışıyoruz. Şu anda nasıl yapacağımızı, ekmeğimizi nasıl döndüreceğimizi bilmiyoruz. Yapılan düzenlemeyle birlikte sıkıntı yaşamaya başladık. Şu anda yasak dediler araba dükkanın yanında yatıyor. Bakın müşteriye gideceğim, gidemiyorum. Esnaf olan arkadaşlar bazı şeyleri kullanmak durumunda. Bu kesime karşı bir anlayış gösterilmesi lazım. "Bir sokakta 60 tane araç saydım... Hangi insan evinin önünde böyle bir manzara ister..." "Bir sokakta 60 tane araç saydım... Hangi insan evinin önünde böyle bir manzara ister... "TİCARİ AMAÇLA KULLANANLAR BÜYÜK SORUN" Ali Albayrak: Bu düzenleme sonrasında iki türlü düşünmek lazım. Evi uzakta olanlar için gerçekten ihtiyaç. Özellikle yaşlı annesi, çoluğu çocuğu olanlar için zaruri bir ihtiyaç. Ama onun haricinde bu araçları ticarette kullananlar için ki adada resmen uçarak kullanıyorlar. Özellikle de bu araçlar yüksek fiyatlarda kanunsuz bir şekilde müşteri taşıyorlar. Küçük çocukların da kullandığını görüyoruz. Gece son sürat gidiyorlar. Şimdi bunun yanında da yaşlı annesini ya da babasını getirip götüreni de kısıtlamamak lazım bence. Güvenliği olumsuz etkiliyorlar. Bir sokakta 60 tane araç gördüm. İnsan evinin önünde böyle bir tablo görmek ister mi? "Biz keyfe keder binmiyoruz bu araca. Adanın her yerine servis çekiyoruz" Cemal Uzun: Ben mahalleye odun, kömür, su ve tüp servisi yapıyorum. Adanın coğrafyası hep inişli çıkışlıdır. Daha önce hizmetimizi at arabasıyla yapıyorduk. At arabaları yasaklanınca biz de akülü araç kullanmaya başladık. Bugün de uygulama devreye girdi. Biz müracaatımızı yaptık akülü araç kullanmak için. Bir de böyle karar alırken keyfe keder gezenleri değil de bu araçlarla hizmet verenleri engellememek gerekiyor. Biz keyfe keder binmiyoruz bu araca. Adanın her yerine servis çekiyoruz biz. Eğer bu engellenirse kapımıza kilit vuracağız. Bu akülü araçlar bizim elimiz ayağımız. trafik yoğunluğu oluşuyor çünkü yolcu taşımacılığı yapmaya kalktılar. Bize gelip insanlar korsan taşımacı numarası soruyorlar. Mesela bana da teklif edenler oluyor, 'Beni iskeleye atar mısın' diyorlar. Ben yasal olmadığı için böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Mesela benim evim buraya 2 kilometre uzaklıkta. İşim bittikten sonra ben aracı bırakıp ev yürüyerek gidip geliyorum. "Akülü arabalar insanın üstüne üstüne geliyor. Zaten sokaklar dar. Çıktığım zaman rahat yürüyebileceğim bir yol istiyorum ben..." BELEDİYE NE DİYOR? AMACIMIZ ADALILARIN HAYATINI ZORLAŞTIRMAK DEĞİL Alınan kararı değerlendiren Adalar Belediyesi Başkan Yardımcısı Engin Çelik "Kesinlikle amacımız ada sakinlerinin hayatlarını zorlaştırmak değil, aksine biz ada sakinlerinin hayatlarını kolaylaştırmak için çalışıyoruz" görüşünde. Adalar'ın 16 bin nüfuslu bir ilçe olduğunu bunun da 12 bininin 18 yaş üstü olduğunu hatırlatan Çelik "Biz 8 ila 10 bin arasına ulaşmış sadece akülü araçtan bahsediyoruz. Buna artı olarak elektrikli bisikletler ve kişisel olarak kullanılan ve kiralık bisikletler var. Dolayısıyla maksimum yol genişliği 4 metre olan Adalar İlçesi, bu trafik yoğunluğunu kaldırılamaz. Herkes zaten bu durumu gözüyle görebilir. Biz düzen ve kontrol altında kullanımın devam etmesini hedefliyoruz" dedi. "İŞİN TİCARETİ YAPILIYOR" "Buradaki eylemi oluşturan kalabalığın çoğu işin ticaretini yapanlardı" iddiasında bulunan Başkan Yardımcısı Çelik, "150-200 yıllık geçmişi olan bir ulaşım şekliydi faytonlar. Bunu kaldırıp yeni bir sistem koyduğunuzda açıklar oluşabilir" dedi ve şu hususlara dikkat çekti -Ada içi ulaşım elektrikli bisikletle sağlanabiliyor. Bütün Ada'yı (Büyükada) gezmek 14 km. Sağlık binaları ya da belediyelere baktığımızda yürünecek 45 dakikalık bir yol bile yok. -Bir anda buraya yaklaşık 6 bin kişi geliyor. Ne kadar araç koyarsanız koyun aynı anda kuyruk olmadan kimseyi araca bindiremezsiniz. Ada zaten tamimiyle bir yaya bölgesi. Hürriyet Gazetesi Tuğba Öztürk haberinden alınmıştır. tugba.ozturk@hurriyet.com.tr ÇÖZÜM NEDİR? Coğrafi yapı olarak, Adalar ulaşımında yürüme önerilmektedir. Yıllardır, atlı araçlar yanında bisiklet kullunalmıştır. İstisna olarak, çöp sağlık itfaiye gibi kamu hizmetlerinde motorlu araçlar kullanıla gelmiştir. Atlarla ilgili soranlar çözümlenemez boyutlara ulaştığında elektrikli fayton gündeme geldi. Uygulamada, fayton elektrikli araca dönüştü. Ulaşım Büyükşehir Belediyei ulaşım Dairei tarafından yürütülmeye başladı. Ancak, kanımca sorun çözümünde, eskiden faytunlar yanında at arabaları ile yapılmakta olan ADA İÇİ YÜK TAŞIMA konusu düzenlenmediği için, durumdan görev çıkaran bazı kişiler ELEKTRİKLİ YÜK TAŞIMA ARAÇLARI hatta, kişiel binek araçları edinerek, adalarda faaliyete baladılar. BU UYGULAMA KESİNLİKLE YENİDEN DÜZENLENMELİDİR. Şöyleki, Adalar'da yaşayan 16 bin kişi dışında turistik amaçla gelen binlerce kişi vardır. KORSAN olarak nitelendirebileceğimiz taşıma amaçlı elektrikli araçlar dışındakiler sorun yaratacaklardır. Hem fayton geleneğinin nostaljik olarak yaşatılması, hem de uygulamanın denetlenmesi açısından, İKİ TİP ARAÇ İÇİN DAHA İZİN VERİLMELİDİR.Aşağıda , halen Türkiye'de üretilmekte olan örnekleri verildiği üzere; 1) Fayton Taksi 2) Yük taşıtı.

8 Kasım 2022 Salı

SÜT VE ET ÜRETİMİ Şahabettin KÜÇÜKYAZICI www.gazetetekirdag.com Çeşitli yayın organlarında, hayvancılıkla uğraşanların artan yem fiyatları nedeniyle, süt veren ineklerini kasaplara vermekte olduğu haberleri yer almaktadır. Buna bağlı olarak, süt verimi azalmakta, süt fiyatlarında artış yaşanmaktadır. Çiftçiler, saman fiyatlarının 1700 liraya ulaştığını, yem fiyatlarının sürekli artmakta olduğunu, öte yandan akaryakıt fiyatlarındaki artışların yem fiyatlarındaki artışı tetiklediğini söylemektedir. Aynı zamanda çiftçilik de yapmakta olan üreticiler, mısır ve benzeri karışımlarla kendi yemlerini üretmeye çalıştıklarını, hayvan yeminde kullanılması gereken yoncayı bulamadıklarını, yaklaşan kış ayları nedeniyle, saman fiyatlarında atış olacağı, artan arpa fiyatları nedeniyle yem karışımında arpa da kullanamadıklarını ifade etmektedirler. Marketlerde 20 liradan satılmakta olan sütün, aracılar tarafından üreticiden 7 lira karşılığında toplanmakta olduğu, süt üreticilerinin maliyetlerini karşılayamadığı, çiftçi olmayan besicilerin daha zor durumda oldukları söylenmektedir. Hayvancılık konusunda etkin önlemler alınmaması halinde, süt ve et ürünlerinin sağlanması konusunda sorunlar yaşanabileceği ifade edilmektedir. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi örneğinde olduğu gibi, diğer Belediyelerin de hayvan yemi üretimi konusunda girişimlerde bulunmasının faydalı olabileceği düşünülmektedir. Halen üretim faaliyetini sürdürmekte olan Tekirdağ Büyükşehir Yem Fabrikasının, üretimini artırması ve süt üreticilerine uygun fiyatla yem verebilmesi konusunda çalımalar yapılması bölgesel bir çözüm olarak görülmektedir. Ancak, gerçek ve köklü çözüm Devlet desteği ile sağlanabilecektir. Tarım Kredi veya bir başka kamu kuruluşu eliyle et ve süt üreticilerinin desteklenmesi sorunu çözebilecektir. BİR ÖNERİ Et, süt, yumurta üretimi zor olduğu kadar kolaydır aynı zamanda. Çocukluğumda, babam öğretmen olmasına rağmen, evimiz bahçesindeki ahırda ineğimiz, kümeste tavuklarımız vardı. İhtiyacımız olan süt, yoğurt, yumurta aile ekonomi tarafından üretilirdi. Keza, yakın tarlamızda ve bahçemizde hemen bütün mevsim sebzeleri yetiştirilir, ailemiz ihtiyacı sebzeler, meyveler, kışlık reçel ve turşuları kendimiz karşılardık. Bahçemizde fırın vardı, gerektiğinde ekmeğimizi karşılardık. Buradan hareketle günümüze baktığımda, artık köylere kadar ulaşan TOKİ uygulamasını gördükçe içim sızlamaktadır. Sebze, meyve, et, süt, yumurta deposu olan doğduğum şehir yakınındaki TOKİ evlerinde oturanlar, maydanoz gerektiğinde, otomobilleri ile şehre inmektedir. Halbuki, pek Avrupa Kenti ve Kıbrıs’ta olduğu gibi, TOKİ evleri yakınında kurulacak, Ahırlar, Kümesler ve Hobi bahçelerinde çok ciddi boyutlarda süt, yumurta ve sebze üretimi mümkündür. Bundan şüphe edenlerin, pek çok yabancı ülkede, balkonlarda saksılarda yetiştirilen domates, biber ve benzeri ürünlerin miktarı konusunda küçük bir araştırma yapmaları haklı olduğumuzu kanıtlayacaktır. Uygulamada, hemen hepsi ilgili kamu kuruluşları tarafından bilinmekte olan, Büyükşehir Belediyesi Kanununda yapılması gerekli değişiklikler, köylerdeki yaşamın iyilleştirilmesi için başta Köy Okullarının yeniden açılması gibi önlemler de gündeme gelecektir. şk Güncel - TEKİRDAĞ BİRLİK YEM MALKARALI YETİŞTİRİCİLERİN DOSTU OLMAYA DEVAM EDİYOR - Malkara Belediyesi TEKİRDAĞ VE İSTANBUL ÇİFTÇİLER İÇİN GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRDİ # Corluda.com # google.com # yandex.com # google.com # tekirdagbüyükşehir

10 Eylül 2021 Cuma

ŞAHABETTİN KÜÇÜKYAZICI/Fotoğraflar



Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Fotoğraflar
www.gazeteistanbul.net





1 Mayıs 2021 Cumartesi

ÇOCUK KÖLELER

ÇOCUK KÖLE TARİHİ GEL
ÇOCUK KÖLELER Dünyanın en küçük işçi lideri, verdiği mücadele dünya çapında ses getirince, 1995 yılında 12 yaşında bir suikastle katledildi. Pakistan’ın en yoksul bölgelerinden birisi olan Mudrike’de doğdu. 4 yaşına geldiğinde ise tüm akrabaları gibi 600 rupi yani yaklaşık 16 dolar karşılığında halı dokuma fabrikasında çalışmak üzere satıldı. Burada haftanın 7 günü 14 saat çalıştırıldı. 10 yaşına geldiğinde ise sadece 27 kiloydu. Çocuk çalıştırmanın yasak olduğunu öğrendiğinde ise fabrikadan kaçan Iqbal Masih daha sonra polisler tarafından yakalanarak tekrar fabrikaya götürüldü. Çevresinde kendisi gibi konuşmaya bile korkan 30 çocukla birlikte tutsak olarak 6 sene yaşadı. Çocukların hemen hepsine sadece hayatta kalmalarına yetecek kadar su ve yemek veriliyordu, tabii bunun da bir sebebi var: Onları mümkün olduğu sürece küçük tutabilmek… Çünkü en pahalı halıları ancak o küçücük parmaklar dokuyabiliyordu. Cezaların çok ağır olduğu bu kölelik sistemine Iqbal daha bebek sayılacak yaşta girmesine rağmen 6 yaşına bastığında isyan etmeye ve çocukların bakıcılarına kök söktürmeye başlamıştı bile. Kötü beslenme şartları ve iki büklüm saatlerce oturmanın sonunda Iqbal bir türlü gelişemedi. 10 yaşındayken hala 5 yaşında bir çocuğun kilosuna ve boyuna sahipti. Omurgası yamulmuştu ve ömrünün sonuna kadar böbrek sorunlarıyla mücadele edecekti. Bir gün kasabada Bonded Labor Liberation Front (BLLF) adlı aktivist bir grubun toplantısı olduğunu duydu, toplantıya gitmek üzere yeraltındaki köhne fabrikadan kaçtı. Orada Derneğin lideriyle konuşup yardımını isteyen Iqbal kısa sürede onu köle taciri patronlarının elinden kurtaracak gerekli evrakları hazırladı. Evraklarını fabrika sahibine bizzat elden verme konusunda ısrar etti çünkü orada arkadaşlarına seslenebilecekti: “Korkmayın. Her şeyi öğrendim. Benimle gelin. Sizler özgürsünüz.“ Fabrikaya geri dönüp evrakları adama verdiğinde patron öfkesinden kendini kaybetse de hiçbir şey yapamadı ve masih diğer çocukları da peşine takarak ilk gününde kendisiyle beraber 34 çocuğu özgürlüğüne kavuşturdu. Küçük bedeni her alanda direndi. Küçük bir bedene sahip olmasına rağmen büyük bir ruha sahip olan Iqbal Masih köle gibi davranılan ve küçük yaşlarına rağmen ağır şartlarda çalıştırılan çocukların hakları için büyük çaba gösterdi. Iqbal direniş ve uyanışın simgesi oluyordu. Konuşma yeteneği, cesareti ve azmi ile Pakistan’ı kuşkusuz etkileyen Iqbal Masih’in daha önce korktuğu mafya, kendisinden korkar bir duruma geldi. İsviçre ve Amerika’da bir çok okulda konuşma yapan Iqbal farkında olmadan başka çocukların da hayatını değiştiriyordu. Çocuk işçiliğine karşı verdiği mücadele dünya çapında duyulmaya ve ses getirmeye başlayınca 1995 yılında henüz 12 yaşında iken öldürüldü. Öldürüldüğünde henüz 12 yaşında olan Iqbal Masih’in bu ölümü örtbas edildi ve herkes susturuldu. Fakat Iqbal Masih öldürülmüş olsa bile onun izinden gidenlere büyük bir cesaret vermişti. Onun etkilediği ve mücadele ruhunu kazandırdığı çocuklardan birisi olan Craig Kielburger onun bıraktığı yerden mücadeleyi sürdürmeye devam etti. Free The Children derneğini kurdu ve 650’den fazla okul açtı. “Şimdi işler değişti. Eskiden ben patronlarımdan korkuyordum. Şimdi onlar benden korkuyor." İQBAL MASİH

17 Nisan 2021 Cumartesi

YUNAN BAKAN KRİZ ÇIKARDI

YUNAN BAKAN KRİZ ÇIKARDI Şahabettin KÜÇÜKYAZICI Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Erdoğan ile görüşmesinin ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ortak basın toplantısı düzenledi. Dendias, "Türkiye eğer bizim egemenlik haklarımızı ihlal etmeye devam ederse o zaman yaptırımlar gündeme gelecektir" ifadesini kullandı. Dendias'ın sözlerine karşılık Çavuşoğlu, "Dendias kabul edilemez ithamlarda bulundu" dedi Dendias’ın deniz yetki alanı, mülteciler, azınlıklar konularında suçlamalarıyla birlikte Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yaptırım uygulayabileceğini söylemesi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “kabul edilemez” tepkisine yol açtı. Dendias ve Çavuşoğlu’nun ortak basın açıklamasında karşılıklı atışmalarla iki ülke arasındaki gerilim iyice gün yüzüne çıktı. İŞİN ASLI Türk'e duyulan hınç Yunanistan 'da Elenizm' e (Bizans 'ı canlandırmak, Ayasofya' ya çan takmak) ve Büyük Yunanistan (Megalo İdea) ülküsüne yönelmiş ve Yunan devlet siyaseti olmuştur. Anaların sütünden tarih kitaplarına, kiliselerinden bestelerine kadar Türk düşmanlığı üzerine şekillenen ve Rum çocuklarının beşiği sallanırken ninnileşen Elenizm ve Megalo İdea ülküsü şımartılan Yunanlı 'nın tatlı rüyasıdır. Türkler' i İstanbul 'dan kovmak, Türk Milleti' ni sadece Ege kıyılarından değil Alparslan 'ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen' den aldığı toprakların da ötesine sürmek, Pontus Rum Devleti 'ni kurmak, Kıbrıs' ta enosisi gerçekleştirmek hülyasından kendisini kurtaramamaktadır. Bizans İmparatorluğu (Doğu Roma İmparatorluğu) - Büyük Yunanistan rüyası gören, bin yıl sonra da olsa İstanbul 'u almayı devlet siyaseti haline getiren Yunanistan ile İstanbul ayağında Vatikan benzeri bir devlet kurmak ve ekümenik (evrensel) olmak ve Bizansla özdeşleşmek hayalindeki Fener Rum Ortodoks Patrikliği, Elenizm ve Megalo İdea ülküsünün yay ve okları gibidir. Milyonlarca Türk 'ün kemikleri üzerinde kurulan Yunanistan' ın ve Megalo İdea 'sının fikri temelini oluşturan Etniki Eterya Cemiyeti' dir. Etniki Eterya Cemiyeti Fener Rum Patrikhanesi 'nde yuvalanmış, Bizans' ı diriltmeyi ve bu görüşü Yunanlılar arasında yaymayı ilke edinmiş, onları teşkilatlandırmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması 'ından sonra Patrikhane' nin kapısına çift kartallı Bizans bayrağı asılmıştır. Yunanistan ele geçirdiği topraklarda Türk varlığını her türlü zulüm ve vahşetle coğrafyadan silmiştir. Batı Trakya buna son örnek olma yolundadır. Yunanistan bugün "Ege bizimdir" demektedir. Batı Trakya 'da İskeçe' de Pontus anıtı dikmiştir. ABD ve AB Yunan emellerine hizmet etmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yok sayılmakta, Rum kesimi desteklenmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde bastırılan haritalarda Karadeniz kıyıları boyunca Pontus Rum Devleti 'ne, Doğu ve Güneydoğu Anadolu' da ise Ermenistan ve Kürdistan 'a yer verilirken, Kıbrıs' ın tamamı da Yunanistan sınırları içerisinde gösterilmektedir. Ancak bu böyle gitmeyecektir!..Megalo İdea 'ya koştuğunu zanneden Yunanistan, bu yanlışlarından dönmediği takdirde zarar görecek, kendisini bu kompleksten kurtarmadığı sürece dostluk girişimleri sonuçsuz kalacaktır...

2 Nisan 2021 Cuma

MONTRÖ ANLAŞMASI ÜZERİNE

MONTRÖ TARTIŞMASI Şahabettin KÜÇÜKYAZICI www.gazeteistanbul.net Bazı güçlerin adına konuştuğuna inandığımız kişiler, durup durup yeni inciler yaymaktadır. Bir bakıyorsun, Lozan diyor, bir bakıyorsun Kanal diyorlar. Son olarak, yetkili bir kişi Montrö mırıldandı. Aslında, uluslararası anlaşmalar (özellikle askeri bir büyük zafer sonunda imzalanmış olanlar)Devletimiz ve Ulusumuzun varlığının garantisidir. Bu anlaşmalar taraf devletlerin temsilcilerinin katılımıyla müzakere edilmiş, imza altına alınmıştır. BM tarafından da kabul edilmiştir. Bir kelimesinin dahi tartışılması düşünülemez. Bu tartışmalar, bir ihtiyaç bir zaruret sonucu değildir. Bilinmeyen başka maksatlara yönelik olmalıdır. Tartışmaların sahipleri tarafından da ileri sürülen bir zaruret söz konusu değildir. Hatta, aradan geçen zaman içinde, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarımızdan geçen gemi sayısında, boru hatları ile taşımacılığın başlaması, TIR taşımacılığında gelişmeler, ticarette diğer gelişmeler nedeniyle büyük ölçüde azalmıştır. Büyük Devletlerin gizli askeri emelleri dışında, herhangi bir zaruret bulunmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan yüz yıl sonra, dünya ve bölge koşulları elbette çok değişmiş, çeşitli çıkar grupları arasında, yeni bağlantılar kurulmuştur. Dünya enerji kaynakları konusunda yeni buluşlar-gelişmeler de bunu zorunlu kılmaktadır. Türkiye”nin bölgedeki stratejik konumu daha da artmış, budurum emperyal güçlerin iştahını kabartmaktadır. Önümüzdeki dönemde, petrol dışında, doğal gaz ve su rezervleri uluslararası çatışmanın odak noktası olacaktır. Orta Doğu’da her geçen gün azalan petrol, dikkatleri Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervleri ve Türkiye’deki Su kaynakları üzerine çekecektir. Bu çerçevede özellikle İngiltere ve Fransa, bu kaynaklara büyük ihtiyaç duymakta olduğundan Katar ile işbirliği yaparak çalışmalar sürdürmektedir. Bu savaşlar, doğal olarak su yollarını da içermekte, anlaşmaları zorlamak pahasına, alternatif su yolları üzerinde fikir üretilmektedir. Yüz yıl önce ortaya atılan, SAROZ-GELİBOLU su yolu, KARADENİZ-MARMARA kanalı son zamanların gözde tartışma konularıdır. Özellikle gündemde olan Kanal İstanbul projesi, büyük yerleşimler içeren imar değişikliklerine, arsa spekülasyonuna konu olmuştur. Konuya bu açıdan baktığımızda da projelerin çeşitli sorunlarla karşı karşıya bulunduğu gözlenmektedir. Her şeyden önce, bölge su kaynakları bakımından fakirdir. İstanbul, halihazır su ihtiyacını çevre iller kaynaklarındı taşımak suretiyle karşılamaktadır. Diğer tedarik zincirleri açısından da büyük problemler mevcuttur. Buna rağmen, konuya ilişkin söylem ve tartışmalar sürmekte, inatlaşmaya dönüşmektedir. Ancak, şurası bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti milli birlik ve bütünlüğünden asla taviz vermeyecek, geri adım niteliğindeki hiçbir girişim başarılı olamayacaktır.