12 Mart 2020 Perşembe

ANILARIM - 19 / AVRUPA GÜNLERİ


google.com


ANILARIM – 19

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
ONDOKUZUNCU BÖLÜM

AVRUPA GÜNLERİ

Anılarımın tarih notunu düşmek için, kütüphanemde bulduğum gri pasaportumu giriş-çıkış damgalarını inceledim. Yeşilköy, 30.01.1988 çıkış ve  kırmızı mühürle  31.01.1989 giriş kaydı dışında  Pasaportumda kayıt yok.  Avrupa’da giriş çıkış yaptığım onca ülkenin yalnız kendi  bilgisayarlarına kayıt yaptığını, benim pasaportum üzerinde işlem yapmadıklarını gördüm. Bir de Lausanne polisinin oturma izni ile GATWICK muhaceret ofisinin altı ay oturma izni. O yıllarda, Fransa ile karşılıklı vize uygulaması olduğundan bir de  Fransız vizesi.
Ocak/1988 ayının son günü kısa süren Cenevre – Lozan tren yolculuğu sonunda, Leman gölü kıyısındaki tarihi Aulac otelindeki odama  yerleştim. Daha önce Kıbrıs dışında yurt dışında başka ülkeye gitmemiştim. Oldukça heyecanlıydım. Turizm bürosundan temin ettiğim bir Lozan haritası yardımıyla şehirde kısa bir keşif yaptım. Yol yorgunluğu, heyecan ilk günün sabahını beklemeye başladım.
O yıllarda bu gün olduğu gibi cep telefonları yok. Otel telefonu ve lobideki paralı telefonla ulaşabilirim aradığım yerlere.
Öncelikle ikamet konusunu çözmem gerek. Bir müfettiş arkadaşımızın Lozan’da yerleşik olduğunu biliyorum. Onu aradım. Ayrıca Vevey’deki Tekel Ortaklığı Tabac Turc firması yetkilisi ile görüştüm. Her ikisi ile de ev konusunu görüşmek üzere sözleştik. Sonunda, bir emlakçı aracılığıyla bir odalı balkonlu güzel bir apart daire bulup yerleştim.
Mevzuatımıza göre Müfettişler, Genel Müdür tarafından onaylanmış yurt dışı inceleme programlar ili ilgili çalışmalarını kendileri planlamaktadır. Üçer aylık dönem raporları   ve, yıl sonunda yurt dışı raporlarını düzenleyip vermek zorundadırlar.
İkinci olarak yurt dışı incelemelerimi yapacağım firmalarla görüşmeler yapmalıdım.  Önce firma yetkililerinden randevuları aldım. Ancak, ilk görüşmelerde dil konusunda sorun yaşamamak için, Lozan’da yaşayan bir Türkçe tercümanla da anlaştım. PM Avrupa Merkezi yeni kiraladığım eve çok yakındı. Randevu günü PM Avrupa Genel Müdürü odasında kabul etti. Benim, talebim üzerine Türkiye’yi aradıklarını, Bakan ve Genel Müdürümüzle görüştüklerini, Genel Müdürün “çok kapsamlı bir program yapılmasını rica ettiğini”  buna göre bir yıllık plan hazırladıklarını söyledi. Bu arada, Türkiye’de görevlendirecekleri personel için düzenlenmiş olan bir seminere benim de katılabileceğimi bildirdiler.
Philip Morris Avrupa
Philip Morris Avrupaçok büyük bir organizasyondu.. Lausanne  Merkezden başka, Neuchatel Sigara Fabrikası, aynı yerde büyük AR-Ge Merkezi, Onnen’da kayıtlar7ı ve yükleme boşaltması bilgisayarlarla idare edilen dev depoları vardı. Depoların içine kadar demiryolu ulaşımı vardı ve  Avrupa’daki fabrikalarda üretilenlerden başka, Amerika’dan gemilerle limanlara gelen ürünlerin tamamı burada depolanıp, satış merkezlerine sevk ediliyordu. Hem Lausanne, hem de Neuchatel için ofis giriş kartımı verdiler, çalışma saatleri ve günleri konusunda planlamanın benim tarafımdan yapılacağını söylediler.
Aynı şekilde, Vevey’de faaliyet gösteren Rinsoz-Ormond firması yetkilileri ile de planlamalar yapıldıktan sonra incelemelerime başladım.
Daha önce planladığımız gibi, okullar kapanınca Altınser, Bora ve Güneş’i alıp gelmişti.
Dünyalar benim olmuştu. Bu yaz havalar çok güzel geçiyordu Lausanne’da.
İki yüz bin kişilik şehir. Ama her şeyi vardı. Ulusal bayramları, bağımsızlık günleri, hasat bayramı, bağ  bozumu. Dolu dolu her şey. Ertesi günü marş marş işe.
Konfederasyonun 700. Yıl kutlamalarına denk geldik bu yıl. Geneve’de büyük şenlik var dediler. Biz de gittik. Saat 22.00 de tüm şehrin ışıkları söndürüldü Büyük bir havai fişek gösterisi nefeslerimizi kesti. Muhteşemdi. Aradan geçen otuz yıla rağmen hatırladıkça hala heyecanlanırım.
Eşimin hastane serüvenini anlatmadan geçmemek gerek. Aslında onu Altınser’den dinlemek gerek. Sigortanız yoksa işiniz biraz zor ama. Ödeyeceğimizi söyleyince sorun kalmadı. Böylece eşimin alerjlerinin nelerden kaynaklandığını, astımının tedavi yöntemini öğrenmiş olduk.
Çocuklarla bol bol gezmek imkanımız oldu. Deniz yerine bu yıl gölde yüzdüler. Feribotla Evian’a geçtik. Fransa ziyareti de yapmış oldular.
Sonra tatil bitti. Onları Türkiye’ye uğurladım.
İtalya:(Florance-Bologna-Roma)
Philip Morris Avrupa incelemelerim çok iyi gidiyordu. An-Ge bölümünde, harmanlara katılan onlarca değişik malzemeyi şaşkınlıkla izlemiş, rakip firmalara ait markaların analiz sonuçlarının değerlendirme  toplantılarına katılmıştım. Ancak, PM Avrupa benim yurt dışı için planladığım incelemeler için yeterli değildi, Ben, öğrencilik yıllarından bu yana ,  “fabrika yapan fabrikalar”görmek hayalindeydim. ABD’ne gitmeyi de bu nedenle çok istemiştim. Bu konudaki düşüncelerimi paylaştığım PM Avrupa Satış Direktörü Mr. Watt, “İtalya’da da bunları görebileceğimi”söylemişti.
Merkezi İsviçre’de bulunan, Tekel’de kullanılan sigara makinelerinin temini konusunda ihaleler kazanmış TMC firması ile temasa geçtim. Onlar bana İtalyan Sa-sib firması ile görüşmeler sağladılar. Sa-sib, sigara makineleri yanında, demiryolu sinyalizasyonu da üretmekte ve fabrikalarında robot nüfus çalıştırmakta idi.
Sa-sib fabrikalarında incelemeler için İtalya’ya gitmeden önce, TMC ile de bir planlama yaptık. Bologna sigaramakineleri imalatı ve Tristina’da tütün işleme fabrikalarında incelemeler yapacaktım. Ben daha sonra serbest kalacaktım. Bologna’da on bin devirli sigara makinesi ALFA’nın deneme üretiminde bulundum, Sa-Sib Fabrikalarının (Olivetti’nin de içinde bulunduğu bir grup) üretim tesislerini gezdim. Robot nüfusun, üretimde fiilen çalıştığını izledim.
Bologna’dan, Tristina’ya geçecektim, ama bu kadar yaklaşmışken,Florance’da Leonardo da Vinci ile  tanışmadan olmazdı. Bir gün de Frenza için ayırdım.
Daha sonra Tristina’da dev bir tütün işletmesinde, damar ve yaprakları ayıran ayrı paketleyen sistemi büyük bir heyecanla inceledim. Burada İtalyan görevlilerden çok büyük bir  ilgi ve hüsnü kabul gördüm. Her soruma ince ayrıntısına kadar cevap verdiler. Tristina’da küçük bir otelde kaldım. O da ayrı bir zevkti.
İtalya’da mesleki  incelemelerim bitmişti. Ancak, bilgi ve görgü artırılması için  birkaç gün turist olabilirdim.
Roma’dayım. Birinci gün, gelişi güzel dolaştım. Aylardan Ekim olmasına rağmen, Roma turist kaynıyordu. Caddelerde Türkçe konuşanlara bile rastladım. Yıldızsız olursu bütçeme uygun olacağını düşündüğüm, merkezde bir otele yerleştim. Fakat, hem dil sorunu, hem zaman bakımından bir günlük tur almanın uygun olacağını düşündüm. Böylece, roman Forum, Palatine Hill, Capitolin Hil, Collosseum, St..Peter ve birkaç Basilica. Ertesi gün, Vatikan vardı tur programında. Papa el öptürüyordu. Ben de girdim kuyruğa. Roma Metrosu, ünlü Aşk Çeşmesi ziyaretlerinden sonra, Roma Garından trenle  Milano’ya orada bir gece konakladıktan sonra da, Lausanne’a döndüm. Çok heyecanlı, güzel bir gezi olmuştu.
Venedik
Venedik'i İtalya'dan ayrı değerlendirip daha sonra ziyaret ettim. Bir kaç gün kaldım.
Gondollarda Napoliten şarkılar söyleyenlere tesadüf etmedim ama,  kanallar arasında TAXİS tabelalarıyla dolaşan gondolları gördüm. Bütün kara taşıtları istasyon ve yakınındaki garajda. Dar, çıkar-çıkmaz kanal sokaklar, medeniyet ve tarih yan yana. Şehir turu yapan motorlar. Denize girmek isteyenler için Lido motorları. Lido ada. Denize girmek şart değil, nefis İtalyan yemekleri de yiyebilirsiniz.
Suların içine büyük ustalıkla mı inşa edilmiş, yoksa, yapıldıktan sonra mı sular altında kalmış tam olarak bilgi edinemedim. Ancak, medeniyet,  tarih, sanat, su içinde birlikte. Bazilikalar, kiliseler, hastane, su kuyuları. Evet denizin ortasında tatlı su kuyuları.
İdare binaları, adliyesi, polisi, ticaret merkezleri. İşte size Venedik.
Kanton Bex Tuz İşletmesi
Avrupa’da bulunduğum süre içinde, Makam onaylı inceleme programımda bulunmada da zaman buldukça, Tekel iştigal konularına giren işletmelerde inceleme yapmaya çalıştım. Bunlardan birisi de Bex Tuz İşletmesidir.
Bir tatil ünü Zermat Kayak Merkezine giderken varlığını öğrendiğim İşletme çok ilginç gelişmişti bana. Hemen İşletme Müdürüne bir yazı ile baş vurup, ziyaret için izin istedim. Esasen, Avrupa’da işletmeler tanıtım amacıyla ziyareti teşvik bile ediyorlardı. Tekel’in iştigal konuları arasında tuz bulunması ilgilerini çekmişti. Hemen bir davet aldım.
İşletme büyük bir tuz dağının üzerinde kurulmuştu. Madende açılan galerilerde su dolaştırılarak, suyun tuz yüklenmesi, daha sonra bu tuzun rafine edilmek suretiyle alınması esasına dayalı bir üretim sistemi vardı.
Daha ilginç olan, İşletmenin bir barajı vardı. Kedi su veelktrik ihtiyacını kendisi karşılıyor, hatta elektrik fazlasına Devlete satıyordu
Arkadaşları Ziyaret- Londra
Çocuklar gitmişti. Lausanne’da  yalnız günler başlamıştı yine. Bir gün, gazetede bir ilan gördüm. Üniversite bir yabancı misafir öğretim üyesi için bir aylığına kiralık stüdyo arıyordu. Telefon ettim. Sekreterden tarihleri aldım. Oturdum bir plan yaptım.  Benim evi bir aylığına kiralarsam, bu bir ay için de ben de yıllık izin yapabilirim. PM Avrupa ile konuştum. Sen bilirsin dediler. Biraz sonra, reklam müdürü Fabrika işçileri için tatillerde karavan tahsis edildiğini, Genel Müdürün onlardan birisini alabileceğimi söyledi. Üzerinde, sigara reklamı olduğu için genellikle işçilerin pek rağbet etmediğini de ekledi. Aslında büyük bir olanaktı. Fakat benim planım daha farklı idi.
Bizim grup arkadaşları dört kişi Londra’ya gitmişlerdi. Onlara bir sürpriz yapacaktım. Zaman zaman mektuplaşıyorduk. Adreslerini biliyordum. Ertesi günü bir tur şirketine gittim kiralama gününe denk gelen, bir İspanya turu vardı. Fakat iki hafta idi. Kiralama halinde iki hafta daha zaman geçirmem gerekiyordu. O zaman içinde  Londra’ya gidebilirdim. Üniversiteyi aradım. Tamam dedim. Sekreter geldi, evi gördü. Bir aylık sözleşme imzaladık.  Kira paramı peşin yatırdılar hesabıma. Ben Londra’ya uçtum.
Öğleden sonra, Getwik’e inmiştim. Uçakta bir form dağıttılar. Herkes buruşturup attı. Ben de attım. Hava Alanından çıkarken, yol ikiye ayrılıyordu. Oklardan birisi CEU and Swetlzerland. Diğeri ise Other Country.
Pek tabii olarak, diğer ülke vatandaşı yazan yönden  tek başıma  ilerledim. Polis formu sordu. Yok dedim. Form verdiler, doldurmamı beklediler. Bu kez de başka sorular sormaya başladılar. İngilizcem zayıf Fransızca konuşalım dedimse de, devam etmemi istediler. Nerede kalacaktım. Neden gelmiştim. Falan. Sonunda altı aylık ikamet kaşesini vurdu pasaportuma. İngiltere’de idim.
Yola çıkmadan, Londra  haritalarımı temin etmiş, üzerinde çalışmıştım. Nahit’lerin evine siyah hattan sonra, bir otobüsle gidiliyordu.  Evi akşama doğru buldum. Kapılarını çaldım. Hoparlörden bir ses “Who is that? “ Muziplik olsun diye, “Police İnspector”cevabım üzerine kapı kapandı. Yeniden çalıp, durumu anlattım. Açtılar. Fakat, Nahitler oradan taşınmış, başka bir mahalleye gitmişler.
Çaresiz o gece yakında bir otelde kaldım. Sabah, mahalle karakolundan, Nahitlerin yeni adresini aldım. O yıllarda cep telefonları falan yok. Yeni evlerinin telefonu da poliste yok. Çaresiz, polisin de yardımıyla, yeni evlerine giden otobüs, metro tariflerini izleyerek arkadaşları buldum.
Manzara görülmeye değerdi. Rahmetli Postacı, Rahmetli Nahit, Nejat ve Hikmet gözlerine inanamıyorlardı. Ne cesaret çıkıp geldin diyorlardı. İlk şaşkınlık geçtikten sonra, bana kalacak yer ayarlamaya geldi sıra. Otele göndermeye gönülleri razı olmadı. Evleri dört odalı idi. Her odada birisi kalıyordu. Salon ortak kullanılıyordu. İki katlı bir evdi. Bir de bahçede garaj vardı. Beni iki hafta salonlarında misafir ettiler. Ve Londra günleri başladı.
Çok güzel günlerdi. Bir daha yeniden yaşanması mümkün olmayan. İki hafta kaldım Londra’da. Her gün bir yere gittik. Çoğu zaman Hikmet Doydum ve Necat Kırıkçı ile bazen beşimiz birden.  Covent  Garden’a  her gün uğrardık. Covent Garden o tarihlerde gündüz kapalı idi. Ancak saat on altıdan sonra açılırdı.  Harods mağazası  başta olmak üzere, AVM’leri, Hyde Park,   Tower Bridge ve  niceleri. Gezilecek her yeri gezmiştim.
İspanya Tatili
Londra programını bitirmiş, Lausanne’a dönmüştüm. Fakat, tur otobüsüm ertesi günü hareket edecekti. Evimi dolaştım. Geceyi bir otelde geçirdim. Sabah, çoğunluğu öğrencilerden oluşan bir  grupla  ispanya’ya doğru yola çıktık. On iki saatlik bir yolculuktan sonra Costa Brava’da idik. Otelimize yerleştik. İki hafta sonra buluşmak üzere tur yetkilileri ayrıldı.
Costa Brava olağanüstü güzeldi. Sahil, kumsal, kasaba her şey mükemmeldi. O günün koşullarında küçük bir kasabada diskolar, eğlence merkezleri harikaydı.
Paris
Bayram tatillerini birleştirip,  Paris tatili yapabilirdim. Yurt dışı görevin asıl amacı bilgi ve görgü artırmak olduğuna göre, Paris görülmeden eksik kalırdı. Zaten, hızlı tren ile Lausanne – Paris altı saat idi. Birkaç kez, akşam binmiş, sabah Paris’te olmuş, ertesi gün akşam dönmüştüm. Öğrencilik yıllarımın ders kitaplarının gözdesi, romanların, şiirlerin vaz geçilmezi Paris’i görmüş kadar biliyordum.
Ancak günü birlik ziyaretler yetmiyordu. Bu kez, biraz uzun kalmak üzere plan yaptım. Place Nation’da uygun bir otel buldum. Her gün plan yapıp önce değişik yerleri gezer, sonra akşama doğru, Seine Nehri kıyısındaki dinlenme yerlerine dönerdim. George Pompidou Kültür Merkezi çevresindeki etkinlikleri izlerdim. Eifell ve Louvre cok heyecanlandırdı beni. Champ Elise, Jardin Tuileri uğrak yerlerimdi.  Çocukluğumdan aklımda kalan Zafer Takı (L’Arc de Triumph) o yıllarda büyük bir onarımda etrafı kapalı idi. St Denis caddesinde giderken sıra sıra dönercileri Türk zannedip, Türkçe konuşmaya çalışmak, Strasbourg caddesinden geçerken, Türkçe olarak yazılmış “eleman aranıyor” veya “sıcak ekmek” yazılarını görmek, Caddenin başındaki İstanbul Restaurant’ta imam bayıldı yemek kolay unutulamazdı. Özellikle, Lion’da bir arkadaşımı ziyarete gitmek için trene binerken onu arayıp, hareket saatini söylediğimde ‘”iki saat sonra  Lion Gar’dan alırım seni” dediğinde çok şaşırmıştım. Paris - Lion arası 580 km. idi. Gerçekten saat 13.01 ve ben Linon Garında idim.
Sacre Coeur’ün merdivenlerinde başka heyecan duyar, metro Bastill durağından geçerken ihtilalcilerin trene bineceğini sanırdım. Eifell Kulesinin katlarında yükselirken bir başka dünyadasınızdır. Seine nehrinde gemi ile seyahat ederken, sanki dünya durmuş gibidir. Paris’te hayat başkadır.
DEVAM EDECEK  (Türkiye’ye dönüş)

 

10 Mart 2020 Salı

ANILARIM - 18/ YURT DIŞI GÖREV


www.google.com

ANILARIM-18

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI

Yurt dışı görev

Ege Bölgesi 1987 teftiş çalışmalarını bitirmiş İstanbul’a dönmüştüm. Her yıl olduğu gibi İ.Ü. İktisat Fakültesi sınıfımızla yemekli buluşmamızı gerçekleştirdik. Bizim Fakülte sınıfımızın büyük çoğunluğu okulu bitirdiğimiz 1971 yılından bu yana birbirimizden haberdar olduk. Bir araya geldiğimizde, yeniden okul günlerine dönüyor güzel vakit geçirebiliyoruz. Bu arada, çoğu arkadaşımız toplantılara eşleri ile katıldığından onları da tanıma imkanımız oluyordu. Fakülte sınıfımızla bu şekilde görüşmelerimiz hala devam ediyor. Çok güzel anlar paylaşıyoruz. Daha ileri yıllarda, lise sınıfımızla da Bakırköy Lisesi Mezunları Derneği bünyesinde aynı heyecanları yaşamaya başladık. Onlarla birlikte olacağımız günleri de iple çekerim hep. Emeklilikten sonra bu buluşmalar daha fazla önem kazandı. Çoğu zaman okul günlerinde olduğu gibi toplu geziler de düzenlenmektedir.
Bu sene Başkanlık, 1984 yılında kurulan Müessese Müdürlüklerini Şubeler olarak teftiş programına almış, Merkez ünitelerinin de teftişi ağırlıktaydı. Merkez ünitelerinin teftişi, Müfettişler Derneği olarak bizim de savunduğumuz bir uygulamaydı. Ancak, bu yıl bizim dönem için yurt dışı programlarımızın onayı birinci derecede önemliydi. Bizden önceki dönem dönmüş, bizim grubun sırası gelmişti. Her yıl bu böyle olurdu. Başkanlık yurt dışına gidecekleri belirleyip teklif ederdi.
Kasım sonunda yapılan seçimleri, Turgut Özal rahat kazanmıştı. Genel Müdür görevine devam ediyordu. Ekonomik durumda da önemli bir değişiklik beklenmiyordu. Genel politikalarda bir değişiklik gündemde olmadığına göre bizim yurt dışı staj programları da sürecek demektir. Müfettişler Derneği olarak yaptığımız görüşmelerde de bu konu ile ilgili gerekli destekler sağlanmıştı.
Bütün hızımla, bir yıl yokluğumuzda aile düzenimizi planlamaya, çocukların okul ve benzeri işleri düzenlemeye çabalıyordum.
Bir gün, Başkan Saltık beni çağırdı. Odasına girdiğimde her zamankinden farklı bir şekilde karşılamasından tedirgin oldum. Ağzından baklayı çıkardı. Yurt dışı için olurlarınızı Umum Müdüre götürdüm dedi. Teşekkür ettim. O camdan dışarı bakarak, “Şahabettin hariç diğerlerini yaz getir” dedi diye devam etti.
Hiçbir şekilde bunu gerektirecek bir durum söz konusu olmadığı için büyük bir sürpriz idi. Bütün serinkanlılığımla sordum. “Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” “Umum Müdürün talimatı Ben yazar götürüm “ Cevabı kendisinin de büyük keyif aldığını gizleyemeyecek şekilde döküldü dudaklarından.
Sürekli olarak, ben ve bazı arkadaşlarımı solcu diye niteleyen, bazı tartışmalarda sizinkiler-bizimkiler gibi yakışıksız tabirler kullanan bir müfettiş idi başkan olmadan öncede. Hiçbir şekilde panik olmadan kendisinden bana bir hafta süre tanımasını, ondan sonra yurt dışı yazısını yazmasını rica ettim. Bir hafta bekleyemeyeceğini, bana üç gün süre verebileceğini söyledi.
O günün koşullarında iletişim araçları günümüzdeki kadar yaygın olmadığı gibi, Müfettişlerin odalarında ancak dahili telefonlar vardı. Alkollü İçkiler Müessesi Müfettiş odasında direkt telefon vardı. Orada üstat Ömür Şeref çalışıyordu. Yurt dışından da yeni dönmüştü. Ziyaretine gittim. Konu bizim yurt dışı göreve gelince Başkanın tutumunu anlattım. O da aslında şaşırmadı. Odasındaki telefonu kullanabileceğimi söyledi.
Boş bir masaya geçtim. Telefon rehberlerimi açtım. Ankara’da görevde olan yetkili tanıdıkların listesini çıkardım. Sırasıyla arayıp yardım istiyordum. Bu arada, sınıf toplantısında tanıştığımız, Genel Müdürün ODTÜ’den sınıf arkadaşı olduğunu öğrendiğim, Hikmet Kubilay’ın eşi Hazım Bey geldi aklıma. Hemen Hikmet’i aradım. Durumu ona da anlattım. Akşam eve geldikten sonra da telefonlarıma devam ediyordum. Aramızdan çok erken ayrılmış olan, Hazım Berzeg, aynı gün akşam Hikmet ile birlikte Genel Müdür’ün ziyaretine gidip konuyu görüşmüş ve Genel Müdürün benim yurt dışına gönderilmem konusundaki direncini kırmış olduğunu daha sonra öğrendim. Uğrayacağım bu haksızlığı başka türlü önleyebileceğim olasılığı görünmüyordu. Teşekkürler Hikmet.
Ertesi günü Teftiş Kurul Başkanı, beni Genel Müdür’ün çağırdığını söyledi. Özel Kalem geldiğimi haber verdi. Beklemeye başladık.
Genel Müdür, 6 Yardımcısını da odasına çağırdı. Sonra beni odaya aldılar. En son gelen Yardımcı Niyazi Adalı, yeni kapıdan giriyordu. Genel Müdür, “Niyazi, Şahabettin istediği ülkeye gidebilir, işlemlerini başlatın” dedi. Ben hiç konuşmadan ayakta onları seyrediyordum. Bütün genel müdür yardımcıları önemli bir olaya tanıklık ediyormuş gibi oturuyorlardı. Niyazi Adalı, “ İsviçre istiyordu efendim” dedi.
O ana kadar, yurt dışı programlarımı yaparken aklıma hiç İsviçre gelmemişti. Hep ABD üzerinde yoğunlaşmış ve hazırlık yapmıştım. kural olarak, bütün müfettişler istedikleri ülkeye gidebiliyordu. Hatta, lise ve fakültede Fransızca yabancı dil eğitimi aldığım halde, Amerika’ya gideceğim için son birkaç yıldır İngilizce kursları almıştım. İsviçre ile ilgi hiçbir hazırlığım yoktu.
Yıllar geçti. Geriye baktığımda bu konuda kanımı net olarak söyleyebilirim. Genel Müdür'ün, “nedenini bilemediğim” beni yurt dışına göndermemek kararlılığından kendisini, Rahmetli Hazım Berzeg ve onu yalnız bırakmadığını sonradan öğrendiğim eşi Hikmet Kardeşimden başka kimse vaz geçiremezdi.
Gerekli yazışmalar yapılmış, kadro derecemiz henüz yeşil pasaport için yeterli olmadığından, Gri Görev Pasaportlarımız Bakanlıktan gelmiş, yurt dışı çalışma programlarımız onaylanmıştı.
İsviçre için gerekli bilgi ve belgeler hazırlığına girişmiştim. Phihip Morris Avrupa Merkezi Lausanne’da idi. Ayrıca, Tekel’in Vevey’de bir ortaklığı bulunuyordu. İsviçre’de zengin kaya tuzu işletmeleri vardı. Ayrıca, PM Avrupa'nın dağıtım merkezi Lausanne'da idi. Lausanne’da ikamet edecektim. Ev buluncaya kadar kalacağım bir otel ararken, Leman gölü kıyısında Konferansın yapıldığı Hotel Aulac’tan yer ayırttım.
Elimizdeki işlerin bitirilmesi, raporların yazılması, yol hazırlıkları derken 1988 yıl başını İstanbul’da ailemle kutladım. Şubat/1988 tarihinde Cenevre Hava Limanındaydım. Daha önce İsviçre’de bulunmuş olan Kardeşim Meliha’nın tarifine uygun olarak uçaktan çıktım, polis kontrolünü geçtim, bavulumu çekerek kapının önüne geldim, gümrükçüler geride kaldı. Dönüp sordum, kontrol. Dediler devam et. İşte Gare de Geneve.
DEVAM EDECEK (Avrupa Günleri)

Görüntünün olası içeriği: açık hava

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve ayakta duran insanlar, şunu diyen bir yazı 'BERN/89'  Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava

Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık hava

8 Mart 2020 Pazar

ANILARIM 17 - ONYEDİNCİ BÖLÜM

ANILARIM 17

ONYEDİNCİ BÖLÜM

Marmara-İç anadolu-Ege

1985 yaz turnesini de tamamlayıp İstanbul’a dönmüştüm. Kış hazırlıkları, Bora’nın Okul sorunları, hızla büyüyen Güneş’in bakıcı sorunları . Ve işte Kış programı.
Bütün zor koşullarına rağmen, müfettişliği seviyordum. Yeni Başkanımız Sayın Yakut hem sevdiğimiz birisi, hem iyi bir müfettiş, hem iyi bir insandı. Başkan olmadan önce de yakın dostluklar kurabilmiştik. Ailece görüşür, hafta sonları misafirlikler yapardık. Genel Müdürümüz Sayın Sürenkök de öyle. Hem üstat hem amirimizdi.
Ancak, dışarda Türkiye rahat değildi. Turgut Özal, ait olduğu siyasi görüş yönünde uygulamalarını sürdürüyor, ikna yeteneğini ve televizyonları kullanarak, toplumda isteklerinin kabul görmesini sağlıyordu.
Daha önce tanımadığımız, bilmediğimiz, bavul ticareti, kamu harcamalarında artışlar, özel sektörün yatırımları ağırdan alması, hepsinden önemlisi terörle tanışıyorduk.
KİK olarak yeniden yapılandırılan Tekel Genel Müdürlüğü’nden iktidarın beklentilerini iyi bir bürokrat, Atatürkçü ve yurtsever bir kişiliğe sahip Genel Müdürümüz Niyazi Sürenkök karşılayamaz olmuştu. Gümrük Tekel Bakanlığı’ndan ayrılarak, yeni kurulan Maliye Gümrük Bakanlığı’na bağlanmış olan Tekel’e, özel sektör kökenli bir genel müdür atanmıştı. Buna bağlı olarak, Teftiş Kuruluda etkilendi. Eski Başkan tanıdıklarını devreye sokarak yeniden Başkan oldu.
Esas itibariyle, Başkanlıktan ayrıldıktan sonra bile müfettiş olarak çalışmayı tercih eden, Adnan Saltık çeşitli nedenlerle kendisini bir siyasi görüşe yakın hissediyor ve öyle davranıyordu. Bu düşüncesi yönetimine de ister istemez yansıyordu.
Bununla birlikte yılların alışkanlığı olarak, kendisini tarafsız gösterecek uygulamalar yapmaya çalışıyordu
Teftiş Kurulunun çalışma prensiplerine büyük ölçüde dokunmamıştı. Yönetmeliğimizde bazı değişiklikler yapmak eğiliminde olmakla birlikte esas itibariyle uygulamayı sürdürdü.
Bora’nın okulunda sorunlar bitmiyordu. Milli Eğitim Alman Hükümetinin desteği ile yabancı öğrenciler konusunda gereken adımları atmıştı. Ancak, araç-gereç, laboratuvarlar bakımından İstanbul Erkek Lisesi ile kıyaslanacak durumda değildi, Cağalolğlu. Okul Müdürü Mustafa Türköz’de elinden geleni yapıyordu. Sonunda, bir eğitim vakfı kurmayı başardı veliler. Toplantılarda bazı engellerin aşılmasında benim de katkılarım olmuştu. Sonunda, pansiyonu, servisleri, laboratuvarları beklenen standartları kavuştu okul.
Genel Müdür Saran, Tekel’e pek uyum sağlayamadı. Yahut, Turgut Özal, öyle istedi. Tekel genel Müdürlüğü’ne anlı şanlı, Süreyya Yücel Özden atandı. Herkes pek memnundu. Büyük ümitler bekleniyordu.
Bu ortamda yaz programlarımızı aldık. Yönetmelik uyarınca Marmara bölgesinde idim. Bora için, Gemlik Gençlik Kampında bir devre kayıt yaptırdık. Eşim ve Güneş’le birlikte Gemlik Müdürlüğü teftişine başladım. Müdürlük, aynı zamanda gemi ile yapılan sevkiyatın transit merkezi idi. Yüksek miktarda kırıklar vardı. Sorumlu memur boşaltma sırasında, içkilerin kolilerle denize düştüğünü söyledi. Yüksek miktarda bir noksanlık için deüzenlenen zabıtta , “Deniz Kuvvetlerine ait bot hızla manevra yapması üzerine “ kaydı ulunması nedeniyle, komutanlıktan bilgi istedim. Uzun süredir, botun tersanede bakımda olduğu cevabı verildi. Dalgıç kiralayarak, iskeleye düştüğü iddia edilen kolileri de bulamayınca, durumu inceleme konusu olarak ayrıca ele aldım.
İdarenin konuk evi vardı. Akşamları bir sandalla denice açılıp balık tutuyordum. Eğlensin diye Güneş’i de yanıma almıştım. Balıkları yakaladıkça o itiraz ediyordu. Oysa ben sevineceğini düşünüyordum. Meğer onu olumsuz etkilemişti. Yıllarca balık yemek konusunda nazlandı.
Bir kaç gün sonra Bora’yı ziyarete gittik. Kampın kapısından duyuru yapıldı. Ama Bora ileride hareketsiz duruyordu. Bizi özlemedi diye üzülerek yanına yaklaştığımızda, sorumlu öğretmen, cam kırığına basıp ayağını kestiğini söyledi.
Bora’nın kamp dönemi sona erdiğinde, Gemlik teftişi de bitmişti. Bursa’da Mahmut Özmen vardı. Mudanya, Yenişehir, Bandırma gibi idarelerin teftişleri vardı. Sonra Balıkesir’de geniş kapsamlı bir soruşturmam vardı. Okulların açılmasına epey süre olması nedeniyle, izni biten eşimi İstanbul’a döndü, biz Bora ile Balıkesir’e gittik. Sevdiğimiz bir arkadaşımızın da burada bulunması bizim için sevindirici olmuştu.
Sonrasında, Ayvalık, Burhaniye Müdürlüklerinin teftişini yaptıktan sonra yaz turnesini tamamlamış İstanbul’a dönmüştüm.
Turne dönüşleri standarttır. İlk günlerde arkadaş buluşmaları, akşamları eve geç dönüşler. Sonrası. Kışa hazırlık. Aile içinde yazdan bu yana ertelenmiş ödevlerin yerine getirilmesi. Tabii ki, kış teftiş programı.
Mutlaka kış boyunca birkaç inceleme konusu da çıkacaktır. Ama teftiş mahallimiz Paşabahçe İçki Fabrikası.
Paşabahçe İçki Fabrikası, Beykoz sınırları içinde, şirin Paşabahçe koyunda faaliyet göstermekteydi. 1930 lu yıllarda kurulmuş Cumhuriyet dönemi işletmelerindendir. Beykoz ayrıca, Sümerbank Kundura ve Paşabahçe Cam fabrikaları ile önemli bir üretim ve istihdam merkezi haline gelmiştir.
Fabrika tamamen sahilde kurulu, yolun sol tarafındadır. Yoldan sonra devam etmekte olan yüksek bir dağ sırasının zirvesinde güçlü bir tatlı su kaynağı bulunmakta ve Tekel İçki Fabrikası su ihtiyacı buradan karşılanmaktadır. Benzer şekilde Tekirdağ İçki Fabrikası yakınında da su kaynağı vardır. Keza, Ankara İçki Fabrikası’na da otuz kilometre uzaklıktan borularlar taşınmakta olan özel bir su kaynağı bulanmaktadır.
Hiçbir yerde yazıldığını görmedim, konuşulduğuna tanık olmadım ancak, ben bu fabrikalarımızda yapılan üretimlerin kalitesine bu kaynaklardan kullanılan suların olumlu etkileri olduğunu düşünmüşümdür hep. Çünkü, içki üretimde kullanılan su miktarı hem yüksek, hem de doğrudan üretimde kullanılmaktadır.
Ben Haznedar’da oturuyordum. Paşabahçe şehir öteki yakasında idi. Gidip geliş için epey zaman harcıyorduk. Ama İstanbul’da yaşayan birisi için boğaz yolculuğu hiçbir zaman sıkıcı olmamıştır. İşletme Müdürü Osman Akcakoca, hem iyi bir insan, hem de mesleğinin aşığı birisiydi. Her vesile ile değişik ürünleri tanıtır, özellikleri hakkında heyecanla bilgiler verirdi. Denetimle ilgili çalışmalarımızda gerekli kolaylıkları sağlar, öğle yemeklerinde, işçilerle birlikte yediğimiz öğle yemeklerinde yemekhanede bizimle birlikte olmaya çalışırdı.
Kış dönemi böylece sona erdi.
Önümüzdeki yaz turnesinde bölgem Orta Anadolu olacaktı. Doğup büyüdüğüm yöreleri görevli olarak görmek olanağı bulacaktım.
1986 yılına gelmiştik. Gazeteler yansıyan haberlere göre, Cumhurbaşkanı Kenan Evren yurt gezileri yapıyor, gittiği yerlerde sevgi gösterileri ile karşılanıyor, rüşvet aldığı belirlenen bir bakanın yargılaması sonuçlanıyor, terör örgütü faaliyetleri artıyor, sınır ötesi harekatlar yapılıyordu. İstanbul, Sinagog’a 23 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırı haberi ile sarsılıyordu. Başbakan Turgut Özal ise, üç yılda otuz yıllık işler yaptığı masalları ile toplumu avutmaya devam ediyordu.
Gerçekte ise, kamu harcamalarında büyük artışlar, yüzde sekizlere ulaşan büyüme hızı olmasına karşılık, 24 Ocak Kararlarından beklenen sonuç elde edilememiş, dış ticaret açığı artıyor, işçi dövizleri girişi azalıyor, Türkiye Beşinci Beş Yıllık plan döneminde devalüasyonlarla yol olmaya devam ediyordu.
Yaz programımda, Çorum, Amasya ve Tokat vardı. Okullar tatil olur olmaz, otomobilin bagajı özenle yerleştirilip yola çıktık. Öncelikle hafta sonu Kargı’ya gidip, çocuklarla akraba ziyaretleri gerçekleştirdik. Hafta başı Çorum Tekel Başmüdürlüğü teftiş sayımları ile yaz turnesi başladı.
Çorum’da Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü konuk evinde kalacaktık. Başmüdürlük teftişinde yalnızdım. Sayımlar sırasında içki ambarında çıkan bir noksanlık nedeniyle soruşturma başlatmak gerekti. Kaçak ambarında çok fazla eşya vardı. Onların giriş-çıkış kayıtlarının incelenmesi zaman aldı. Hep birlikte Gümüşhacıköy Yaprak Tütün İşletmesi ve Amasya teftişine gittik. Sonra, Altınser ve Güneş İstanbul’a dönmüş, Bora ile birlikte kalmıştık. Biz de Tokat’a hareket ettik.
Tokat Sigara Fabrikasında bir grup müfettiş arkadaşımız teftiş yapmakta idi. Akşamları konuk evinde birlikte hoş vakit geçiriyorduk. Yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle Ahmet Bıçakcı üstadımız kurbanlık bir koç almıştı. Gündüz Bora Fabrika bahçesinde zaman geçiriyor pek sıkılmıyordu.
Sonunda, 1986 yaz programını bitirmiş İstanbul’a dönmüştük.
Kış teftiş programı, İstanbul Yaprak Tütün İşletmesi Maltepe Kampüsü içerisinde bulunuyordu. Haydarpaşa’ya kadar vapur, sonrasında Banliyö ile gidip geldik. Üsküdar meydanında deniz kenarında bulunan İstanbul Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü buradaki tesislerin meydan düzenlemesi çerçevesinde Belediye Başkanı Bedrettin Dalan tarafından yıkılmış olması nedeniyle Maltepe’ye taşınmıştı.
Grup teftişiydi. Sayımları takiben iş bölümü yaptık. Müfettiş odasında masalarımıza yerleştik. Çalışmalarımıza başladık. Öğle yemeklerinde, Sigara Fabrikası , Ambalaj Fabrikası veya Müessese veya diğer birimlerdeki müfettiş arkadaşlarla yemek sonrası yürüyüşler, çay sohbetleri zaman hızla akıyordu.
Yurt dışı stajlarından bir aksama yoktu. Grupların sayısı artmış, beşerli gruplar halinde gidiliyordu. Bu durumda, ben 1987 sonunda yurt dışına gidebilecektim. Artık bu konuda planlamalar yapılabilirdi. En azından yabancı dik konusuna öncelik vermek gerekiyordu. Müfettişlerin gidecekleri ülkeleri Tekel belirlemiyor, genellikle kendimiz belirliyordur. Ben hep ABD istiyordum. Bu nedenle de kaç yıldır İngilizce öğrenmek için gayret gösteriyordum. 1987 kış çalışmaları sonuna yaklaşırken, yaz pprogramlarımız dağıtıldı. Afyon Başmüdürlüğü ve İzmir Şarap Fabrikası İsmail Arslan ile müşterek.
1987 Türkiye için hareketli bir olacaktı. Yasaklı siyasilerin durumu ve normal seçimler yapılacaktı. Terör hız kesmeden devam ediyordu.
Afyon’a Bora ile gittik. Başmüdür müfettiş arkadaşlarımızdan, aramızdan erken ayrılan A. Hamdi Turgut idi. Hizmet binası ile satış ve konuk evinin bulunduğu binalar ayrı ayrı yerlerdeydi. Afyon ana cadde üzerinde bulunan konuk evinde sabah saat altıdan itibaren uyumak mümkün değildi. Ana yol parke taş, sabaha karşı kente at arabası ile gelen köylülerin araba tekerlekleri sabahın sessizliğinde büyük gürültü çıkarıyorlardı. Afyon’da daha önce birkaç kez bulunmuştum. Bölgeyi tanıyordum. Teftişi bir an önce bitirip İzmir’e geçmeyi planlıyordum. Bora için, Afyon kalesine, diğer tarihi yerlere gittik hafta sonu. Sonra kaplıcaları görsün istedim. O asker silahlı kuvvetler sigaraları ile alkol satışlarını belgeleri ile karşılaştırmaya devam etti bana yardım için.
İzmir’de Şarap Fabrikası konuk evinde kaldık. Eşimin ve benim akrabalarım olması akşamları ziyaret yapmamızı gerekli kılıyordu. Bu arada hafta sonları İzmir yakınında tatil yörelerine çocukları götürmek imkanımız oldu. Eski Foça, Kuşadası bildiğimiz ve sevdiğimiz tatil yöreleri idi. Okullar açılmasına yakın, hafta sonu çocukları İstanbul’a bırakıp döndüm. Bir yandan da Amerika seyahati tasarımları hız kazanmıştı. Bilinen sigara firmalarından inceleme için kabul almak amacıyla yazışmalar yapıyordum. İzmir İşletme Müdürü ciddi, bilgili ve çalışkan Tekel’de sevilen bir Müdürdü. Uzun zamandır da İzmir İçki Fabrikasında görev yapıyordu. Müfettişlerle de arası oldukça iyi birisiydi. Fakat benim bazı incelemelerim onu pek memnun etmemişti. Bununla birlikte gereği neyse işimizi yapıp ayrıldık.
Referandum yapılmış, yasaklar kalkmış, Süleyman Demirel, Doğru Yol Partisini kurarak siyaset sahnelerine dönmüştü. Erdal İnönü, soyadının getirdiği zorunlulukla pek sevmediğini söylediği siyasette görev almak zorunda kalmış, seçimlere Sosyal Demokrat Halkçı Parti Genel Başkanı olarak katılacaktı. İstanbul’a doğru yol alırken artık, bir yıl süreyle staj için gönderileceğimiz Amerika yolculuğu heyecanı, Kasım ayında yapılacak seçimlerin merakının önüne geçiyordu.
DEVAM EDECEK

  



3 Mart 2020 Salı

ANILARIM - 16 / DİYARBAKIR


google.com

ANILARIM - 16

Şahabettin Küçükyazıcı

DİYARBAKIR

Uçağımız Diyarbakır’a doğru yol alırken, oldukça heyecanlıydım. 1976 turnesinde Bitlis ve Van’da iki aya yakın zaman kalmış olmakla birlikte, henüz Müfettiş Yardımcısı olmam nedeniyle, gençlik yıllarımın Güneydoğu Anadolu gerçeği ile daha yakından tanışamamıştım. Hem teftiş yapacak, hem de yurdumun efsane bir bölgesini yakından görecektim. Diyarbakır Hava Alanı büyük bir askeri üs olan pirinçlik içinde, bir bölümdü. İstanbul’un iki katına yaklaşan bir sıcaklıkta meydana indiğimde yangın var zannetmiştim. Başmüdürlük binasına gittim, Teftiş sayımla başlar ilkesinden hareketle, kasa, ambarlar sayımını yaptım. Kıymetli evrak, demirbaş, ham madde ambarları sayımları için ekipler hazırladım.
Diyarbakır büyük bir Başmüdürlük o tarihlerde. Bölgede, satışlardan başka, tütün alımları, kuru üzüm alımları yapılıyor. Üç yüz km. uzaklıktaki Habur Vergisiz Satış Mağazaları da teftiş programına dahil.
Kentte ayrıca, İçki Fabrikası bulunmakta olup, çok geniş bir bölgenin ihtiyacını karşılamaktadır. Başmüdürlük bünyesinde de konuk evi bulunmakta, ancak ben İçki Fabrikası konuk evinde kalacaktım.
Sayımlar sırasında, yeni Fabrika ambarlarında depolanmakta olan kuru üzüm mevcutlarında ciddi bir noksanlık tespit edilmişti. Keza, bağlı depolardan Ömerli ve Midyat alımları ile ilgili önemli ihbarlar alıyordum. Sayımların, tartışmaya meydan vermeyecek şekilde geniş bir heyetle yeniden yapılması sırasında, noksanlıkla ilgili olarak Başmüdür, noksan üzümlerin “kuşlar tarafından yendiğini” söylüyordu. Şaka yapılacak bir konu değildi. Miktar fazla idi ve soruşturma konusu olarak Başkanlığa bildirdim. Ama , o hala siz buranın kışlarını bilmezsiniz, ambara her girdiğimizde kaçarken yüzlerce kilo üzüm götürüyorlar diyordu.
Fabrika Müdürü Turan Gençtürk ve Başmüdür Malik Bey ilginç insanlardı. Turan Bey, askerler ve her kademede bürokratlar tarafından çok sevilirdi. Malik Bey sıkıyönetim çalışmalarında askerlere yardımcı olmuş geniş bir çevreye sahipti. Ayrıca, kendisini Tekirdağ’dan tanıdığım Fabrika Müdür Yardımcısı K.A. ın orada olmasına çok sevinmiştim. Çok çalışkan, teknik bilgisi yüksek bir idareci idi. Mesai saatleri dışında arkadaşlık edebileceğim birisiydi. 
Bir süre sonra eşim ve çocuklarım geldi. Diyarbakır onlar için çok zor bir bölgeydi. Ama birlikte olduğumuz için mutluyduk. Bütün yasaklamalarımıza rağmen Bora, Fabrikanın yangın havuzuna serinlemek için girmek konusunda Annesini ikna etmişti. Ancak, İstanbul’a döndüklerinde çok ağır bir tifo geçirmekten kurtulamadı. 
Güneş, daha küçüktü Annesi ile konuk evinde zaman geçiriyordu. Hafta sonları civarda gezi yapmak imkanı da sınırlı olduğundan onları İstanbul’a gönderdim. 
Ben onlar gittikten sonra, hem akşamları zaman geçirmek, hem de yaklaşan yurt dışı stajım için destek olsun diye İngilizce Kursuna başladım. Şehirde bir dershane kurs açmıştı. NATO’ üssünde çalışan hocamız vardı. Çoğu gençlerdi. Fabrika Müdür Yardımcısı ile birlikte kayıt olduk. Biz de uyum sağladık. 
Bir gün akşam, Fabrika Müdürü bizi yöredeki ABD üssüne götürdü. Pirinçlik Üssünün çok özel bölümleri vardı. Askerlerin her türlü sosyal ihtiyaçları için, yer altında tesisler kurulmuştu. Orada, her gün tüketilen ekmeğin dahi kargo uçakları ile Amerika’dan getirilmekte olduğu söylenmişti. 
Diyarbakır Teftişim çok yoğun geçiyordu. Hem işler açısından hem de Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum açısından. 1983 seçimlerinde, Turgut Özal’ın Anavatan Patisi tek başına iktidar olmuştu. Özal, daha önce Müsteşarlığı döneminde Demirel’in direktifiyle başlattığı, 24 Ocak Kararları çerçevesinde Uluslararası Para Fonu IMF talimatlarına uygun politikalar izliyor, özelleştirmeden yana, liberal politikalar uyguluyordu. Bu politikalar siyasal ortama da yansıyordu. Ayrılıkçı politikalar izleyen grupların güçlenmeye başladığı haberleri yaygındı, hatta Eruh’ta kızıl bayrak çekilmiş, siyaset dünyası alt-üst olmuştu.
Üzüm alımları konusunda noksanlık dışında, alımlarda usulsüzlükler de tespit etmiştim. Üretici belgesi olmayan toptancılardan alım yapıldığı iddiası yaygındı. Bu soruşturma kapsamında, Bismil, Ergani, Midyat ve Ömerli köylerinde ifadeler alıyordum. Köylülerin gelmesindeki zorluklar yanında, bölgeyi de yakından görebilmek maksadıyla üreticileri mahallinde dinliyordum. Çoğu zamanda uygun ortam bulamadığımdan, idare aracının bagajındaki daktilomu kullanıyordum. 
Bir hafta sonu, bölgede bulunan Müfettiş İsmail Arslan ve Ünal Kılınç ile birlikte Çermik kaplıcalarını görmeye gittik. Orada, anlatılanları yerinde görmek üzere Kaplıca yakınında, köylülerin çocukları olması için ziyaret ettikleri deve şeklindeki bir taşı incelerken, köylünün birisi bize yardımcı olmak için, “sen değil, hanımını getireceksin” diyordu Kürtçe. Bu olayı, Fabrika Müdürünün arkadaşı olan, Üniversitede öğretim üyesi bir doktora anlattığımızda, bunun mümkün olabileceğini söyledi ve olayı yerinde inceledi. Daha sonra, bir konferansta bu konuda sunum yaptığını duyduk. 
Bir hafta sonu, Ergani’de bulunan yüksek bir dağda adak kurbanlar kesildiğini duymuştum. Görmek istedim. Bölgeyi çok iyi tanıyan, bir şoförümüz vardı. Dağın yarısına kadar otomobille çıktık. Fakat kalan kısma yürüyerek tırmandık. Burası Zülküf Peygamberin türbesi idi.
Turgut Özal, Başbakan olarak geliyormuş. Vali Bey, “bütün memurlar katılacak” demiş. Çaresiz karşılama törenine biz de katıldık. Çok rahat bir insandı. Hava sıcak olduğu için kısa kollu gömlekle protokolü denetledi. Alandan gelirken şehirde kendi kullandığı otomobil ile tur attı. Herkes hayretler içindeydi.
Bismil Kaymakamı, bir akşam yemeğe davet etmişti. Yanımda oturan DSİ Bölge Müdürü ile Karayolları Bölge Müdürü yemek boyunca Kürtçe konuştular. Sona doğru tartışır gibi oldular. Bizim şoföre sordum ne oluyor diye. Önemli değil dedi. Hangisinin köyü daha çok onu konuşuyorlar. Meğer aynı zamanda köy ağısı imiş ikisi de. Silvan işletmesine giderken anlatıyordu şoför, “bak müfettiş bey. Şu taraf Kepoğlu Mahmut Ağa’nın, bu taraf Yusuf Azizoğlu’nun” diyordu. Arazi kilometrelerce sürüyordu. Toprak Reformu geldi akllıma.
Çok saygı duyduğum Bakanlık Müsteşar Yardımcısı üstadım Diyarbakır’a gelmişti. Onu gezdirmek için ne yapabilirim diye düşünürken, kendisi surları merak ettiğini söyledi. Diyarbakır Surlarını, baştan sona yürüyerek, gün boyu dolaşmıştık. 
Sonra da yemek için Kasaplar Çarşısında, bir ciğerci dükkanında, ciğer kebap yemiştik. Diyarbakır modern Ofis Mahallesi ile Bağlar semti ile Dağ Kapı, Mardın kapı sur kapıları ile görülmeye değerdi.
Teftiş sona yaklaşırken, tütün depolarına ağırlık verdim. Lice Yaprak Tütün işletmesine gittiğimde, daha sonra başka maksatlarla kullanıldığını duyduğum derin mağaraları ziyaret etmiştim.
Mardin yolu üzerinde bir türbe vardı. Burada kesilen kurban sayısının çok fazla olduğunu söylemekle yetineceğim. Bu mezarda yatan ermiş kişi, türbesinin olduğu yerde yaşarmış, bir gün Mardın’de yangın çıktığını duymuş, bastonunu atıp yangını söndürmüş diye anlattı görevli.
Midyat’a gidip gümüşçüleri görmeden, Mardin’de kalıp Deyr-ül Zahfaran’ı ziyaret etmeden, Habur’a giderken, Nezirhan Tesislerinde dinlenmeden olmaz dediler. Biz de bunlara uyduk. Midyat’tan eşime, yakınlarıma gümüş hediyelikler aldım. Kızıltepe’de idare binasında kaldım. Sabah uyandığımda çevredeki binaların çatısında bulunan tahtların dolu oluğunu gördüm. Sıcaktan evler içinde yatmak hemen hemen imkansızdır dedi Müdür. 
Hasat zamanı gelmişti. Bir gün çarşıda gördüğüm karpuzun büyüklüğüne hayret ettim. Satın alıp İstanbul’a göndermiştim. Karpuz Kızımla aynı boyda idi. Şimdilerde yine aynı karpuzlar yetişir mi bilmiyorum? Bunun sırrının Dicle vadisinde milli toprak ve güvercin gübresi olduğunu anlatmışlardı.
Her sabah, Fabrika’nın karşısındaki seyyar ciğerciden hemen bütün işçiler ciğer alır öyle Fabrika’ya girerdi. Bir süre sonra biz de arada bir seslenip ciğer kebap istiyorduk.
Teftiş boyunca, müfettiş arkadaşlardan çoğu Diyarbakır’a uğradı. Onlar geldiğinde konuk evi şenlenirdi. Akşam yemekleri Fabrika bahçesindeki havuz başında sohbetle devam ederdi. Turan Bey , uzun yıllar orada görev yaptı. Müdür Yardımcısı ile birlikte Yeni Fabrika kuruluşunda da çok emekleri geçti. 
Temeli 1976 yılında atılmış, bir türlü yapımında ilerleme kaydedilememiş Diyarbakır Sigara Fabrikası dev binaları terkedilmiş durumda insanın içini sızlatıyordu. 
DEVAM EDECEK

Görüntünün olası içeriği: açık hava, şunu diyen bir yazı 'DİYARBAKIR KARPUZ'

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'MİDYAT GÜMÜŞ'

Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık hava, şunu diyen bir yazı 'DEYR-ÜL ZAHFARAN'

Görüntünün olası içeriği: ev ve açık hava


29 Şubat 2020 Cumartesi

ANILARIM 15 - ŞAHABETTİN KÜÇÜKYAZICI

yandex.com.tr


ANILARIM 15

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI 

ONBEŞİNCİ BÖLÜM
İstanbul Bira Fabrikası –Samsun-Nakliyat Grubu


Tekel, özel kanunla kurulmuş Katma Bütçeli bir idare idi. Sayıştay denetimine tabi olması yöneticilerin sosyal işlere kaynak ayırmasını zorlaştırıyordu. Buna rağmen, Sümerbank, Etibank gibi iktisadi devlet teşekkülleri kadar olmasa da, kamp, spor tesisi yatırımları yapabiliyordu. Sendikaları toplu sözleşmelerde işçiler için sosyal tesis yapılmasını talep ediyor, bazen de yönetim kurum içi olanaklarla dinlenme tesisleri yapabiliyordu. Bizde tatillerimizde kurum sosyal tesislerinden yararlanma imkanı buluyorduk. Ayvalık Tuzlası arazisindeki kampımız, Erdek sahilinde sendika kampı, deniz kıyısında olan idare binaları bünyesinde konuk evi statüsündeki tesisler Tekel mensupları için fazla masraflı olmayan tatil için fırsat oluyordu. Bora Ayvalık kampını çok seviyordu. Mutlaka her yıl bir dönem gidilirdi. Ben iş durumu nedeniyle fırsat bulamasam bile, annesi, babaannesi mutlaka oraya götürürdü Bora’yı.
Yaz turnesi sonunda İstanbul’a döndüm. Yeni eve taşınmıştık. Güneş küçük, Bora Anadolu Lisesi sınavlarına hazırlanacaktı. Yeni evimiz kalorifersiz olduğu için odun kömür temini, bazı küçük onarım işleri, mevzuat çalışması, yazdan kalan rapor eksiklikleri, derken kış programını aldık. İki müfettiş arkadaşla müşterek, İstanbul Bira Fabrikası teftişi.
Cemal Savaşkan ve Hüseyin Orhan ile birlikte sayımları yaparak teftişe başladık. Fabrika Müdürü teftiş kökenli Osman Olçun üstadımız, son derece çalışkan titiz bir Müdürdü. Teftiş süresinde her konuda bize yardımcı oldu.
Fabrika, teknolojisi eski, kuruluş yeri itibariyle şehir içinde kalmış, su kaynakları yetersiz, bina ve makineleri eski, yönetim ve üretimi zor yüz yıllık bir işletme idi. Personel heyecanını kaybetmiş, hiçbir konuda gereken titizliği göstermiyordu. Çoğu zaman üretimle ilgili tüketicilerden şikayetler geliyor, özel sektörle rekabet konusunda sıkıntılar yaşanıyordu. Zaten, uzun süre dayanamadı, Bira üretimi durduruldu. İşletme Binaları İstanbul Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğüne tahsis edildi
1982-1983 yılları tesadüf olmadığını düşündürecek kadar, ASALA isimli örgütün, Türk Dışişleri mensuplarını hedef alan suikast olaylarına sahne oldu. Türk Milli Emniyeti sistemli bir çalışma ile bu örgütün faaliyetleri ile mücadelede başarı sağladı.
Askeri yönetim dönemi sürmekte, Türkiye zor ekonomik koşullar altında, siyasi istikrarsızlıktan kurtulmaya çalışıyordu. 1982 Anayasası hazırlanarak, halk oylamasına sunulmuş, büyük bir çoğunlukla kabul edilmişti. Askerler demokratik düzene bir an önce geçilmesini istiyorlardı. Mayış/1983 te yeni dönemin ilk siyasi partisi kuruldu. Milliyetçi Demokrasi Partisi. Buna Anavatan Partisi ve Halkçı parti izledi. Bir yandan da Erdal İnönü liderliğinde Sosyal Demokrat Parti çalışmaları sürüyordu. Ancak, askerler demokrasiye geçilsin demelerine rağmen, yeni demokratik yapıyı da şekillendirmek girişiminden bulunmaktan geri durmadılar. Kurucuları incelediler Vetolar yaptılar. Bununla birlikte yeni dönem şekillendi. Kasım/1983 de seçimler yapılacaktı.
Teftiş çalışmalarımızı sonunda önemli bir olumsuzlukla karşılaşmadık. Raporlarımızı mercilerine verdik, Fabrikadan ayrıldık.
Yaz dönemi çalışmaları için Karadeniz bölgesinde idim 1983 yazında.
Bora, Anadolu Lisesi sınavlarına girecekti. Turneye çıkmadan önce, Bora ile yakından ilgilenebilmek için Cevizli Tekel kampı erken dönemi için talepte bulundum. Yıllık iznimi kullandım. Bir dönem kalıp, Bora için sınav öncesi son hazırlıklarını tamamladık. Bora sınavlara girdi, Onu da yanıma alıp Samsun Yaprak Tütün Teftişi için yola çıktık.
Samsun Yaprak Tütün İşletmeleri çok büyüktü. 1979 yılında işletme depoları yangın geçirmiş hala izleri duruyordu. Yangın Teftiş Kurulumuz tarafından incelenmişti. İşletmeye Tuncay Mataracı’nın talimatıyla üç bin işçi alınmıştı. Usulsüzlük yapıldığı şikayetleri ile ilgili olarak daha önce Nahit Dilben ile müşterek inceleme yapmıştık. Bu nedenle teftişte bu konuda yeni inceleme yapma gereği kalmadı.
Samsun, hafta sonları denizden yararlanma imkanı da olan bir ilimizdi. Karayolları ve DSİ’nin kampları vardı. Hafta içi dahi mesai saati dışında veya akşam yemekleri için gitme olanağımız vardı. Doğum yerim olan Kargı’ya yakın olması nedeniyle Bora’nın sünneti işini de burada hallettik. Eşim ve çocukları Okullar açılmasına yakın İstanbul’a bıraktım. Benim Samsun’dan sonra, Ordu ve Giresun teftişlerim de vardı.
Samsun demek Tekel demekti o tarihlerde. Sigara Fabrikası; Yaprak Tütün işçileri , Başmüdürlük çalışanları akşam olunca şehirde olduklarından nereye gitseniz bir Tekel mensubu ile karşılaşmanız mümkündü. Akşam Çiftlik caddesinde, hafta sonu denizde yüzerken, merhaba müfettiş bey diyenlerle karşılaşıyordum. Çiftlik caddesi demek Balkaymak Dondurma demekti aynı zamanda. Bu arada Samsun Fuarını da unutmamak gerek. Uzun yıllar Karadeniz’in tek fuarı oldu. Tekel de burada reyon açmıştı. Bir seferinde, meşhur halkacıların standında, eşim her attığında bir sigara kazanınca, halkacı eşimin oynamasana izin vermedi. Bir kez de ben denedim. Beş halka da boşa gitmişti.
Necat Kırıkçı arkadaşımız Samsunlu olduğu için oradaki arkadaşları ile tanıştırmıştı. Teftiş süresince onlarla arkadaşlık ettik. Ekrem Karpat üstat bir başka iş için geldi bir süre kaldı. Eşimin izin süresi dolmakta olduğundan çocuklarla birlikte İstanbul’a döndüler. Zaten, Anadolu Liseleri sınav sonuçları açıklanması yaklaşmış, Bora yeni okuluna kayıt olacaktı. Bir süre sonra, Kardeşim Bora’yı Cağaloğlu Anadolu Lisesine kaydettirdiklerini bildirdi. İstanbul Erkek ile aynı programı uygulayacaklarmış, eğitim dili Almanca olacakmış dediler. Bora’nın Anadolu Lisesi kazanması ailemiz için sevindirici oldu. Eğitim ve geleceği için önemli bir basamak başarılı sonuçlanmıştı.
Samsun Yaprak Tütün İşletmesi Müdürü Ertan Pala da çalışkan, mesleğini seven birisi olarak, İşletme yönetiminde gerekli özeni gösteriyordu. Teftiş çalışmalarımı tamamlayıp İstanbul’a döndüm.
İstanbul’da kış dönemi teftişi çalışmaları için, Nakliyat Grubu teftişinde, dört müfettiş arkadaş birlikte görevlendirilmiştim. Genel Müdürlük ünitelerimizin teftişlerine yeni Genel Müdürümüz büyük önem veriyordu.
Tekel Nakliyat Grubu, taşıma kapasitesi, araç sayısı bakımından uluslar arası sıralamalarda yer alacak çapta, İrili ufaklı 700 üzerinde kamyona, binek araçlarına, deniz motorları, kosterlere sahip bir işletme idi. TCDD ile özel anlaşmalarla belirlenen hatlarda Tekel tarafından yüklenip boşaltılan özel vagonlara sahipti. Bütün bunlardan başka, idare araçlarının yeterli olmadığı durumlarda sözleşmeli ve tarifeli taşımaları organize eden bir şubesi ile İdare araçlarının onarımlarını büyük ölçüde gerçekleştiren bakım onarım atölyeleri vardı.
Türkiye çapında yedi sigara , İki kibrit , yirmi dolayında içki fabrikası, bir o kadar yaprak tütün işletmesi, tuzlalar, vergisiz satış mağazaları için, ham madde, mamul madde taşımalarını gerçekleştirirdi. Yedi yüz civarında satış ünitesine, mamulatın aşırı stok yapılmadan, her çeşit ürünü bulundurabilecek bir sistemle on yıllarca başarı ile taşımayı gerçekleştirmiş bir örnek ünitemizdir. Tahmin edileceği üzere, iştigal konumuz olan sigara ve içki tüketicileri tarafından günlük olarak satın alınan, bu nedenle de periyodik olarak temini gereken ürünlerdir. Buna rağmen, Tekel tedarik konusunda faaliyet gösterdiği dönem içinde sürekli başarılı olmuştur. Bunda Nakliyat Grubunun katkısı yüksektir.
Hatta, araçların mamulat bıraktıktan sonra dönüşlerinde boş kalmaması için, karton kutu, kasa ve sair yeniden kullanılabilir boş kapların da işletmelere ulaştırılması gerçekleştirilmiş, büyük bir tasarruf sağlamıştır.
Nakliyat Grubu teftişimiz oldukça hareketli geçti. Normal teftiş çalışmaları dışında, bazı işlerle ilgili olarak soruşturma açılması gerekti. Soruşturma kapsamına üst düzey memurların bazıları da karıştı. Sonunda çalışmalarımız tamamlanmış, 1984 yaz dönemi teftiş ünitelerimize hareket için vedalaşıp ayrılmıştık.
DEVAM EDECEK







27 Şubat 2020 Perşembe

ANILARIM - 14 / ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM



google.com

ANILARIM14- ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI 

Tokat -Tekirdağ - Edirne


Askeri yönetim, silahlı kuvvetlerin geleneği çerçevesinde kendi bilgi ve görgüsü dahilinde Ülkede huzur ve güveni temin etmek, ekonomik durumun düzelmesini sağlamak için çalışmaya başlamış, Ordunun savun gücünün etkilenmemesi bakımından, en kısa zamanda demokratik parlamenter sisteme dönülmesini amaçladığını açıklamıştı. Sivil bir hükümet kurulmuş, anayasa yapmak için Danışma Meclisi oluşturulmuştu. Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, yasama görevini de üstlenmişlerdi.
Anarşi ve terör hız kesmiş, ancak İhbar ve şikayetler başlamıştı. Tekel’de bu furyadan nasibini aldı. Teftiş Kurulu mensuplarının bile dahil olduğu soruşturmalar yapıldı. Genel Müdürlük bünyesinde, yaklaşık 40 kişinin görevleri ve görev yerleri değiştirildi. Yeni Bakanımız Cafer Tayyar Sadıklar, Merkez Bankası Başkanlığı, üniversite öğretim üyeliği yapmış deneyimli bir bürokrat olması, Tekel’in yeni yönetimden fazla olumsuz etkilenmemesini sağladı. Hızla, işletmelerin ıslahı, üretim düşüşlerinin önlenmesi çalışmalarına yönelmemiz mümkün oldu. Kurum içinden yetişmiş birisi, Niyazi Sürenkök üstadımız Genel Müdürlüğe atanmıştı. Bu herkes için iyi olmuştu.
Teftiş Kurulu olağanüstü dönemlerde alışılmış artan iş yüküne rağmen etkili ve verimli şekilde çalışmaya gayret ediyordu. Kış dönemi için İstanbul Başmüdürlüğü teftişine dört müfettiş arkadaşla birlikte başlamıştık.
Müteahhide verdiğmiz, Haznedardaki arsamızın inşaatı yavaş ilerliyordu. Müteahhit ekonomik krizi gerekçe gösteriyordu, biz noter kanalı ile uyarı yapıyorduk. Zira, Ümraniye İlkokulu kalabalık ve eğitim düzeyi, Bora’nın Anadolu Lisesi sınavlarına hazırlanmasına yeterli gelmiyordu bize.
İstanbul Tekel Başmüdürlüğü son yıllarda ikiye ayrılmıştı. Biz Rumeli Yakasını teftiş ediyorduk. Bu ünite, 36 satış Deposu, Bira Tevzi Müdürlüğü, Alkollü İçkiler Dağıtım Müdürlüğü, 3 Satış, 1 Karavan ve 1 Merkez Deposu, Büyükçekmece, Silivri, Çatalca Müdürlüklerinden oluşan bir ünitemizdi. Teftiş tarihi itibariyle on yedi bin bayisi bulunmakta, kendi sorumluluk bölgesinde fuarlara katılmakta ve çeşitli tanıtım faaliyetlerinde bulunmakta idi. Çalışmalarında, çok sayıda kamyon, kamyonet kullanmakta, satış işleri dışında, kamu adına tütün ve alkollü içki kaçakçılığı takip ve dava takip işleri olan bir ünitemizdi.
Teftiş çalışmaları yanında, depolarda meydana gelen soygun ve diğer inceleme soruşturma işlerimiz de oluyordu.
Geçmişteki kargaşa ortamından aşırı rahatsız olan toplum, yeni döneme alışmaya çalışıyordu. Herkes, yıllardır sebepsiz yere insanların birbirlerini öldürecek kadar kin ve nefretle nasıl haşır-neşir olduğunu anlamaya çalışıyordu. 1980 tarihinin huzur ve barış ortamının kurulması için bir milat olmasını diliyordu.
Terör nedeniyle yıllardır kara yolu ile tatile gelemeyen yurt dışında çalışan işçilerimiz, sınır kapılarından girmeye başlamış, vergisiz satış mağazalarında yoğunluk yaşanıyordu. Dış ve Vergisiz Satışlar Grubu mağazaların denetiminde güçlük çektiğinden bahisle Teftiş Kurulundan destek istemişti. Genel Müdür de bu talebi uygun görmüş, bazı arkadaşlarımıza mağazalarda satışların düzenli yapılmasına nezaret görevi verilmesine Müfettişler Derneği olarak karşı çıkıyor, bunun idari bir görev olduğunu savunuyorduk.
Nisan ayında yeni bir çocuk sevinci yaşamıştık. 25 Nisan 1981 tarihide bir kızım oldu. Adını Güneş verdik.
Mayıs ayına gelmiştik. Yaz dönemi programında, Tokat Başmüdürlüğü, Niksar, Turhal, Tokat Şarap Fabrikası vardı. Başmüdürlük ve Şarap Fabrikası şehir dışında, Sivas yolu üzerinde idi. Bina ve ambarları yeterliydi. Sayımları takiben teftiş çalışmalarım sürerken, Bakanlık Müfettişlerimizden Zeki Gül, bir soruşturma için geldi. Onun inceleme konuları bende de vardı. Durumu Başkanlığa ilettim, Bakanlığın inceleme yaptığı bir konuda, mükerrer iş yapılmasına gerek bulunmadığı cevabını aldım. Zeki üstatla da iyi anlaştık. Bir ay kadar birlikte çalıştık. O işlerini bitirip ayrıldı.
Çalışma saatleri dışında kenti geziyordum. Çoğu zaman, Satış Şefi Alı Çataloluk bana eşlik ediyordu. Bağlı idareler yolculuklarımda, Başmüdür ve Fabrika Müdürü de binimle geliyordu. Niksar’a giderken, bir türküden esinlenerek, bol ağaçlık olacağını düşünmüş, ağaçlar nerede diye sormuştum. İkinci kez sorunca, Fabrika Müdürü “fidanlar evlerde müfettiş bey” dedi. Bir süre sonra türkünün devamını hatırlamıştım. Biraz gülünç olmuştu ama, sormuş bulundum.
Tokat’ta bulunup, Gümenek’te Tokat Kebabı yemeden olmazdı. Temmuz ayında Ramazan başlamıştı. Seyahat şartları içinde oruç tutamıyordum. Bir gün, bakkaldan yiyecek bir şeyler almak istedim, bakkal satmadı. Lokantaya gittim. Yemek kalmadı dedi. Sonra öğrendim ki, Ramazan ayında gündüz yemek-içmek gizli yapılırmış.
Niksar’da işlerimizi yaptık. Bir eczacı tanıdığımız vardı Onu ziyaret ettim. Yakındaki tarihi kalıntıları gezip döndük. Tokat kültürü çok zengin, kalesi hala ayakta idi. Ali Paşa Hamamı hikayesi ilginçtir. Cami inşaatı sırasında bir işçi uzun süre duvara taş koymamış. ali Paşa öfkeyle adamı çağırtmış. Sebebini öğrenince, emir vermiş, önce hamam yapılacak, sonra cami bitirilecek demiş.
Sigara Fabrikası inşaatı uzun zamandır sürüyordu. Fabrika için yapılan kamulaştırmaların hemen hesi dava konusu olmuştu. Bu nedenle Başmüdürlük bünyesinde bir avukat istihdam edilmişti. Avukat Naci Yılmaz, çalışkan ve bilgili birisi idi.
Diren şaraplarının sahibi Vasfi Bey, CHP il başkanlığı yapmış birisi idi. Ziyaretine gittim. Ortak anılarımız vardı. İşletmenin şarap üretiminin, bir ara mahalli siyasetçiler tarafından engellenmek istendiğini, zorunlu olarak meyve suyu üretimine başladıkların anlattı.
Turhal Şeker Fabrikası içinde, Tekel tarafından işletilen İspirto Fabrikası vardı. Turhal ve İspirto Fabrikası denetimlerini de yaptım. Tokat –Turhal arasında demiryolu bağlantısı yoktu.
Yapılmakta olan Sigara Fabrikasının ham madde ve üretim nakliyesini de düşünerek, diğer Fabrikalarımızda olduğugibi, Fabrikayı demiryoluna bağlayacak 45 kilometrelik hat yapılması içinde Öneri Raporu yaptım. Aynı zamanda, günlük banliyö seferleri de yapılarak, köylülerin tarlalarına hızlı ve kolay gidip-gelmesinin bölge ekonomisine olumlu katkısı olacağını hesaplamıştım.
Turne dönüşü, minik kızımız büyümeye başlamış, evimizin neşesi olmuştu. Fakat Bora’nın Anadolu Liselerine hazırlanmasını düşünerek, Haznedardaki evimizin inşaatının noksanlıklarını kendimiz tamamlayıp taşınmaya karar verdik. Eşimin tayinini, Bakırköy’e yaptı Sağlık Müdürlüğü, Bora da Zuhuratbaba İlkokulu’na gidecekti. Aynı zamanda, sınavlara hazırlanması konusunda ek ders imkanları sağladık.
Kış boyunca, Vergisiz Satış Depolarında ve boğazda batık bir geminin ambarlarında kaçaktan yakalanmış yüksek miktardakı kaçak sigaraların imhasının, Kibrit Fabrikasının büyük kazanında yakılarak imha işlemine Nihat ile birlikte nezaret ettik. Bu işimiz oldukça uzun sürdü. Kibrit Fabrikasında da incelme görevlerimiz vardı. Böylece 1982 yılına ulaşmıştık.
Teftiş Kurulumuza, Bakanlık kanalıyla Sıkı Yönetim Komutanlıklarından da tahkik edilmesi için ihbar ve şikayetler geliyordu. Bunlardan birisi de Tekirdağ İçki Fabrikası üzüm alımlarında yolsuzluk iddiası idi. İhbar ve şikayetlerin bir kısmı, Müfettiş Cemal Savaşkan ve Cemalettin Demir tarafından bir önceki yıl sonuçlandırılmıştı. Fakat ihbarlar, şişe ve diğer alımlarda da yolsuzluklar bulunduğu iddiaları ile devam ediyordu.
Fabrikada Müşavir Müfettiş Fahir Şensoy bulunuyordu. İnceleme kapsamının genişlemesi üzerine, Başmüfettiş Turgut Akıncı ile birlikte Ben de soruşturma ekibine dahil edildim.
Tekirdağ Fabrikası, uzun yıllar çok ciddi ve verimli üretim yapmış, iyi yönetilen bir işletmemizdi. Bu şekilde gündeme gelmesi şaşırtıcı oldu. Bu arada, Tekirdağ Başmüdürü hakkında da ihbar ve şikayetler vardı. Başmüdür Kadir Bey, Demirel Hükümeti zamanında, Kayseri’ye atanmış, eşyasını yükleyip Kayseri’de göreve başlamak üzere iken, tayin yeri değiştirilmiş, Balıkesir’e verilmişti. Kısa bir süre Abdullah Çakmak Başmüdürlük yapmış, O da satış reyonu satışları ve personele kömür alımı aracılığı konusunda şikayetlere maruz kalmış, yapılan soruşturma sonunda emekli edilmişti. Halen görevde olan Başmüdür hakkında da personel arasında huzursuzluk yarattığı şeklindeki iddialar vardı.
Hem iddialar ağır, hem incelemeler geniş kapsamlı idi. Yoğun bir çalışma ile sonuçlandırdık. Satın alma Memuru E.Y. ve Alımlardan sorumlu Müdür Yardımcısı R.A. görevden uzaklaştırıldı. Raporları Adliyeye intikal ettirildi. Müdür R.E. da Müfettiş Raporu ile başka göreve tayin edildi. Fabrikada iş ve işlemlerin normale dönmesi için, Teftiş Kurulu Başmüfettişlerinden Ekrem Karpat üstadımız Müdür Vekili olarak görevlendirildi. Biz bir süre daha Fabrikada çalıştıktan sonra ayrıldık.
Ancak, Fabrika Müdürü tarafından yolsuzlukları ortaya çıkardıkları ve şikayet ettikleri için, asılsız gerekçelerle başka yerlere nakli istenen, Genel Müdürlük tarafından da tayinleri yapılan personelin tekrar eski grevlerine dönmelerini sağlayacak girişim konusunda yalnız kalmış ve onlar için bir şey yapamamıştım. O arkadaşlarımız uzun yıllar Tekirdağ’a dönemediler. Yolsuzlukları ortaya çıkardıkları için adeta cezalandırıldılar. Bazılarına seneler sonra geri dönme imkanı tanındı.
Bu arada zaten yaz dönemi başlamıştı. Bu yıl bölgem Marmara olduğu için, Kırklareli, Edirne bölgesinde teftiş programları almıştım. Okullar kapanınca, Bora’yı da yanıma alarak Edirne Başmüdürlüğünün teftişi için yola çıktım.
Edirne Başmüdürlüğü, Sanayi Çarşısında, Çıraklık Okulu olarak yapılmış kiralık bir binada hizmet vermekteydi. Öğle yemekleri için her gün şehir içindeki Yaprak Tütün İyşletmesine gidiyorduk. Başmüdürlük bünyesinde, Kapıkule ve Dereköy bölgesindeki vergisiz satış mağazalarının denetim ve satış organizasyonu için Kontrolörlük ihdas edilmişti. Mağazaların kontrolünde bu arkadaşlarımız büyük ölçüte etkili olmaktaydı. Ama Kapıkule giriş kapısında yolcu girişi çok ve yolcuların hemen hepsi vergisiz satış mağazasından indirimli ürün almak haklarını kullanmak istiyorlardı. Ürün yetiştirmek bir yana, para üstü bulmakta büyük sıkıntı çekiyordu memurlar. Ayrıca izdiham oluşuyordu. Kontrolör arkadaşlar Faik Bey ve Gül Ercan Hanım da ellerinden geldiği kadar yardımcı oldular, yolcuların sıraya girmesi için turnikeler yaptırıldı. Bozuk para yerine ucuz fiyatlı ürünler verildi, Belediye gezici WC yaptırarak, gümrük işlemleri için sırada ekleyenlere hizmet verdi. Yaz tatili böylece atlatıldı.
Edirne teftişinden sonra, Kırklareli Müdürlüğü teftişine başladım. Üsküp köyünde az da olsa tütün ekimi devam ediyordu. Kırklareli Yaprak Tütün işlemlerinin teftişi de programıma dahildi.
Bora, Edirne’de bisiklet binmesini öğrenirken düşüp kolunda kocam bir yara açmıştı. Bir iki gün benden sakladığı için de durumu iyi değildi. Annesi, Güneş’le uğraşmakta olduğundan Bora’yı babaannesine bıraktım. Eşim, Ümraniye Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezinde çalışmakta iken mahalleden yetişkin bir kız çocuğu bulmuş gündüzleri Güneş’in bakımında o yardımcı oluyordu. Haznedar’daki evimize gelmesine ailesi izin verdi. Hafta sonları evine izinli gidiyordu. 1982 yaz turnesi programını da bitirmiş, İstanbul’a dönmüştüm.
DEVAM EDECEK