8 Mart 2020 Pazar

ANILARIM 17 - ONYEDİNCİ BÖLÜM

ANILARIM 17

ONYEDİNCİ BÖLÜM

Marmara-İç anadolu-Ege

1985 yaz turnesini de tamamlayıp İstanbul’a dönmüştüm. Kış hazırlıkları, Bora’nın Okul sorunları, hızla büyüyen Güneş’in bakıcı sorunları . Ve işte Kış programı.
Bütün zor koşullarına rağmen, müfettişliği seviyordum. Yeni Başkanımız Sayın Yakut hem sevdiğimiz birisi, hem iyi bir müfettiş, hem iyi bir insandı. Başkan olmadan önce de yakın dostluklar kurabilmiştik. Ailece görüşür, hafta sonları misafirlikler yapardık. Genel Müdürümüz Sayın Sürenkök de öyle. Hem üstat hem amirimizdi.
Ancak, dışarda Türkiye rahat değildi. Turgut Özal, ait olduğu siyasi görüş yönünde uygulamalarını sürdürüyor, ikna yeteneğini ve televizyonları kullanarak, toplumda isteklerinin kabul görmesini sağlıyordu.
Daha önce tanımadığımız, bilmediğimiz, bavul ticareti, kamu harcamalarında artışlar, özel sektörün yatırımları ağırdan alması, hepsinden önemlisi terörle tanışıyorduk.
KİK olarak yeniden yapılandırılan Tekel Genel Müdürlüğü’nden iktidarın beklentilerini iyi bir bürokrat, Atatürkçü ve yurtsever bir kişiliğe sahip Genel Müdürümüz Niyazi Sürenkök karşılayamaz olmuştu. Gümrük Tekel Bakanlığı’ndan ayrılarak, yeni kurulan Maliye Gümrük Bakanlığı’na bağlanmış olan Tekel’e, özel sektör kökenli bir genel müdür atanmıştı. Buna bağlı olarak, Teftiş Kuruluda etkilendi. Eski Başkan tanıdıklarını devreye sokarak yeniden Başkan oldu.
Esas itibariyle, Başkanlıktan ayrıldıktan sonra bile müfettiş olarak çalışmayı tercih eden, Adnan Saltık çeşitli nedenlerle kendisini bir siyasi görüşe yakın hissediyor ve öyle davranıyordu. Bu düşüncesi yönetimine de ister istemez yansıyordu.
Bununla birlikte yılların alışkanlığı olarak, kendisini tarafsız gösterecek uygulamalar yapmaya çalışıyordu
Teftiş Kurulunun çalışma prensiplerine büyük ölçüde dokunmamıştı. Yönetmeliğimizde bazı değişiklikler yapmak eğiliminde olmakla birlikte esas itibariyle uygulamayı sürdürdü.
Bora’nın okulunda sorunlar bitmiyordu. Milli Eğitim Alman Hükümetinin desteği ile yabancı öğrenciler konusunda gereken adımları atmıştı. Ancak, araç-gereç, laboratuvarlar bakımından İstanbul Erkek Lisesi ile kıyaslanacak durumda değildi, Cağalolğlu. Okul Müdürü Mustafa Türköz’de elinden geleni yapıyordu. Sonunda, bir eğitim vakfı kurmayı başardı veliler. Toplantılarda bazı engellerin aşılmasında benim de katkılarım olmuştu. Sonunda, pansiyonu, servisleri, laboratuvarları beklenen standartları kavuştu okul.
Genel Müdür Saran, Tekel’e pek uyum sağlayamadı. Yahut, Turgut Özal, öyle istedi. Tekel genel Müdürlüğü’ne anlı şanlı, Süreyya Yücel Özden atandı. Herkes pek memnundu. Büyük ümitler bekleniyordu.
Bu ortamda yaz programlarımızı aldık. Yönetmelik uyarınca Marmara bölgesinde idim. Bora için, Gemlik Gençlik Kampında bir devre kayıt yaptırdık. Eşim ve Güneş’le birlikte Gemlik Müdürlüğü teftişine başladım. Müdürlük, aynı zamanda gemi ile yapılan sevkiyatın transit merkezi idi. Yüksek miktarda kırıklar vardı. Sorumlu memur boşaltma sırasında, içkilerin kolilerle denize düştüğünü söyledi. Yüksek miktarda bir noksanlık için deüzenlenen zabıtta , “Deniz Kuvvetlerine ait bot hızla manevra yapması üzerine “ kaydı ulunması nedeniyle, komutanlıktan bilgi istedim. Uzun süredir, botun tersanede bakımda olduğu cevabı verildi. Dalgıç kiralayarak, iskeleye düştüğü iddia edilen kolileri de bulamayınca, durumu inceleme konusu olarak ayrıca ele aldım.
İdarenin konuk evi vardı. Akşamları bir sandalla denice açılıp balık tutuyordum. Eğlensin diye Güneş’i de yanıma almıştım. Balıkları yakaladıkça o itiraz ediyordu. Oysa ben sevineceğini düşünüyordum. Meğer onu olumsuz etkilemişti. Yıllarca balık yemek konusunda nazlandı.
Bir kaç gün sonra Bora’yı ziyarete gittik. Kampın kapısından duyuru yapıldı. Ama Bora ileride hareketsiz duruyordu. Bizi özlemedi diye üzülerek yanına yaklaştığımızda, sorumlu öğretmen, cam kırığına basıp ayağını kestiğini söyledi.
Bora’nın kamp dönemi sona erdiğinde, Gemlik teftişi de bitmişti. Bursa’da Mahmut Özmen vardı. Mudanya, Yenişehir, Bandırma gibi idarelerin teftişleri vardı. Sonra Balıkesir’de geniş kapsamlı bir soruşturmam vardı. Okulların açılmasına epey süre olması nedeniyle, izni biten eşimi İstanbul’a döndü, biz Bora ile Balıkesir’e gittik. Sevdiğimiz bir arkadaşımızın da burada bulunması bizim için sevindirici olmuştu.
Sonrasında, Ayvalık, Burhaniye Müdürlüklerinin teftişini yaptıktan sonra yaz turnesini tamamlamış İstanbul’a dönmüştüm.
Turne dönüşleri standarttır. İlk günlerde arkadaş buluşmaları, akşamları eve geç dönüşler. Sonrası. Kışa hazırlık. Aile içinde yazdan bu yana ertelenmiş ödevlerin yerine getirilmesi. Tabii ki, kış teftiş programı.
Mutlaka kış boyunca birkaç inceleme konusu da çıkacaktır. Ama teftiş mahallimiz Paşabahçe İçki Fabrikası.
Paşabahçe İçki Fabrikası, Beykoz sınırları içinde, şirin Paşabahçe koyunda faaliyet göstermekteydi. 1930 lu yıllarda kurulmuş Cumhuriyet dönemi işletmelerindendir. Beykoz ayrıca, Sümerbank Kundura ve Paşabahçe Cam fabrikaları ile önemli bir üretim ve istihdam merkezi haline gelmiştir.
Fabrika tamamen sahilde kurulu, yolun sol tarafındadır. Yoldan sonra devam etmekte olan yüksek bir dağ sırasının zirvesinde güçlü bir tatlı su kaynağı bulunmakta ve Tekel İçki Fabrikası su ihtiyacı buradan karşılanmaktadır. Benzer şekilde Tekirdağ İçki Fabrikası yakınında da su kaynağı vardır. Keza, Ankara İçki Fabrikası’na da otuz kilometre uzaklıktan borularlar taşınmakta olan özel bir su kaynağı bulanmaktadır.
Hiçbir yerde yazıldığını görmedim, konuşulduğuna tanık olmadım ancak, ben bu fabrikalarımızda yapılan üretimlerin kalitesine bu kaynaklardan kullanılan suların olumlu etkileri olduğunu düşünmüşümdür hep. Çünkü, içki üretimde kullanılan su miktarı hem yüksek, hem de doğrudan üretimde kullanılmaktadır.
Ben Haznedar’da oturuyordum. Paşabahçe şehir öteki yakasında idi. Gidip geliş için epey zaman harcıyorduk. Ama İstanbul’da yaşayan birisi için boğaz yolculuğu hiçbir zaman sıkıcı olmamıştır. İşletme Müdürü Osman Akcakoca, hem iyi bir insan, hem de mesleğinin aşığı birisiydi. Her vesile ile değişik ürünleri tanıtır, özellikleri hakkında heyecanla bilgiler verirdi. Denetimle ilgili çalışmalarımızda gerekli kolaylıkları sağlar, öğle yemeklerinde, işçilerle birlikte yediğimiz öğle yemeklerinde yemekhanede bizimle birlikte olmaya çalışırdı.
Kış dönemi böylece sona erdi.
Önümüzdeki yaz turnesinde bölgem Orta Anadolu olacaktı. Doğup büyüdüğüm yöreleri görevli olarak görmek olanağı bulacaktım.
1986 yılına gelmiştik. Gazeteler yansıyan haberlere göre, Cumhurbaşkanı Kenan Evren yurt gezileri yapıyor, gittiği yerlerde sevgi gösterileri ile karşılanıyor, rüşvet aldığı belirlenen bir bakanın yargılaması sonuçlanıyor, terör örgütü faaliyetleri artıyor, sınır ötesi harekatlar yapılıyordu. İstanbul, Sinagog’a 23 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırı haberi ile sarsılıyordu. Başbakan Turgut Özal ise, üç yılda otuz yıllık işler yaptığı masalları ile toplumu avutmaya devam ediyordu.
Gerçekte ise, kamu harcamalarında büyük artışlar, yüzde sekizlere ulaşan büyüme hızı olmasına karşılık, 24 Ocak Kararlarından beklenen sonuç elde edilememiş, dış ticaret açığı artıyor, işçi dövizleri girişi azalıyor, Türkiye Beşinci Beş Yıllık plan döneminde devalüasyonlarla yol olmaya devam ediyordu.
Yaz programımda, Çorum, Amasya ve Tokat vardı. Okullar tatil olur olmaz, otomobilin bagajı özenle yerleştirilip yola çıktık. Öncelikle hafta sonu Kargı’ya gidip, çocuklarla akraba ziyaretleri gerçekleştirdik. Hafta başı Çorum Tekel Başmüdürlüğü teftiş sayımları ile yaz turnesi başladı.
Çorum’da Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü konuk evinde kalacaktık. Başmüdürlük teftişinde yalnızdım. Sayımlar sırasında içki ambarında çıkan bir noksanlık nedeniyle soruşturma başlatmak gerekti. Kaçak ambarında çok fazla eşya vardı. Onların giriş-çıkış kayıtlarının incelenmesi zaman aldı. Hep birlikte Gümüşhacıköy Yaprak Tütün İşletmesi ve Amasya teftişine gittik. Sonra, Altınser ve Güneş İstanbul’a dönmüş, Bora ile birlikte kalmıştık. Biz de Tokat’a hareket ettik.
Tokat Sigara Fabrikasında bir grup müfettiş arkadaşımız teftiş yapmakta idi. Akşamları konuk evinde birlikte hoş vakit geçiriyorduk. Yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle Ahmet Bıçakcı üstadımız kurbanlık bir koç almıştı. Gündüz Bora Fabrika bahçesinde zaman geçiriyor pek sıkılmıyordu.
Sonunda, 1986 yaz programını bitirmiş İstanbul’a dönmüştük.
Kış teftiş programı, İstanbul Yaprak Tütün İşletmesi Maltepe Kampüsü içerisinde bulunuyordu. Haydarpaşa’ya kadar vapur, sonrasında Banliyö ile gidip geldik. Üsküdar meydanında deniz kenarında bulunan İstanbul Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü buradaki tesislerin meydan düzenlemesi çerçevesinde Belediye Başkanı Bedrettin Dalan tarafından yıkılmış olması nedeniyle Maltepe’ye taşınmıştı.
Grup teftişiydi. Sayımları takiben iş bölümü yaptık. Müfettiş odasında masalarımıza yerleştik. Çalışmalarımıza başladık. Öğle yemeklerinde, Sigara Fabrikası , Ambalaj Fabrikası veya Müessese veya diğer birimlerdeki müfettiş arkadaşlarla yemek sonrası yürüyüşler, çay sohbetleri zaman hızla akıyordu.
Yurt dışı stajlarından bir aksama yoktu. Grupların sayısı artmış, beşerli gruplar halinde gidiliyordu. Bu durumda, ben 1987 sonunda yurt dışına gidebilecektim. Artık bu konuda planlamalar yapılabilirdi. En azından yabancı dik konusuna öncelik vermek gerekiyordu. Müfettişlerin gidecekleri ülkeleri Tekel belirlemiyor, genellikle kendimiz belirliyordur. Ben hep ABD istiyordum. Bu nedenle de kaç yıldır İngilizce öğrenmek için gayret gösteriyordum. 1987 kış çalışmaları sonuna yaklaşırken, yaz pprogramlarımız dağıtıldı. Afyon Başmüdürlüğü ve İzmir Şarap Fabrikası İsmail Arslan ile müşterek.
1987 Türkiye için hareketli bir olacaktı. Yasaklı siyasilerin durumu ve normal seçimler yapılacaktı. Terör hız kesmeden devam ediyordu.
Afyon’a Bora ile gittik. Başmüdür müfettiş arkadaşlarımızdan, aramızdan erken ayrılan A. Hamdi Turgut idi. Hizmet binası ile satış ve konuk evinin bulunduğu binalar ayrı ayrı yerlerdeydi. Afyon ana cadde üzerinde bulunan konuk evinde sabah saat altıdan itibaren uyumak mümkün değildi. Ana yol parke taş, sabaha karşı kente at arabası ile gelen köylülerin araba tekerlekleri sabahın sessizliğinde büyük gürültü çıkarıyorlardı. Afyon’da daha önce birkaç kez bulunmuştum. Bölgeyi tanıyordum. Teftişi bir an önce bitirip İzmir’e geçmeyi planlıyordum. Bora için, Afyon kalesine, diğer tarihi yerlere gittik hafta sonu. Sonra kaplıcaları görsün istedim. O asker silahlı kuvvetler sigaraları ile alkol satışlarını belgeleri ile karşılaştırmaya devam etti bana yardım için.
İzmir’de Şarap Fabrikası konuk evinde kaldık. Eşimin ve benim akrabalarım olması akşamları ziyaret yapmamızı gerekli kılıyordu. Bu arada hafta sonları İzmir yakınında tatil yörelerine çocukları götürmek imkanımız oldu. Eski Foça, Kuşadası bildiğimiz ve sevdiğimiz tatil yöreleri idi. Okullar açılmasına yakın, hafta sonu çocukları İstanbul’a bırakıp döndüm. Bir yandan da Amerika seyahati tasarımları hız kazanmıştı. Bilinen sigara firmalarından inceleme için kabul almak amacıyla yazışmalar yapıyordum. İzmir İşletme Müdürü ciddi, bilgili ve çalışkan Tekel’de sevilen bir Müdürdü. Uzun zamandır da İzmir İçki Fabrikasında görev yapıyordu. Müfettişlerle de arası oldukça iyi birisiydi. Fakat benim bazı incelemelerim onu pek memnun etmemişti. Bununla birlikte gereği neyse işimizi yapıp ayrıldık.
Referandum yapılmış, yasaklar kalkmış, Süleyman Demirel, Doğru Yol Partisini kurarak siyaset sahnelerine dönmüştü. Erdal İnönü, soyadının getirdiği zorunlulukla pek sevmediğini söylediği siyasette görev almak zorunda kalmış, seçimlere Sosyal Demokrat Halkçı Parti Genel Başkanı olarak katılacaktı. İstanbul’a doğru yol alırken artık, bir yıl süreyle staj için gönderileceğimiz Amerika yolculuğu heyecanı, Kasım ayında yapılacak seçimlerin merakının önüne geçiyordu.
DEVAM EDECEK

  



3 Mart 2020 Salı

ANILARIM - 16 / DİYARBAKIR


google.com

ANILARIM - 16

Şahabettin Küçükyazıcı

DİYARBAKIR

Uçağımız Diyarbakır’a doğru yol alırken, oldukça heyecanlıydım. 1976 turnesinde Bitlis ve Van’da iki aya yakın zaman kalmış olmakla birlikte, henüz Müfettiş Yardımcısı olmam nedeniyle, gençlik yıllarımın Güneydoğu Anadolu gerçeği ile daha yakından tanışamamıştım. Hem teftiş yapacak, hem de yurdumun efsane bir bölgesini yakından görecektim. Diyarbakır Hava Alanı büyük bir askeri üs olan pirinçlik içinde, bir bölümdü. İstanbul’un iki katına yaklaşan bir sıcaklıkta meydana indiğimde yangın var zannetmiştim. Başmüdürlük binasına gittim, Teftiş sayımla başlar ilkesinden hareketle, kasa, ambarlar sayımını yaptım. Kıymetli evrak, demirbaş, ham madde ambarları sayımları için ekipler hazırladım.
Diyarbakır büyük bir Başmüdürlük o tarihlerde. Bölgede, satışlardan başka, tütün alımları, kuru üzüm alımları yapılıyor. Üç yüz km. uzaklıktaki Habur Vergisiz Satış Mağazaları da teftiş programına dahil.
Kentte ayrıca, İçki Fabrikası bulunmakta olup, çok geniş bir bölgenin ihtiyacını karşılamaktadır. Başmüdürlük bünyesinde de konuk evi bulunmakta, ancak ben İçki Fabrikası konuk evinde kalacaktım.
Sayımlar sırasında, yeni Fabrika ambarlarında depolanmakta olan kuru üzüm mevcutlarında ciddi bir noksanlık tespit edilmişti. Keza, bağlı depolardan Ömerli ve Midyat alımları ile ilgili önemli ihbarlar alıyordum. Sayımların, tartışmaya meydan vermeyecek şekilde geniş bir heyetle yeniden yapılması sırasında, noksanlıkla ilgili olarak Başmüdür, noksan üzümlerin “kuşlar tarafından yendiğini” söylüyordu. Şaka yapılacak bir konu değildi. Miktar fazla idi ve soruşturma konusu olarak Başkanlığa bildirdim. Ama , o hala siz buranın kışlarını bilmezsiniz, ambara her girdiğimizde kaçarken yüzlerce kilo üzüm götürüyorlar diyordu.
Fabrika Müdürü Turan Gençtürk ve Başmüdür Malik Bey ilginç insanlardı. Turan Bey, askerler ve her kademede bürokratlar tarafından çok sevilirdi. Malik Bey sıkıyönetim çalışmalarında askerlere yardımcı olmuş geniş bir çevreye sahipti. Ayrıca, kendisini Tekirdağ’dan tanıdığım Fabrika Müdür Yardımcısı K.A. ın orada olmasına çok sevinmiştim. Çok çalışkan, teknik bilgisi yüksek bir idareci idi. Mesai saatleri dışında arkadaşlık edebileceğim birisiydi. 
Bir süre sonra eşim ve çocuklarım geldi. Diyarbakır onlar için çok zor bir bölgeydi. Ama birlikte olduğumuz için mutluyduk. Bütün yasaklamalarımıza rağmen Bora, Fabrikanın yangın havuzuna serinlemek için girmek konusunda Annesini ikna etmişti. Ancak, İstanbul’a döndüklerinde çok ağır bir tifo geçirmekten kurtulamadı. 
Güneş, daha küçüktü Annesi ile konuk evinde zaman geçiriyordu. Hafta sonları civarda gezi yapmak imkanı da sınırlı olduğundan onları İstanbul’a gönderdim. 
Ben onlar gittikten sonra, hem akşamları zaman geçirmek, hem de yaklaşan yurt dışı stajım için destek olsun diye İngilizce Kursuna başladım. Şehirde bir dershane kurs açmıştı. NATO’ üssünde çalışan hocamız vardı. Çoğu gençlerdi. Fabrika Müdür Yardımcısı ile birlikte kayıt olduk. Biz de uyum sağladık. 
Bir gün akşam, Fabrika Müdürü bizi yöredeki ABD üssüne götürdü. Pirinçlik Üssünün çok özel bölümleri vardı. Askerlerin her türlü sosyal ihtiyaçları için, yer altında tesisler kurulmuştu. Orada, her gün tüketilen ekmeğin dahi kargo uçakları ile Amerika’dan getirilmekte olduğu söylenmişti. 
Diyarbakır Teftişim çok yoğun geçiyordu. Hem işler açısından hem de Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal durum açısından. 1983 seçimlerinde, Turgut Özal’ın Anavatan Patisi tek başına iktidar olmuştu. Özal, daha önce Müsteşarlığı döneminde Demirel’in direktifiyle başlattığı, 24 Ocak Kararları çerçevesinde Uluslararası Para Fonu IMF talimatlarına uygun politikalar izliyor, özelleştirmeden yana, liberal politikalar uyguluyordu. Bu politikalar siyasal ortama da yansıyordu. Ayrılıkçı politikalar izleyen grupların güçlenmeye başladığı haberleri yaygındı, hatta Eruh’ta kızıl bayrak çekilmiş, siyaset dünyası alt-üst olmuştu.
Üzüm alımları konusunda noksanlık dışında, alımlarda usulsüzlükler de tespit etmiştim. Üretici belgesi olmayan toptancılardan alım yapıldığı iddiası yaygındı. Bu soruşturma kapsamında, Bismil, Ergani, Midyat ve Ömerli köylerinde ifadeler alıyordum. Köylülerin gelmesindeki zorluklar yanında, bölgeyi de yakından görebilmek maksadıyla üreticileri mahallinde dinliyordum. Çoğu zamanda uygun ortam bulamadığımdan, idare aracının bagajındaki daktilomu kullanıyordum. 
Bir hafta sonu, bölgede bulunan Müfettiş İsmail Arslan ve Ünal Kılınç ile birlikte Çermik kaplıcalarını görmeye gittik. Orada, anlatılanları yerinde görmek üzere Kaplıca yakınında, köylülerin çocukları olması için ziyaret ettikleri deve şeklindeki bir taşı incelerken, köylünün birisi bize yardımcı olmak için, “sen değil, hanımını getireceksin” diyordu Kürtçe. Bu olayı, Fabrika Müdürünün arkadaşı olan, Üniversitede öğretim üyesi bir doktora anlattığımızda, bunun mümkün olabileceğini söyledi ve olayı yerinde inceledi. Daha sonra, bir konferansta bu konuda sunum yaptığını duyduk. 
Bir hafta sonu, Ergani’de bulunan yüksek bir dağda adak kurbanlar kesildiğini duymuştum. Görmek istedim. Bölgeyi çok iyi tanıyan, bir şoförümüz vardı. Dağın yarısına kadar otomobille çıktık. Fakat kalan kısma yürüyerek tırmandık. Burası Zülküf Peygamberin türbesi idi.
Turgut Özal, Başbakan olarak geliyormuş. Vali Bey, “bütün memurlar katılacak” demiş. Çaresiz karşılama törenine biz de katıldık. Çok rahat bir insandı. Hava sıcak olduğu için kısa kollu gömlekle protokolü denetledi. Alandan gelirken şehirde kendi kullandığı otomobil ile tur attı. Herkes hayretler içindeydi.
Bismil Kaymakamı, bir akşam yemeğe davet etmişti. Yanımda oturan DSİ Bölge Müdürü ile Karayolları Bölge Müdürü yemek boyunca Kürtçe konuştular. Sona doğru tartışır gibi oldular. Bizim şoföre sordum ne oluyor diye. Önemli değil dedi. Hangisinin köyü daha çok onu konuşuyorlar. Meğer aynı zamanda köy ağısı imiş ikisi de. Silvan işletmesine giderken anlatıyordu şoför, “bak müfettiş bey. Şu taraf Kepoğlu Mahmut Ağa’nın, bu taraf Yusuf Azizoğlu’nun” diyordu. Arazi kilometrelerce sürüyordu. Toprak Reformu geldi akllıma.
Çok saygı duyduğum Bakanlık Müsteşar Yardımcısı üstadım Diyarbakır’a gelmişti. Onu gezdirmek için ne yapabilirim diye düşünürken, kendisi surları merak ettiğini söyledi. Diyarbakır Surlarını, baştan sona yürüyerek, gün boyu dolaşmıştık. 
Sonra da yemek için Kasaplar Çarşısında, bir ciğerci dükkanında, ciğer kebap yemiştik. Diyarbakır modern Ofis Mahallesi ile Bağlar semti ile Dağ Kapı, Mardın kapı sur kapıları ile görülmeye değerdi.
Teftiş sona yaklaşırken, tütün depolarına ağırlık verdim. Lice Yaprak Tütün işletmesine gittiğimde, daha sonra başka maksatlarla kullanıldığını duyduğum derin mağaraları ziyaret etmiştim.
Mardin yolu üzerinde bir türbe vardı. Burada kesilen kurban sayısının çok fazla olduğunu söylemekle yetineceğim. Bu mezarda yatan ermiş kişi, türbesinin olduğu yerde yaşarmış, bir gün Mardın’de yangın çıktığını duymuş, bastonunu atıp yangını söndürmüş diye anlattı görevli.
Midyat’a gidip gümüşçüleri görmeden, Mardin’de kalıp Deyr-ül Zahfaran’ı ziyaret etmeden, Habur’a giderken, Nezirhan Tesislerinde dinlenmeden olmaz dediler. Biz de bunlara uyduk. Midyat’tan eşime, yakınlarıma gümüş hediyelikler aldım. Kızıltepe’de idare binasında kaldım. Sabah uyandığımda çevredeki binaların çatısında bulunan tahtların dolu oluğunu gördüm. Sıcaktan evler içinde yatmak hemen hemen imkansızdır dedi Müdür. 
Hasat zamanı gelmişti. Bir gün çarşıda gördüğüm karpuzun büyüklüğüne hayret ettim. Satın alıp İstanbul’a göndermiştim. Karpuz Kızımla aynı boyda idi. Şimdilerde yine aynı karpuzlar yetişir mi bilmiyorum? Bunun sırrının Dicle vadisinde milli toprak ve güvercin gübresi olduğunu anlatmışlardı.
Her sabah, Fabrika’nın karşısındaki seyyar ciğerciden hemen bütün işçiler ciğer alır öyle Fabrika’ya girerdi. Bir süre sonra biz de arada bir seslenip ciğer kebap istiyorduk.
Teftiş boyunca, müfettiş arkadaşlardan çoğu Diyarbakır’a uğradı. Onlar geldiğinde konuk evi şenlenirdi. Akşam yemekleri Fabrika bahçesindeki havuz başında sohbetle devam ederdi. Turan Bey , uzun yıllar orada görev yaptı. Müdür Yardımcısı ile birlikte Yeni Fabrika kuruluşunda da çok emekleri geçti. 
Temeli 1976 yılında atılmış, bir türlü yapımında ilerleme kaydedilememiş Diyarbakır Sigara Fabrikası dev binaları terkedilmiş durumda insanın içini sızlatıyordu. 
DEVAM EDECEK

Görüntünün olası içeriği: açık hava, şunu diyen bir yazı 'DİYARBAKIR KARPUZ'

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'MİDYAT GÜMÜŞ'

Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık hava, şunu diyen bir yazı 'DEYR-ÜL ZAHFARAN'

Görüntünün olası içeriği: ev ve açık hava


29 Şubat 2020 Cumartesi

ANILARIM 15 - ŞAHABETTİN KÜÇÜKYAZICI

yandex.com.tr


ANILARIM 15

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI 

ONBEŞİNCİ BÖLÜM
İstanbul Bira Fabrikası –Samsun-Nakliyat Grubu


Tekel, özel kanunla kurulmuş Katma Bütçeli bir idare idi. Sayıştay denetimine tabi olması yöneticilerin sosyal işlere kaynak ayırmasını zorlaştırıyordu. Buna rağmen, Sümerbank, Etibank gibi iktisadi devlet teşekkülleri kadar olmasa da, kamp, spor tesisi yatırımları yapabiliyordu. Sendikaları toplu sözleşmelerde işçiler için sosyal tesis yapılmasını talep ediyor, bazen de yönetim kurum içi olanaklarla dinlenme tesisleri yapabiliyordu. Bizde tatillerimizde kurum sosyal tesislerinden yararlanma imkanı buluyorduk. Ayvalık Tuzlası arazisindeki kampımız, Erdek sahilinde sendika kampı, deniz kıyısında olan idare binaları bünyesinde konuk evi statüsündeki tesisler Tekel mensupları için fazla masraflı olmayan tatil için fırsat oluyordu. Bora Ayvalık kampını çok seviyordu. Mutlaka her yıl bir dönem gidilirdi. Ben iş durumu nedeniyle fırsat bulamasam bile, annesi, babaannesi mutlaka oraya götürürdü Bora’yı.
Yaz turnesi sonunda İstanbul’a döndüm. Yeni eve taşınmıştık. Güneş küçük, Bora Anadolu Lisesi sınavlarına hazırlanacaktı. Yeni evimiz kalorifersiz olduğu için odun kömür temini, bazı küçük onarım işleri, mevzuat çalışması, yazdan kalan rapor eksiklikleri, derken kış programını aldık. İki müfettiş arkadaşla müşterek, İstanbul Bira Fabrikası teftişi.
Cemal Savaşkan ve Hüseyin Orhan ile birlikte sayımları yaparak teftişe başladık. Fabrika Müdürü teftiş kökenli Osman Olçun üstadımız, son derece çalışkan titiz bir Müdürdü. Teftiş süresinde her konuda bize yardımcı oldu.
Fabrika, teknolojisi eski, kuruluş yeri itibariyle şehir içinde kalmış, su kaynakları yetersiz, bina ve makineleri eski, yönetim ve üretimi zor yüz yıllık bir işletme idi. Personel heyecanını kaybetmiş, hiçbir konuda gereken titizliği göstermiyordu. Çoğu zaman üretimle ilgili tüketicilerden şikayetler geliyor, özel sektörle rekabet konusunda sıkıntılar yaşanıyordu. Zaten, uzun süre dayanamadı, Bira üretimi durduruldu. İşletme Binaları İstanbul Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğüne tahsis edildi
1982-1983 yılları tesadüf olmadığını düşündürecek kadar, ASALA isimli örgütün, Türk Dışişleri mensuplarını hedef alan suikast olaylarına sahne oldu. Türk Milli Emniyeti sistemli bir çalışma ile bu örgütün faaliyetleri ile mücadelede başarı sağladı.
Askeri yönetim dönemi sürmekte, Türkiye zor ekonomik koşullar altında, siyasi istikrarsızlıktan kurtulmaya çalışıyordu. 1982 Anayasası hazırlanarak, halk oylamasına sunulmuş, büyük bir çoğunlukla kabul edilmişti. Askerler demokratik düzene bir an önce geçilmesini istiyorlardı. Mayış/1983 te yeni dönemin ilk siyasi partisi kuruldu. Milliyetçi Demokrasi Partisi. Buna Anavatan Partisi ve Halkçı parti izledi. Bir yandan da Erdal İnönü liderliğinde Sosyal Demokrat Parti çalışmaları sürüyordu. Ancak, askerler demokrasiye geçilsin demelerine rağmen, yeni demokratik yapıyı da şekillendirmek girişiminden bulunmaktan geri durmadılar. Kurucuları incelediler Vetolar yaptılar. Bununla birlikte yeni dönem şekillendi. Kasım/1983 de seçimler yapılacaktı.
Teftiş çalışmalarımızı sonunda önemli bir olumsuzlukla karşılaşmadık. Raporlarımızı mercilerine verdik, Fabrikadan ayrıldık.
Yaz dönemi çalışmaları için Karadeniz bölgesinde idim 1983 yazında.
Bora, Anadolu Lisesi sınavlarına girecekti. Turneye çıkmadan önce, Bora ile yakından ilgilenebilmek için Cevizli Tekel kampı erken dönemi için talepte bulundum. Yıllık iznimi kullandım. Bir dönem kalıp, Bora için sınav öncesi son hazırlıklarını tamamladık. Bora sınavlara girdi, Onu da yanıma alıp Samsun Yaprak Tütün Teftişi için yola çıktık.
Samsun Yaprak Tütün İşletmeleri çok büyüktü. 1979 yılında işletme depoları yangın geçirmiş hala izleri duruyordu. Yangın Teftiş Kurulumuz tarafından incelenmişti. İşletmeye Tuncay Mataracı’nın talimatıyla üç bin işçi alınmıştı. Usulsüzlük yapıldığı şikayetleri ile ilgili olarak daha önce Nahit Dilben ile müşterek inceleme yapmıştık. Bu nedenle teftişte bu konuda yeni inceleme yapma gereği kalmadı.
Samsun, hafta sonları denizden yararlanma imkanı da olan bir ilimizdi. Karayolları ve DSİ’nin kampları vardı. Hafta içi dahi mesai saati dışında veya akşam yemekleri için gitme olanağımız vardı. Doğum yerim olan Kargı’ya yakın olması nedeniyle Bora’nın sünneti işini de burada hallettik. Eşim ve çocukları Okullar açılmasına yakın İstanbul’a bıraktım. Benim Samsun’dan sonra, Ordu ve Giresun teftişlerim de vardı.
Samsun demek Tekel demekti o tarihlerde. Sigara Fabrikası; Yaprak Tütün işçileri , Başmüdürlük çalışanları akşam olunca şehirde olduklarından nereye gitseniz bir Tekel mensubu ile karşılaşmanız mümkündü. Akşam Çiftlik caddesinde, hafta sonu denizde yüzerken, merhaba müfettiş bey diyenlerle karşılaşıyordum. Çiftlik caddesi demek Balkaymak Dondurma demekti aynı zamanda. Bu arada Samsun Fuarını da unutmamak gerek. Uzun yıllar Karadeniz’in tek fuarı oldu. Tekel de burada reyon açmıştı. Bir seferinde, meşhur halkacıların standında, eşim her attığında bir sigara kazanınca, halkacı eşimin oynamasana izin vermedi. Bir kez de ben denedim. Beş halka da boşa gitmişti.
Necat Kırıkçı arkadaşımız Samsunlu olduğu için oradaki arkadaşları ile tanıştırmıştı. Teftiş süresince onlarla arkadaşlık ettik. Ekrem Karpat üstat bir başka iş için geldi bir süre kaldı. Eşimin izin süresi dolmakta olduğundan çocuklarla birlikte İstanbul’a döndüler. Zaten, Anadolu Liseleri sınav sonuçları açıklanması yaklaşmış, Bora yeni okuluna kayıt olacaktı. Bir süre sonra, Kardeşim Bora’yı Cağaloğlu Anadolu Lisesine kaydettirdiklerini bildirdi. İstanbul Erkek ile aynı programı uygulayacaklarmış, eğitim dili Almanca olacakmış dediler. Bora’nın Anadolu Lisesi kazanması ailemiz için sevindirici oldu. Eğitim ve geleceği için önemli bir basamak başarılı sonuçlanmıştı.
Samsun Yaprak Tütün İşletmesi Müdürü Ertan Pala da çalışkan, mesleğini seven birisi olarak, İşletme yönetiminde gerekli özeni gösteriyordu. Teftiş çalışmalarımı tamamlayıp İstanbul’a döndüm.
İstanbul’da kış dönemi teftişi çalışmaları için, Nakliyat Grubu teftişinde, dört müfettiş arkadaş birlikte görevlendirilmiştim. Genel Müdürlük ünitelerimizin teftişlerine yeni Genel Müdürümüz büyük önem veriyordu.
Tekel Nakliyat Grubu, taşıma kapasitesi, araç sayısı bakımından uluslar arası sıralamalarda yer alacak çapta, İrili ufaklı 700 üzerinde kamyona, binek araçlarına, deniz motorları, kosterlere sahip bir işletme idi. TCDD ile özel anlaşmalarla belirlenen hatlarda Tekel tarafından yüklenip boşaltılan özel vagonlara sahipti. Bütün bunlardan başka, idare araçlarının yeterli olmadığı durumlarda sözleşmeli ve tarifeli taşımaları organize eden bir şubesi ile İdare araçlarının onarımlarını büyük ölçüde gerçekleştiren bakım onarım atölyeleri vardı.
Türkiye çapında yedi sigara , İki kibrit , yirmi dolayında içki fabrikası, bir o kadar yaprak tütün işletmesi, tuzlalar, vergisiz satış mağazaları için, ham madde, mamul madde taşımalarını gerçekleştirirdi. Yedi yüz civarında satış ünitesine, mamulatın aşırı stok yapılmadan, her çeşit ürünü bulundurabilecek bir sistemle on yıllarca başarı ile taşımayı gerçekleştirmiş bir örnek ünitemizdir. Tahmin edileceği üzere, iştigal konumuz olan sigara ve içki tüketicileri tarafından günlük olarak satın alınan, bu nedenle de periyodik olarak temini gereken ürünlerdir. Buna rağmen, Tekel tedarik konusunda faaliyet gösterdiği dönem içinde sürekli başarılı olmuştur. Bunda Nakliyat Grubunun katkısı yüksektir.
Hatta, araçların mamulat bıraktıktan sonra dönüşlerinde boş kalmaması için, karton kutu, kasa ve sair yeniden kullanılabilir boş kapların da işletmelere ulaştırılması gerçekleştirilmiş, büyük bir tasarruf sağlamıştır.
Nakliyat Grubu teftişimiz oldukça hareketli geçti. Normal teftiş çalışmaları dışında, bazı işlerle ilgili olarak soruşturma açılması gerekti. Soruşturma kapsamına üst düzey memurların bazıları da karıştı. Sonunda çalışmalarımız tamamlanmış, 1984 yaz dönemi teftiş ünitelerimize hareket için vedalaşıp ayrılmıştık.
DEVAM EDECEK







27 Şubat 2020 Perşembe

ANILARIM - 14 / ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM



google.com

ANILARIM14- ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI 

Tokat -Tekirdağ - Edirne


Askeri yönetim, silahlı kuvvetlerin geleneği çerçevesinde kendi bilgi ve görgüsü dahilinde Ülkede huzur ve güveni temin etmek, ekonomik durumun düzelmesini sağlamak için çalışmaya başlamış, Ordunun savun gücünün etkilenmemesi bakımından, en kısa zamanda demokratik parlamenter sisteme dönülmesini amaçladığını açıklamıştı. Sivil bir hükümet kurulmuş, anayasa yapmak için Danışma Meclisi oluşturulmuştu. Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, yasama görevini de üstlenmişlerdi.
Anarşi ve terör hız kesmiş, ancak İhbar ve şikayetler başlamıştı. Tekel’de bu furyadan nasibini aldı. Teftiş Kurulu mensuplarının bile dahil olduğu soruşturmalar yapıldı. Genel Müdürlük bünyesinde, yaklaşık 40 kişinin görevleri ve görev yerleri değiştirildi. Yeni Bakanımız Cafer Tayyar Sadıklar, Merkez Bankası Başkanlığı, üniversite öğretim üyeliği yapmış deneyimli bir bürokrat olması, Tekel’in yeni yönetimden fazla olumsuz etkilenmemesini sağladı. Hızla, işletmelerin ıslahı, üretim düşüşlerinin önlenmesi çalışmalarına yönelmemiz mümkün oldu. Kurum içinden yetişmiş birisi, Niyazi Sürenkök üstadımız Genel Müdürlüğe atanmıştı. Bu herkes için iyi olmuştu.
Teftiş Kurulu olağanüstü dönemlerde alışılmış artan iş yüküne rağmen etkili ve verimli şekilde çalışmaya gayret ediyordu. Kış dönemi için İstanbul Başmüdürlüğü teftişine dört müfettiş arkadaşla birlikte başlamıştık.
Müteahhide verdiğmiz, Haznedardaki arsamızın inşaatı yavaş ilerliyordu. Müteahhit ekonomik krizi gerekçe gösteriyordu, biz noter kanalı ile uyarı yapıyorduk. Zira, Ümraniye İlkokulu kalabalık ve eğitim düzeyi, Bora’nın Anadolu Lisesi sınavlarına hazırlanmasına yeterli gelmiyordu bize.
İstanbul Tekel Başmüdürlüğü son yıllarda ikiye ayrılmıştı. Biz Rumeli Yakasını teftiş ediyorduk. Bu ünite, 36 satış Deposu, Bira Tevzi Müdürlüğü, Alkollü İçkiler Dağıtım Müdürlüğü, 3 Satış, 1 Karavan ve 1 Merkez Deposu, Büyükçekmece, Silivri, Çatalca Müdürlüklerinden oluşan bir ünitemizdi. Teftiş tarihi itibariyle on yedi bin bayisi bulunmakta, kendi sorumluluk bölgesinde fuarlara katılmakta ve çeşitli tanıtım faaliyetlerinde bulunmakta idi. Çalışmalarında, çok sayıda kamyon, kamyonet kullanmakta, satış işleri dışında, kamu adına tütün ve alkollü içki kaçakçılığı takip ve dava takip işleri olan bir ünitemizdi.
Teftiş çalışmaları yanında, depolarda meydana gelen soygun ve diğer inceleme soruşturma işlerimiz de oluyordu.
Geçmişteki kargaşa ortamından aşırı rahatsız olan toplum, yeni döneme alışmaya çalışıyordu. Herkes, yıllardır sebepsiz yere insanların birbirlerini öldürecek kadar kin ve nefretle nasıl haşır-neşir olduğunu anlamaya çalışıyordu. 1980 tarihinin huzur ve barış ortamının kurulması için bir milat olmasını diliyordu.
Terör nedeniyle yıllardır kara yolu ile tatile gelemeyen yurt dışında çalışan işçilerimiz, sınır kapılarından girmeye başlamış, vergisiz satış mağazalarında yoğunluk yaşanıyordu. Dış ve Vergisiz Satışlar Grubu mağazaların denetiminde güçlük çektiğinden bahisle Teftiş Kurulundan destek istemişti. Genel Müdür de bu talebi uygun görmüş, bazı arkadaşlarımıza mağazalarda satışların düzenli yapılmasına nezaret görevi verilmesine Müfettişler Derneği olarak karşı çıkıyor, bunun idari bir görev olduğunu savunuyorduk.
Nisan ayında yeni bir çocuk sevinci yaşamıştık. 25 Nisan 1981 tarihide bir kızım oldu. Adını Güneş verdik.
Mayıs ayına gelmiştik. Yaz dönemi programında, Tokat Başmüdürlüğü, Niksar, Turhal, Tokat Şarap Fabrikası vardı. Başmüdürlük ve Şarap Fabrikası şehir dışında, Sivas yolu üzerinde idi. Bina ve ambarları yeterliydi. Sayımları takiben teftiş çalışmalarım sürerken, Bakanlık Müfettişlerimizden Zeki Gül, bir soruşturma için geldi. Onun inceleme konuları bende de vardı. Durumu Başkanlığa ilettim, Bakanlığın inceleme yaptığı bir konuda, mükerrer iş yapılmasına gerek bulunmadığı cevabını aldım. Zeki üstatla da iyi anlaştık. Bir ay kadar birlikte çalıştık. O işlerini bitirip ayrıldı.
Çalışma saatleri dışında kenti geziyordum. Çoğu zaman, Satış Şefi Alı Çataloluk bana eşlik ediyordu. Bağlı idareler yolculuklarımda, Başmüdür ve Fabrika Müdürü de binimle geliyordu. Niksar’a giderken, bir türküden esinlenerek, bol ağaçlık olacağını düşünmüş, ağaçlar nerede diye sormuştum. İkinci kez sorunca, Fabrika Müdürü “fidanlar evlerde müfettiş bey” dedi. Bir süre sonra türkünün devamını hatırlamıştım. Biraz gülünç olmuştu ama, sormuş bulundum.
Tokat’ta bulunup, Gümenek’te Tokat Kebabı yemeden olmazdı. Temmuz ayında Ramazan başlamıştı. Seyahat şartları içinde oruç tutamıyordum. Bir gün, bakkaldan yiyecek bir şeyler almak istedim, bakkal satmadı. Lokantaya gittim. Yemek kalmadı dedi. Sonra öğrendim ki, Ramazan ayında gündüz yemek-içmek gizli yapılırmış.
Niksar’da işlerimizi yaptık. Bir eczacı tanıdığımız vardı Onu ziyaret ettim. Yakındaki tarihi kalıntıları gezip döndük. Tokat kültürü çok zengin, kalesi hala ayakta idi. Ali Paşa Hamamı hikayesi ilginçtir. Cami inşaatı sırasında bir işçi uzun süre duvara taş koymamış. ali Paşa öfkeyle adamı çağırtmış. Sebebini öğrenince, emir vermiş, önce hamam yapılacak, sonra cami bitirilecek demiş.
Sigara Fabrikası inşaatı uzun zamandır sürüyordu. Fabrika için yapılan kamulaştırmaların hemen hesi dava konusu olmuştu. Bu nedenle Başmüdürlük bünyesinde bir avukat istihdam edilmişti. Avukat Naci Yılmaz, çalışkan ve bilgili birisi idi.
Diren şaraplarının sahibi Vasfi Bey, CHP il başkanlığı yapmış birisi idi. Ziyaretine gittim. Ortak anılarımız vardı. İşletmenin şarap üretiminin, bir ara mahalli siyasetçiler tarafından engellenmek istendiğini, zorunlu olarak meyve suyu üretimine başladıkların anlattı.
Turhal Şeker Fabrikası içinde, Tekel tarafından işletilen İspirto Fabrikası vardı. Turhal ve İspirto Fabrikası denetimlerini de yaptım. Tokat –Turhal arasında demiryolu bağlantısı yoktu.
Yapılmakta olan Sigara Fabrikasının ham madde ve üretim nakliyesini de düşünerek, diğer Fabrikalarımızda olduğugibi, Fabrikayı demiryoluna bağlayacak 45 kilometrelik hat yapılması içinde Öneri Raporu yaptım. Aynı zamanda, günlük banliyö seferleri de yapılarak, köylülerin tarlalarına hızlı ve kolay gidip-gelmesinin bölge ekonomisine olumlu katkısı olacağını hesaplamıştım.
Turne dönüşü, minik kızımız büyümeye başlamış, evimizin neşesi olmuştu. Fakat Bora’nın Anadolu Liselerine hazırlanmasını düşünerek, Haznedardaki evimizin inşaatının noksanlıklarını kendimiz tamamlayıp taşınmaya karar verdik. Eşimin tayinini, Bakırköy’e yaptı Sağlık Müdürlüğü, Bora da Zuhuratbaba İlkokulu’na gidecekti. Aynı zamanda, sınavlara hazırlanması konusunda ek ders imkanları sağladık.
Kış boyunca, Vergisiz Satış Depolarında ve boğazda batık bir geminin ambarlarında kaçaktan yakalanmış yüksek miktardakı kaçak sigaraların imhasının, Kibrit Fabrikasının büyük kazanında yakılarak imha işlemine Nihat ile birlikte nezaret ettik. Bu işimiz oldukça uzun sürdü. Kibrit Fabrikasında da incelme görevlerimiz vardı. Böylece 1982 yılına ulaşmıştık.
Teftiş Kurulumuza, Bakanlık kanalıyla Sıkı Yönetim Komutanlıklarından da tahkik edilmesi için ihbar ve şikayetler geliyordu. Bunlardan birisi de Tekirdağ İçki Fabrikası üzüm alımlarında yolsuzluk iddiası idi. İhbar ve şikayetlerin bir kısmı, Müfettiş Cemal Savaşkan ve Cemalettin Demir tarafından bir önceki yıl sonuçlandırılmıştı. Fakat ihbarlar, şişe ve diğer alımlarda da yolsuzluklar bulunduğu iddiaları ile devam ediyordu.
Fabrikada Müşavir Müfettiş Fahir Şensoy bulunuyordu. İnceleme kapsamının genişlemesi üzerine, Başmüfettiş Turgut Akıncı ile birlikte Ben de soruşturma ekibine dahil edildim.
Tekirdağ Fabrikası, uzun yıllar çok ciddi ve verimli üretim yapmış, iyi yönetilen bir işletmemizdi. Bu şekilde gündeme gelmesi şaşırtıcı oldu. Bu arada, Tekirdağ Başmüdürü hakkında da ihbar ve şikayetler vardı. Başmüdür Kadir Bey, Demirel Hükümeti zamanında, Kayseri’ye atanmış, eşyasını yükleyip Kayseri’de göreve başlamak üzere iken, tayin yeri değiştirilmiş, Balıkesir’e verilmişti. Kısa bir süre Abdullah Çakmak Başmüdürlük yapmış, O da satış reyonu satışları ve personele kömür alımı aracılığı konusunda şikayetlere maruz kalmış, yapılan soruşturma sonunda emekli edilmişti. Halen görevde olan Başmüdür hakkında da personel arasında huzursuzluk yarattığı şeklindeki iddialar vardı.
Hem iddialar ağır, hem incelemeler geniş kapsamlı idi. Yoğun bir çalışma ile sonuçlandırdık. Satın alma Memuru E.Y. ve Alımlardan sorumlu Müdür Yardımcısı R.A. görevden uzaklaştırıldı. Raporları Adliyeye intikal ettirildi. Müdür R.E. da Müfettiş Raporu ile başka göreve tayin edildi. Fabrikada iş ve işlemlerin normale dönmesi için, Teftiş Kurulu Başmüfettişlerinden Ekrem Karpat üstadımız Müdür Vekili olarak görevlendirildi. Biz bir süre daha Fabrikada çalıştıktan sonra ayrıldık.
Ancak, Fabrika Müdürü tarafından yolsuzlukları ortaya çıkardıkları ve şikayet ettikleri için, asılsız gerekçelerle başka yerlere nakli istenen, Genel Müdürlük tarafından da tayinleri yapılan personelin tekrar eski grevlerine dönmelerini sağlayacak girişim konusunda yalnız kalmış ve onlar için bir şey yapamamıştım. O arkadaşlarımız uzun yıllar Tekirdağ’a dönemediler. Yolsuzlukları ortaya çıkardıkları için adeta cezalandırıldılar. Bazılarına seneler sonra geri dönme imkanı tanındı.
Bu arada zaten yaz dönemi başlamıştı. Bu yıl bölgem Marmara olduğu için, Kırklareli, Edirne bölgesinde teftiş programları almıştım. Okullar kapanınca, Bora’yı da yanıma alarak Edirne Başmüdürlüğünün teftişi için yola çıktım.
Edirne Başmüdürlüğü, Sanayi Çarşısında, Çıraklık Okulu olarak yapılmış kiralık bir binada hizmet vermekteydi. Öğle yemekleri için her gün şehir içindeki Yaprak Tütün İyşletmesine gidiyorduk. Başmüdürlük bünyesinde, Kapıkule ve Dereköy bölgesindeki vergisiz satış mağazalarının denetim ve satış organizasyonu için Kontrolörlük ihdas edilmişti. Mağazaların kontrolünde bu arkadaşlarımız büyük ölçüte etkili olmaktaydı. Ama Kapıkule giriş kapısında yolcu girişi çok ve yolcuların hemen hepsi vergisiz satış mağazasından indirimli ürün almak haklarını kullanmak istiyorlardı. Ürün yetiştirmek bir yana, para üstü bulmakta büyük sıkıntı çekiyordu memurlar. Ayrıca izdiham oluşuyordu. Kontrolör arkadaşlar Faik Bey ve Gül Ercan Hanım da ellerinden geldiği kadar yardımcı oldular, yolcuların sıraya girmesi için turnikeler yaptırıldı. Bozuk para yerine ucuz fiyatlı ürünler verildi, Belediye gezici WC yaptırarak, gümrük işlemleri için sırada ekleyenlere hizmet verdi. Yaz tatili böylece atlatıldı.
Edirne teftişinden sonra, Kırklareli Müdürlüğü teftişine başladım. Üsküp köyünde az da olsa tütün ekimi devam ediyordu. Kırklareli Yaprak Tütün işlemlerinin teftişi de programıma dahildi.
Bora, Edirne’de bisiklet binmesini öğrenirken düşüp kolunda kocam bir yara açmıştı. Bir iki gün benden sakladığı için de durumu iyi değildi. Annesi, Güneş’le uğraşmakta olduğundan Bora’yı babaannesine bıraktım. Eşim, Ümraniye Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezinde çalışmakta iken mahalleden yetişkin bir kız çocuğu bulmuş gündüzleri Güneş’in bakımında o yardımcı oluyordu. Haznedar’daki evimize gelmesine ailesi izin verdi. Hafta sonları evine izinli gidiyordu. 1982 yaz turnesi programını da bitirmiş, İstanbul’a dönmüştüm.
DEVAM EDECEK



  







25 Şubat 2020 Salı

ANILARIM 13 / ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM 13


ANILARIM 13
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM-(Teftiş)
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Adana Sigara Fabrikası olayları ve Antakya Bölgesi soruşturmaları nedeniyle uzun süren yaz dönemi çalışmaları Kasım/1979 tarihinde sona erdiğinde, Ankara’da yeni hükümet kurulmuş, Ahmet Çakmak bizim Bakanımız olmuştu. Müfettişler Derneği olarak kendisine bir ziyaret planladık. Başkanlık izni ile İstanbul’a dönüşü Ankara üzerinden yaptık.
Okullar açılmış, Bora Ümraniye İlkokuluna başlamıştı. Kış dönemi programlarımızı almıştık. İstanbul Başmüdürlüğü’nün bazı satış deposu, Karaköy, Yeşilköy Vergisiz Satış Mağazaları, Kordiplomatik Satış Deposu teftişi ile Ahmet Talay üstatla müşterek olarak Topkapı Antreposunun teftişi vardı.
Topkapı Antreposu, bilinen teftiş ünitelerinde çok farklı idi. Her şeyden önce çok büyüktü. 1974 yılında özel sektör vergisiz satış mağazalarının kapatılması sırasında, Tekel tarafından özel sektörden devir alınmıştı. Bir futbol sahasından daha büyük, iki katlı ve kapısına kadar yüzlerce çeşit yabancı içki ve sigara ile dolu olması yanında , Kapıkule’den Habur’a kadar onlarca vergisiz satış mağazasının günlük ihtiyacı için sevkiyat yapılıyor, aynı zamanda gemi ve TIR ile gümrüklenmek üzere her gün mamulat girişi yapılıyordu. Kısaca tesellüm ve sevkiyatın durdurulması olanağı yoktu. Kapıları mühürledikten sonra, Vergisiz Satışlar Şubesi yetkilileri ile bir toplantı yaptık. Antreponun işleyişi yöntemi iyice belirlendikten sonra, her gün sabah-öğle arası müfettiş nezaretinde giriş ve çıkışların yapılması, öğleden sonra, sayımların kaldığı yerden yürütülmesi konusunda anlaştık.
Antrepo sayımları oldukça uzun sürdü. Sonunda, evrakları alıp Müfettişlik odasında incelemek üzere Antrepodan ayrıldık. O yıllarda içki ve sigara gibi ürünlerin tanıtımı için reklam malzemesi olarak dağıtılması yasal eşantiyonların bulunduğu büyük bir bölme vardı. Antrepo içinde kayıtları bize ibraz edilmeyen buradaki eşyalar çok ilginçti. Fakat üstatla bunlara ilişkin kayıtların da bize verilmesi konusunda ısrarcı olmadık. Sonuçta idarenin de takdir hakkı bulunmalı diye karar verdik.
Antrepo Teftişi bitince, satış depoları ve vergisiz satış mağazaları teftişlerime başladım sırayla.
Ecevit’in bana göre, Halkın 1973 ve 1977 seçimlerinde büyük umutlarla Cumhuriyet Halk Partisine yıllar sonra göstermiş olduğu teveccühe rağmen, ara seçimlerde yenilenen milletvekilliklerini kazanamadığı için küsüp iktidarı bırakması uygun olmadı. Ülkemiz büyük bir dar boğazda idi. CHP kadrolarına ihtiyaç vardı. En önemlisi, halk bu dar boğazdan çıkılması görevini Cumhuriyet Halk Patisine vermişti.
Aslında büyük bir olağanüstü durum yoktu. OPEC , petrol fiyatlarına inanılmaz oranda büyük zamlar yapmıştı. Bu halka anlatılabilirdi. Krizden çıkılması için, CHP içindeki ve bürokrasideki kurmaylara yetki ve görev verilmesi yeterliydi.
Fakat Ecevit, Köy Kent Projelerini, Eğitimde Yeniden yapılanmayı, Köy Enstitüleri hayalini, Toprak İşleyenin Su Kullananın vaatlerini bir anda unutarak, iktidarı bırakıyor, Asrkerle işbirliğine gitmiyordu. Bana göre akıl almaz bir karardı. Ben o yıllarda, hem Partideki odasında, hem Başbakanlıkta eski bir CHP Gençlik Kolu Başkanı olarak dilim döndüğü, gücüm yettiği kadar iki kez anlatmaya çalıştım. Özellikle transfer bakanların müseşarlarının iyi seçilmesi, Bakanlık Teftiş Kurullarına aktif yetki verilmesi konusunda yazılı bir raporum da vardır.
Elbette her şey güllük gülistanlık değildi. 1950 yılında iktidarı ele geçiren, bana göre milli bir ekonomi, milli bir eğitim politikası uygulamayan batılı emperyalistlerin etkisinde kadrolar 1973 yılına kadar uyguladıkları, Türkiye’yi piyasa ekonomisine taşıma politikalarında büyük mesafe almıştı. Yeniden kontrollü ekonomiye geçişi sağlamak için sağlam ekonomi bilgisi gerekiyordu.
Elbette sıkıntılı günlerdi. İşsizlik yüzde yirmilere yaklaşmış, enflasyon yüzde ellilere yaklaşmıştı. Temel tüketim maddeleri karaborsaya düşmüştü. İşgal altındaki Anadolu’da yeni bir umut, yeniden ulusal birlik, tüm dünyanın gıpta ile baktığı yeni bir devlet kuran kadroları iş başına getirmek yerine, ekonomiyi yeniden işler hale getirmek görevi, sosyal demokrat olmayan, piyasa ekonomisinden yana bir azınlık hükümetine bırakılıyordu.
Nitekim, Demirel ekonominin başına tam yetkiyle Turgut Özal’ı getirdi. Bu kadro hiç acımadan, meşhur 24 Ocak Kararlarını yürürlüğe koydu. Türk lirası yüzde 48,6 devalüe edildi.
Kasım/1979 yılında MSP ve MHP de sorumluluktan kaçmıştı. Ekonomik durumu çok kötü gördüklerinden, Demirel’in azınlık hükümeti ile başarısız olacağına mutlak gözüyle bakıyorlardı. Demirel azınlık hükümetine güven oyu verdiler. Ancak, tersi oldu Demirel ekonomide kontrol sağladı.
1980 Yaz programlarımızı aldık. Aydın Başmüdürlüğü ve Kuşadası, Selçuk, Söke idareleri vardı.
Bu arada, Haznedardaki tek katlı bahçeli evimizin arsası için, dört daire karşılığında müteahhitle anlaşmıştık. İnşaat devam ediyordu. Taksitle bir Murat otomobil almıştım. Turneye otomobilimiz ile çıkacaktım.
Aydın Başmüdürlük hizmet binası inşaat halinde, Yaprak Tütün işletmesi ve Başmüdürlük iki ayrı kiralık binada hizmet veriyordu. Yaprak Tütün İşletmesi üst katında bir daire konuk evi olarak düzenlenmişti. İki binanın bulunduğu bölgeler, farklı siyasi grupların kontrolünde idi. Yürüyerek gitmeyecek kadar tedirgindim. Sanki,Kıbrıs'ta iki bölge halkı gibi köşe başlarında karakol olarak kullandıkları kahvehaneler vardı. Birgün sabah, otomobilin camında bir not buldum. Arka camdaki süs köpeğini çıkarmamı, yoksa otomobilimi yakacaklarını ikaz ediyorlardı. Ülkemiz ne hale gelmişti? Notun altında "birde kafasını sallıyor. " yazılıydı.
Son aylarda, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, eski Başbakanlardan Nihat Erim, MHP’li eski Bakan Gün Sazak, Maden İş Genel Başkanı Kemal Türkler, çeşitli suikastlarla öldürülmüşlerdi. Herkes tedirgin, Türkiye diken üzerinde idi.
Kasa ve ambarların sayımında bir sorun yoktu. Ancak, sigara karaborsası devam ediyordu, bunu fırsat bilen yetkili bir memurun, piyasaya usulsüz olarak ürün verdiği sigaraları, bayilere satış yapılmış gibi sahte fatura ile çıkış yapıp, bayi karını zimmetine geçirdiğini tespit etmiştim. İnceleme sonunda durumu Başkanlığa bildirip soruşturmaya başlamak zorunda kaldım.
Bundan başka önemli sorunla karşılaşmadım. Eşim ve oğlum tatil için gelmiş, İstanbul’a dönmüşlerdi. Sonbahar gelmişti. Teftiş noksanlıklarını tamamlamak, raporlarımı yazmakla meşguldüm. Bu ortamda, Ordu hükümete önlem alınması için uyarıda bulunmuş, Demirel yeni olduğunu, kendisinin muhatap alınamayacağını ileri sürerek, konuyu askıda bırakmıştı.
Bu arada, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk süresi dolduğundan ayırılmış, kendisine vekaleten TBMM kararı ile İhsan Sabri Çağlayangil’i bırakmıştı.
Meclis yeni Cumhurbaşkanı’nı seçemiyordu. Bülent Ecevit erken seçim için uğraşıyor başarılı olamıyordu. Erbakan Konya mitinginde, irtica meşalesi yakmıştı.
Bir Cumartesi günü henüz konuk evinden ayrılmamıştım. Şehir hoparlör sisteminden kimsenin sokağa çıkmaması duyurusu yapılıyordu. Jandarma Komutanlığını aradım. Telefona cevap veren asker, radyo-televizyon dinlememi söyledi.
Alt kata indim. Bekçiler ihtilal olmuş, ordu yönetime el koymuş dediler. 12 Eylül Askeri hareketi demokratik rejime ara verdiğini ilan etti. Anayasa’yı yürürlükten kaldırdı. Meclisi kapattı. Partileri, Sendikaları, Dernek ve Vakıfları kapatarak çalışmalarına son verdi. AP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı, Muhalefet partisi liderlerini 11 Eylül gecesi evinden alarak Çanakkale’de bulunan Hamzakoy’a sürgüne gönderdi. Ekim 1981’de AP kapatıldı ve mal varlıklarına el konuldu ve hazineye devredildi.
Siyasetçiler hala, ihtilalin Adalet Partisine karşı yapıldığını ileri sürmektedirler.
Teftiş raporlarımın yazımını bitirip, istanbul’a dönecektim.
Bülent ulusu hükümeti kurulmuş, Gümrük tekel Bakanı Cafer Tayyar Sadıklar olmuştu. Askeri yönetimle birlikte, anarşi durmuş fakat, her konuda büyük bir ihbar ve şikayet furyası başlamıştı.
DEVAM EDECEK



Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor ve iç mekan


ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM-(Teftiş)

gııgle.com
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Adana Sigara Fabrikası olayları ve Antakya Bölgesi soruşturmaları nedeniyle uzun süren yaz dönemi çalışmaları Kasım/1979 tarihinde sona erdiğinde, Ankara’da yeni hükümet kurulmuş, Ahmet Çakmak bizim Bakanımız olmuştu. Müfettişler Derneği olarak kendisine bir ziyaret planladık. Başkanlık izni ile İstanbul’a dönüşü Ankara üzerinden yaptık.
Okullar açılmış, Bora Ümraniye İlkokuluna başlamıştı. Kış dönemi programlarımızı almıştık. İstanbul Başmüdürlüğü’nün bazı satış deposu, Karaköy, Yeşilköy Vergisiz Satış Mağazaları, Kordiplomatik Satış Deposu teftişi ile Ahmet Talay üstatla müşterek olarak Topkapı Antreposunun teftişi vardı.
Topkapı Antreposu, bilinen teftiş ünitelerinde çok farklı idi. Her şeyden önce çok büyüktü. 1974 yılında özel sektör vergisiz satış mağazalarının kapatılması sırasında, Tekel tarafından özel sektörden devir alınmıştı. Bir futbol sahasından daha büyük, iki katlı ve kapısına kadar yüzlerce çeşit yabancı içki ve sigara ile dolu olması yanında , Kapıkule’den Habur’a kadar onlarca vergisiz satış mağazasının günlük ihtiyacı için sevkiyat yapılıyor, aynı zamanda gemi ve TIR ile gümrüklenmek üzere her gün mamulat girişi yapılıyordu. Kısaca tesellüm ve sevkiyatın durdurulması olanağı yoktu. Kapıları mühürledikten sonra, Vergisiz Satışlar Şubesi yetkilileri ile bir toplantı yaptık. Antreponun işleyişi yöntemi iyice belirlendikten sonra, her gün sabah-öğle arası müfettiş nezaretinde giriş ve çıkışların yapılması, öğleden sonra, sayımların kaldığı yerden yürütülmesi konusunda anlaştık.
Antrepo sayımları oldukça uzun sürdü. Sonunda, evrakları alıp Müfettişlik odasında incelemek üzere Antrepodan ayrıldık. O yıllarda içki ve sigara gibi ürünlerin tanıtımı için reklam malzemesi olarak dağıtılması yasal eşantiyonların bulunduğu büyük bir bölme vardı. Antrepo içinde kayıtları bize ibraz edilmeyen buradaki eşyalar çok ilginçti. Fakat üstatla bunlara ilişkin kayıtların da bize verilmesi konusunda ısrarcı olmadık. Sonuçta idarenin de takdir hakkı bulunmalı diye karar verdik.
Antrepo Teftişi bitince, satış depoları ve vergisiz satış mağazaları teftişlerime başladım sırayla.
Ecevit’in bana göre, Halkın 1973 ve 1977 seçimlerinde büyük umutlarla Cumhuriyet Halk Partisine yıllar sonra göstermiş olduğu teveccühe rağmen, ara seçimlerde yenilenen milletvekilliklerini kazanamadığı için küsüp iktidarı bırakması uygun olmadı. Ülkemiz büyük bir dar boğazda idi. CHP kadrolarına ihtiyaç vardı. En önemlisi, halk bu dar boğazdan çıkılması görevini Cumhuriyet Halk Patisine vermişti.
Aslında büyük bir olağanüstü durum yoktu. OPEC , petrol fiyatlarına inanılmaz oranda büyük zamlar yapmıştı. Bu halka anlatılabilirdi. Krizden çıkılması için, CHP içindeki ve bürokrasideki kurmaylara yetki ve görev verilmesi yeterliydi.
Fakat Ecevit, Köy Kent Projelerini, Eğitimde Yeniden yapılanmayı, Köy Enstitüleri hayalini, Toprak İşleyenin Su Kullananın vaatlerini bir anda unutarak, iktidarı bırakıyor, Asrkerle işbirliğine gitmiyordu. Bana göre akıl almaz bir karardı. Ben o yıllarda, hem Partideki odasında, hem Başbakanlıkta eski bir CHP Gençlik Kolu Başkanı olarak dilim döndüğü, gücüm yettiği kadar iki kez anlatmaya çalıştım. Özellikle transfer bakanların müseşarlarının iyi seçilmesi, Bakanlık Teftiş Kurullarına aktif yetki verilmesi konusunda yazılı bir raporum da vardır.
Elbette her şey güllük gülistanlık değildi. 1950 yılında iktidarı ele geçiren, bana göre milli bir ekonomi, milli bir eğitim politikası uygulamayan batılı emperyalistlerin etkisinde kadrolar 1973 yılına kadar uyguladıkları, Türkiye’yi piyasa ekonomisine taşıma politikalarında büyük mesafe almıştı. Yeniden kontrollü ekonomiye geçişi sağlamak için sağlam ekonomi bilgisi gerekiyordu.
Elbette sıkıntılı günlerdi. İşsizlik yüzde yirmilere yaklaşmış, enflasyon yüzde ellilere yaklaşmıştı. Temel tüketim maddeleri karaborsaya düşmüştü. İşgal altındaki Anadolu’da yeni bir umut, yeniden ulusal birlik, tüm dünyanın gıpta ile baktığı yeni bir devlet kuran kadroları iş başına getirmek yerine, ekonomiyi yeniden işler hale getirmek görevi, sosyal demokrat olmayan, piyasa ekonomisinden yana bir azınlık hükümetine bırakılıyordu.
Nitekim, Demirel ekonominin başına tam yetkiyle Turgut Özal’ı getirdi. Bu kadro hiç acımadan, meşhur 24 Ocak Kararlarını yürürlüğe koydu. Türk lirası yüzde 48,6 devalüe edildi.
Kasım/1979 yılında MSP ve MHP de sorumluluktan kaçmıştı. Ekonomik durumu çok kötü gördüklerinden, Demirel’in azınlık hükümeti ile başarısız olacağına mutlak gözüyle bakıyorlardı. Demirel azınlık hükümetine güven oyu verdiler. Ancak, tersi oldu Demirel ekonomide kontrol sağladı.
1980 Yaz programlarımızı aldık. Aydın Başmüdürlüğü ve Kuşadası, Selçuk, Söke idareleri vardı.
Bu arada, Haznedardaki tek katlı bahçeli evimizin arsası için, dört daire karşılığında müteahhitle anlaşmıştık. İnşaat devam ediyordu. Taksitle bir Murat otomobil almıştım. Turneye otomobilimiz ile çıkacaktım.
Aydın Başmüdürlük hizmet binası inşaat halinde, Yaprak Tütün işletmesi ve Başmüdürlük iki ayrı kiralık binada hizmet veriyordu. Yaprak Tütün İşletmesi üst katında bir daire konuk evi olarak düzenlenmişti. İki binanın bulunduğu bölgeler, farklı siyasi grupların kontrolünde idi. Yürüyerek gitmeyecek kadar tedirgindim. Sanki,Kıbrıs'ta iki bölge halkı gibi köşe başlarında karakol olarak kullandıkları kahvehaneler vardı. Birgün sabah, otomobilin camında bir not buldum. Arka camdaki süs köpeğini çıkarmamı, yoksa otomobilimi yakacaklarını ikaz ediyorlardı. Ülkemiz ne hale gelmişti? Notun altında "birde kafasını sallıyor. " yazılıydı.
Son aylarda, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, eski Başbakanlardan Nihat Erim, MHP’li eski Bakan Gün Sazak, Maden İş Genel Başkanı Kemal Türkler, çeşitli suikastlarla öldürülmüşlerdi. Herkes tedirgin, Türkiye diken üzerinde idi.
Kasa ve ambarların sayımında bir sorun yoktu. Ancak, sigara karaborsası devam ediyordu, bunu fırsat bilen yetkili bir memurun, piyasaya usulsüz olarak ürün verdiği sigaraları, bayilere satış yapılmış gibi sahte fatura ile çıkış yapıp, bayi karını zimmetine geçirdiğini tespit etmiştim. İnceleme sonunda durumu Başkanlığa bildirip soruşturmaya başlamak zorunda kaldım.
Bundan başka önemli sorunla karşılaşmadım. Eşim ve oğlum tatil için gelmiş, İstanbul’a dönmüşlerdi. Sonbahar gelmişti. Teftiş noksanlıklarını tamamlamak, raporlarımı yazmakla meşguldüm. Bu ortamda, Ordu hükümete önlem alınması için uyarıda bulunmuş, Demirel yeni olduğunu, kendisinin muhatap alınamayacağını ileri sürerek, konuyu askıda bırakmıştı.
Bu arada, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk süresi dolduğundan ayırılmış, kendisine vekaleten TBMM kararı ile İhsan Sabri Çağlayangil’i bırakmıştı.
Meclis yeni Cumhurbaşkanı’nı seçemiyordu. Bülent Ecevit erken seçim için uğraşıyor başarılı olamıyordu. Erbakan Konya mitinginde, irtica meşalesi yakmıştı.
Bir Cumartesi günü henüz konuk evinden ayrılmamıştım. Şehir hoparlör sisteminden kimsenin sokağa çıkmaması duyurusu yapılıyordu. Jandarma Komutanlığını aradım. Telefona cevap veren asker, radyo-televizyon dinlememi söyledi.
Alt kata indim. Bekçiler ihtilal olmuş, ordu yönetime el koymuş dediler. 12 Eylül Askeri hareketi demokratik rejime ara verdiğini ilan etti. Anayasa’yı yürürlükten kaldırdı. Meclisi kapattı. Partileri, Sendikaları, Dernek ve Vakıfları kapatarak çalışmalarına son verdi. AP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı, Muhalefet partisi liderlerini 11 Eylül gecesi evinden alarak Çanakkale’de bulunan Hamzakoy’a sürgüne gönderdi. Ekim 1981’de AP kapatıldı ve mal varlıklarına el konuldu ve hazineye devredildi.
Siyasetçiler hala, ihtilalin Adalet Partisine karşı yapıldığını ileri sürmektedirler.
Teftiş raporlarımın yazımını bitirip, istanbul’a dönecektim.
Bülent ulusu hükümeti kurulmuş, Gümrük tekel Bakanı Cafer Tayyar Sadıklar olmuştu. Askeri yönetimle birlikte, anarşi durmuş fakat, her konuda büyük bir ihbar ve şikayet furyası başlamıştı.
DEVAM EDECEK

22 Şubat 2020 Cumartesi

ANILARIM 12 -ONİKİNCİ BÖLÜM/ ŞAHABETTİN KÜÇÜKYAZICI


google.com
şahabettin küçükyazıcı


ANILARIM 12                           

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI

12- ONİKİNCİ BÖLÜM


Kısa süren Demirel Koalisyonu döneminde Sağlık Bakanlığını elinde bulunduran parti İstanbul Sağlık Müdürlüğünde geniş çaplı yer değiştirmelerde bulunmuş, eşim de Üsküdar’dan Ümraniye Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezine verilmiş, zorunlu olarak evimizi Onun işyeri yakınına taşımıştık. Türkiye 1978 yılına yeni bir hükümetle, en önemlisi yeni umutlarla girmişti. Ancak, olaylar beklendiği gibi gelişmedi. Terör hız kesmediği gibi, temel gıda maddeleri başta olmak üzere kıtlıklar ve karaborsa baş göstermişti.
Yeni Hükümet Tekel Genel Müdürünü değiştirmiş, yeni Genel Müdür, geçen dönemde yapılan partizan atamalar ve personel alımı konusunda inceleme başlatmıştı. Ben ve Nahit'e Komisyonda, Samsun, Sivas, Erzincan ve Erzurum işçi memur alımlarını inceleme görevi verilmişti. Kar-kış demeden kısa sürede bu görevi yerine getirdik.Sivas -Erzincan arasında otomobilimiz Karayolları aracıının peşinden gidebilmişti. Mart ayında yüzde otuzları aşan devalüasyon yapılmıştı.
Kıtlık ve karaborsa Tekel’i de etkilemişti. Sigara Fabrikalarında dışa bağımlı yedek parça sıkıntısı baş göstermiş, üretim talebi karşılayamaz olunca, sigara karaborsaya düşmüştü. Halbuki, 1974 Ecevit Hükümeti zamanında 7 yeni sigara fabrikası ve yaprak tütün işletmeleri temeli atılmıştı. Fakat yatırımlar gerekli kaynaklar bulunamadığından bitirilemiyordu.
Tekel Müfettişleri Derneği genel kurulu bu ortamda yapıldı. Dernek genç müfettişlerin oyları ile yeni bir yönetim belirledi.
1978 yaz programı için, Orta Anadolu teftişlerim vardı. Tepesidelik ve Yavşan Tuzlalarında inceleme yaptım. Konya Başmüdürlüğüne giderken, Otogarda taksi ararken, mahallinde insan taşımaya uygun hale getirilmiş, üç tekerlekli araçların dolmuş-taksi olarak kullanıldığını görmüş ve çok şaşırmıştım. Büyük ölçüde emek yoğun olarak işletilmekte olan Tuzla üretimi talebi karşılamıyordu. Konya’da Fakülte sınıf arkadaşım, Merkez Bankasında şef olmuştu. Evlenmiş eşi de Bankada çalışıyordu. O sırada, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu uzman yardımcısı sınavı için ilana çıkmıştı. Ben katılacaktım. Onu da ikna ettim. Ancak, sınav ertelendi. Yeniden yapılacağı tarihte de beni yaş sınırı nedeniyle sınava kabul etmediler. O kazandı ve iyi bir Denetçi olarak uzun yıllar görev yaptı. Sayıştay Başdenetçisi olarak emekli oldu.
Ankara bölgesine geldiğimde, eski arkadaşlarımı buldum. Akşamları güzel vakit geçiriyordum. Esenboğa Vergisiz Satış Mağazası teftişinde tespit ettiğim usulsüzlükler ve Ankara Başmüdürlüğünde usulsüz sigara satışı yapıldığına ilişkin ihbar ve Ankara Bira Fabrikası yönetiminin işçi ve memurlara siyasi baskı yaptığına ilişkin şikayetler nedeniyle teftiş dışında soruşturmalar da yaptım. Başmüdürlük Konuk Evinde benimle birlikte kalan Bakanlık Müsteşar Yardımcısı bir üstat ile akşamları ülke sorunları üzerine sohbetler yapmak imkanı buluyordum. Kordiplomatik Satış Mağazası Teftişinde bir sorunla karşılaşmadım.
Yaz programını bitirip İstanbul’a döndüğümde, bazı satış depolarının teftişi programı ve Cengiz Erdal ve Ekrem Kapat üstatlarla birlikte Üsküdar Yaprak Tütün İşletmeleri teftişine ortak edildim.
1978 yılı sonuna doğru ülkemiz siyasi ortamı iyice gerginleşmişti. Özellikle Aralık ayında meydana gelen Kahraman Maraş olaylarının yüzün üzerinde ölü ve yüzlerce yaralı ile sonuçlanması, sayısız ev ve işyerinin tahrip edilmesi Ülke genelinde huzursuzluk ortamı doğmasına neden olumuştu. Olayların ancak askeri önlemlerle durdurulabilmiş ve sıkı yönetim ilan edilmişti ama bir türlü huzur sağlanamıyordu. Şubat/1979 ayında Abdi İpekçi öldürüldü. Tam bir umutsuzluk içindeydik.
Üsküdar teftiş çalışmamız işbölümü çerçevesinde devam ediyordu. Herkes kendi bölümünün raporunu yazacaktı. Cengiz Bey üstadım kendi halinde bir insandı. Ekrem Bey ise örnek alınacak bir müfettiş ve iyi bir ağabeydi. Benim için hep örnek bir insan olarak kaldı. Merkez Müdürü iyi bir memurdu. İş ve işlemler düzgündü. Teftişimiz sorunsuz sona erdi.
Bora, Ümraniye İlkokulunda Ana Sınıfına devam etmeye başlamış, artık yeniden yaz turnesi havasına girmiştik. Önümüzdeki yıl Yönetmelik uyarınca Akdeniz Bölgesinde teftiş programı alacağım için, eşim ve Bora ile birlikte gitmeyi düşünüyorduk. Bu arada bizim dönemin yeterlik sınavları yapıldı. Artık, müfettiş unvanı kazanmıştık. Nahit birinci, Necat Kırıkçı ikinci Ben üçüncü olmuştum.
Mayıs ayında programlar verildi. Antalya ve Isparta bölgesi. Ve bir de yeni Müfettiş Yardımcısı. Antalya hizmet binası kiralık birkaç dükkandan oluşuyordu. Ayrıca şehir dışında stok depoları vardı. Başmüdürlük teftişinde bir müfettiş ve muavin arkadaş olduğundan, ben şehir dışında bahçeli bir ev kiraladım, eşim ve oğlumla orada kaldım. Her gün mobilet ile işe gidip-geldim. Portakal bahçeleri içinde, Lara yolunda şirin bir evdi. Yakın ilçelerin sayımlarını yapıp evraklarını merkezde inceledim. Alanya, Manavgat ve Gazipaşa ilçelerinin teftişi sırasında, eşim ve oğlum yaz tatili yapmış oldular. Bu arada müfettiş Yardımcısı Salih Yarbay’ı Antalya bölgesi teftişinden sonra, yetkili muavin olarak program almak üzere İstanbul’a yolcu ettik. Güven oyu için Bakanlık verilenlerin uygulamaları büyük tepki çekiyordu. Bu nedenle, Tekeldeki uygulamaları engellemesi için Ben Başbakan'a kadar çıkmış, fakat sonuç alamamıştım.
Terörün kasıp kavurduğu 1978-79 Türkiye'si ekonomik olarak da batma noktasındaydı. Hükümet ihracat gelirlerini bir miktar arttırmıştı ama bu ağır bunalımı önlemeye yetmedi. Döviz yokluğundan petrol alınamıyordu. Bakanlar, petrol tankerlerinin rotalarını telefonla değiştirip Türkiye'ye getirmeye çalışıyorlardı.
Yaz programım bitmiş ama, iş durumu nedeniyle ek program almıştım. Eşimi ve Bora’yı İstanbul’a bırakıp Adana’ya hareket ettim. Adana Sigara Fabrikası makinelerinin yarısından fazlası yedek parça yokluğundan çalışmıyor, ayrıca akaryakıt temininde de sorunlar yaşanıyordu. Normal 30 ton günlük üretimi beş tona kadar düşmüştü. Sıkıntı sadece petrolde, sigarada değildi. Bütün gıda maddeleri karaborsadaydı. Yağ, ilaç, ampul, tüp gaz, hatta tuvalet kağıdı için kuyruklar uzadıkça uzuyordu. Fabrika için akaryakıt siparişi Ataş’tan çıktığı andan itibaren Fabrika yönetimi tarafından izleniyordu. Bir keresinde tanker şehir içinde kayboldu. Bir binanın önünde kalorifer kazanına boşaltırken yakaladı bekçiler. Meğer bina Emniyet teşkilatına aitmiş. Bir kısmını onların ısınması için bıraktılar. Bu vesile ile Emniyet Müdürümüz ile tanışmıştık. Fabrika normal çalışma düzenine girmişti. Ben Hatay _ İskenderun teftişlerim için ayrıldım. Antakya çok şirin bir yerdi. Başmüdürlük binası kiralık bir bina olmakla birlikte Müfettişler ve eksperlerin ikametine ayrılmış bir dairesi vardı. Samandağ teftişinde deniz kenarında bir motelde kaldım. Çok değişik insanlardı. Bir gece büyük bir gürültü ile uyandım. Gece yarısı müzik çalıp oyun oynuyorlardı.
İskenderun teftişine başlamıştım. Garnizon komutanına ziyarete gittim. Komutan benden Tekel hakkında bilgiler aldı. Ertesi günü Cilvegözü sınır kapısındaki amir beni arıyordu.” Müfettiş Bey komutan liste göndermiş, yolcu beraberi fiyatından kantine içki sigara istiyor” Bölge kritik. Ortam kritik. Memura askeri oyala dedim, Koştum komutana. Aman komutanım.
Cilvegözü Vergisiz Satış Mağazası, Hassa İdaresi teftişlerini de tamamladım. Yol üzerindeki Yenişehir gölünde unutulmaz bir yemek ziyafeti çektim kendime. Bu arada, Asi Irmağı üzerinden, ipe bağlanmış varillerle akaryakıt temini ediyordu köylüler.
İskenderun sakindi. Gündüz çalışıyor, gece şehirde dolaşabiliyordum. Duvarlardaki “Çelik İş”li Faşıstler Arkadaşlarımızı öldürdüler” afişlerinden tedirgin oluyordum ama, Adana’ya göre daha sakindi. Müdürlükte bir Konuk Evi vardı. Bir gün akşam, Başkan Hamdi Bayraktar bey aradı. Sesi heyecanlı idi. Hemen Adana’ya git, Fabrika işçiler tarafından işgal edilmiş dedi. Ne yapabilirim diye sordum. Yetkilerin hüviyetinde yazıyor dedi.
Telefonu kapattım. Müfettiş odasının ortasına oturdum. Sanki, Kıbrıs’ta Bozdağ’da idim. Ama silah arkadaşlarım yoktu. Hemen araç temin edip, Adana’ya ulaştım. İki tank ve yüzlerce asker Fabrika kuşatılmıştı. Kendimi tanıtarak Birlik komutanına kadar ulaştım. Şans. Kıbrıs’taki birliğimden bir subay arkadaş.
“Tankla duvarı kırıp içeri gireceğiz, işçiler arasındaki teröristleri alacağız “dedi. Bana bir saat ver dedim. Askerlerin arasından içeri daldım. Herkes şaşkınlıkla beni izliyordu. İşçileri daha önceki direnişlerinden tanıyordum. Beni görünce sağa-sola kaçıştılar. Ustabaşıları çağırdım. Hepsiyle ayrı ayrı konuştum. Bir saat değil ama birkaç saat içinde Fabrikayı terk etmeye ikna ettim. Fabrikayı tahrip olmaktan kurtarmıştım. Ertesi günü mesai saatinde üretim başlamıştı.
Sigara Fabrikalarından sorumlu İşletme Grubu Müdürü Fahri Akın ve Yardımcısı Muzaffer Arısoy
Üstatlarım hemen ekibiyle geldi, Fabrikada bir hafta kadar kaldılar. Gerekli önlemleri aldılar. Vali Bey ve Emniyet Müdürümüz her türlü kolaylığı gösterdiler.
Teftiş Kurulu, Yetkili Muavin Ömer Umur ve iki yeni muavin Mustafa alçın, Mustafa Güler’i yardım için gönderdi.Fabrika Müdür lojmanı boş olduğu için orada kalıyorduk. Ama sürekli tedirgindik. Artık, aleni olarak gece-gündüz ayırmadan silahlı gruplar Fabrikayı tarayacak ihbarları alıyorduk.
28 Eylül 1979. İyi hatırlıyorum. Çünkü benim de doğum günüm 28 Eylül. Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul bize ziyaret için geleceğini bildirmişti. Onun için kahvaltı hazırladık. Fakat, bir emniyet görevlisi telefonla Emniyet Müdürümüz teröristler tarafından şehit edildiğini bildirdi.
Tekel, sigara dar boğazını aşmak için önlemler aldı. Bulgaristan ve Yugoslavya ile anlaşmalar sağladı. Tütün karşılığı fason sigara yaptırdı. Bu çözüm etkili oldu. Bu kez de bir süre sonra, Bulgaristan üretimi yerine, Yugoslavya üretimi aramaya başladı tüketici.
Uzan yıllar bu çözüm işe yaradı.
1978 Kurban Bayramı gelmişti. Teftiş Kurulundan hemen Zonguldk'ahareket talimatı aldım. İnceleme konusu İl Valisi ile görüşülerek öğrenilecekti. Bakan talimatıydı. Oğlum ve eşimle birlikte Zonguldak Tekel Başmüdürlüğüne gittik. Vali Beyi ziyaret ettim. Diğer Müfettiş nerede?akan iki müfettiş gönderecekti. Dedi. Vali daha sonra İstanbul Valisi olacak Nevzat Ayaz idi. Lojmanda annesi ile beraber dedim. Anlamıştı. Hemen konuya geçti. Sigara kıtlığı ve karaborsa. Bir hafta kadar kaldım. Sonuç üretim darboğazı idi .
Bütün bunlar yaşanırken, Hükümet ekonomik dar boğazları açmaya çalışıyor ancak sonuç alamıyordu. IMF borç vermiyor, bütün para kanalları kapanıyordu. Doğu ve Güney Doğu’da terör tırmanıyor, sıkı yönetimin genişlemesinden başka çare kalmıyordu. Ekim 1979 ara seçimlerinde Ecevit hiç milletvekili çıkaramaması üzerine istifa etti. Demirel azınlık hükümeti kurdu ve güven oyu aldı.
Biz de elimizdeki teftiş, inceleme ve soruşturmaları tamamlayıp İstanbul’a dönerken bölge kaderi ile baş başaydı. Aralık/1979

DEVAM EDECEK