25 Şubat 2020 Salı

ANILARIM 13 / ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM 13


ANILARIM 13
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM-(Teftiş)
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Adana Sigara Fabrikası olayları ve Antakya Bölgesi soruşturmaları nedeniyle uzun süren yaz dönemi çalışmaları Kasım/1979 tarihinde sona erdiğinde, Ankara’da yeni hükümet kurulmuş, Ahmet Çakmak bizim Bakanımız olmuştu. Müfettişler Derneği olarak kendisine bir ziyaret planladık. Başkanlık izni ile İstanbul’a dönüşü Ankara üzerinden yaptık.
Okullar açılmış, Bora Ümraniye İlkokuluna başlamıştı. Kış dönemi programlarımızı almıştık. İstanbul Başmüdürlüğü’nün bazı satış deposu, Karaköy, Yeşilköy Vergisiz Satış Mağazaları, Kordiplomatik Satış Deposu teftişi ile Ahmet Talay üstatla müşterek olarak Topkapı Antreposunun teftişi vardı.
Topkapı Antreposu, bilinen teftiş ünitelerinde çok farklı idi. Her şeyden önce çok büyüktü. 1974 yılında özel sektör vergisiz satış mağazalarının kapatılması sırasında, Tekel tarafından özel sektörden devir alınmıştı. Bir futbol sahasından daha büyük, iki katlı ve kapısına kadar yüzlerce çeşit yabancı içki ve sigara ile dolu olması yanında , Kapıkule’den Habur’a kadar onlarca vergisiz satış mağazasının günlük ihtiyacı için sevkiyat yapılıyor, aynı zamanda gemi ve TIR ile gümrüklenmek üzere her gün mamulat girişi yapılıyordu. Kısaca tesellüm ve sevkiyatın durdurulması olanağı yoktu. Kapıları mühürledikten sonra, Vergisiz Satışlar Şubesi yetkilileri ile bir toplantı yaptık. Antreponun işleyişi yöntemi iyice belirlendikten sonra, her gün sabah-öğle arası müfettiş nezaretinde giriş ve çıkışların yapılması, öğleden sonra, sayımların kaldığı yerden yürütülmesi konusunda anlaştık.
Antrepo sayımları oldukça uzun sürdü. Sonunda, evrakları alıp Müfettişlik odasında incelemek üzere Antrepodan ayrıldık. O yıllarda içki ve sigara gibi ürünlerin tanıtımı için reklam malzemesi olarak dağıtılması yasal eşantiyonların bulunduğu büyük bir bölme vardı. Antrepo içinde kayıtları bize ibraz edilmeyen buradaki eşyalar çok ilginçti. Fakat üstatla bunlara ilişkin kayıtların da bize verilmesi konusunda ısrarcı olmadık. Sonuçta idarenin de takdir hakkı bulunmalı diye karar verdik.
Antrepo Teftişi bitince, satış depoları ve vergisiz satış mağazaları teftişlerime başladım sırayla.
Ecevit’in bana göre, Halkın 1973 ve 1977 seçimlerinde büyük umutlarla Cumhuriyet Halk Partisine yıllar sonra göstermiş olduğu teveccühe rağmen, ara seçimlerde yenilenen milletvekilliklerini kazanamadığı için küsüp iktidarı bırakması uygun olmadı. Ülkemiz büyük bir dar boğazda idi. CHP kadrolarına ihtiyaç vardı. En önemlisi, halk bu dar boğazdan çıkılması görevini Cumhuriyet Halk Patisine vermişti.
Aslında büyük bir olağanüstü durum yoktu. OPEC , petrol fiyatlarına inanılmaz oranda büyük zamlar yapmıştı. Bu halka anlatılabilirdi. Krizden çıkılması için, CHP içindeki ve bürokrasideki kurmaylara yetki ve görev verilmesi yeterliydi.
Fakat Ecevit, Köy Kent Projelerini, Eğitimde Yeniden yapılanmayı, Köy Enstitüleri hayalini, Toprak İşleyenin Su Kullananın vaatlerini bir anda unutarak, iktidarı bırakıyor, Asrkerle işbirliğine gitmiyordu. Bana göre akıl almaz bir karardı. Ben o yıllarda, hem Partideki odasında, hem Başbakanlıkta eski bir CHP Gençlik Kolu Başkanı olarak dilim döndüğü, gücüm yettiği kadar iki kez anlatmaya çalıştım. Özellikle transfer bakanların müseşarlarının iyi seçilmesi, Bakanlık Teftiş Kurullarına aktif yetki verilmesi konusunda yazılı bir raporum da vardır.
Elbette her şey güllük gülistanlık değildi. 1950 yılında iktidarı ele geçiren, bana göre milli bir ekonomi, milli bir eğitim politikası uygulamayan batılı emperyalistlerin etkisinde kadrolar 1973 yılına kadar uyguladıkları, Türkiye’yi piyasa ekonomisine taşıma politikalarında büyük mesafe almıştı. Yeniden kontrollü ekonomiye geçişi sağlamak için sağlam ekonomi bilgisi gerekiyordu.
Elbette sıkıntılı günlerdi. İşsizlik yüzde yirmilere yaklaşmış, enflasyon yüzde ellilere yaklaşmıştı. Temel tüketim maddeleri karaborsaya düşmüştü. İşgal altındaki Anadolu’da yeni bir umut, yeniden ulusal birlik, tüm dünyanın gıpta ile baktığı yeni bir devlet kuran kadroları iş başına getirmek yerine, ekonomiyi yeniden işler hale getirmek görevi, sosyal demokrat olmayan, piyasa ekonomisinden yana bir azınlık hükümetine bırakılıyordu.
Nitekim, Demirel ekonominin başına tam yetkiyle Turgut Özal’ı getirdi. Bu kadro hiç acımadan, meşhur 24 Ocak Kararlarını yürürlüğe koydu. Türk lirası yüzde 48,6 devalüe edildi.
Kasım/1979 yılında MSP ve MHP de sorumluluktan kaçmıştı. Ekonomik durumu çok kötü gördüklerinden, Demirel’in azınlık hükümeti ile başarısız olacağına mutlak gözüyle bakıyorlardı. Demirel azınlık hükümetine güven oyu verdiler. Ancak, tersi oldu Demirel ekonomide kontrol sağladı.
1980 Yaz programlarımızı aldık. Aydın Başmüdürlüğü ve Kuşadası, Selçuk, Söke idareleri vardı.
Bu arada, Haznedardaki tek katlı bahçeli evimizin arsası için, dört daire karşılığında müteahhitle anlaşmıştık. İnşaat devam ediyordu. Taksitle bir Murat otomobil almıştım. Turneye otomobilimiz ile çıkacaktım.
Aydın Başmüdürlük hizmet binası inşaat halinde, Yaprak Tütün işletmesi ve Başmüdürlük iki ayrı kiralık binada hizmet veriyordu. Yaprak Tütün İşletmesi üst katında bir daire konuk evi olarak düzenlenmişti. İki binanın bulunduğu bölgeler, farklı siyasi grupların kontrolünde idi. Yürüyerek gitmeyecek kadar tedirgindim. Sanki,Kıbrıs'ta iki bölge halkı gibi köşe başlarında karakol olarak kullandıkları kahvehaneler vardı. Birgün sabah, otomobilin camında bir not buldum. Arka camdaki süs köpeğini çıkarmamı, yoksa otomobilimi yakacaklarını ikaz ediyorlardı. Ülkemiz ne hale gelmişti? Notun altında "birde kafasını sallıyor. " yazılıydı.
Son aylarda, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, eski Başbakanlardan Nihat Erim, MHP’li eski Bakan Gün Sazak, Maden İş Genel Başkanı Kemal Türkler, çeşitli suikastlarla öldürülmüşlerdi. Herkes tedirgin, Türkiye diken üzerinde idi.
Kasa ve ambarların sayımında bir sorun yoktu. Ancak, sigara karaborsası devam ediyordu, bunu fırsat bilen yetkili bir memurun, piyasaya usulsüz olarak ürün verdiği sigaraları, bayilere satış yapılmış gibi sahte fatura ile çıkış yapıp, bayi karını zimmetine geçirdiğini tespit etmiştim. İnceleme sonunda durumu Başkanlığa bildirip soruşturmaya başlamak zorunda kaldım.
Bundan başka önemli sorunla karşılaşmadım. Eşim ve oğlum tatil için gelmiş, İstanbul’a dönmüşlerdi. Sonbahar gelmişti. Teftiş noksanlıklarını tamamlamak, raporlarımı yazmakla meşguldüm. Bu ortamda, Ordu hükümete önlem alınması için uyarıda bulunmuş, Demirel yeni olduğunu, kendisinin muhatap alınamayacağını ileri sürerek, konuyu askıda bırakmıştı.
Bu arada, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk süresi dolduğundan ayırılmış, kendisine vekaleten TBMM kararı ile İhsan Sabri Çağlayangil’i bırakmıştı.
Meclis yeni Cumhurbaşkanı’nı seçemiyordu. Bülent Ecevit erken seçim için uğraşıyor başarılı olamıyordu. Erbakan Konya mitinginde, irtica meşalesi yakmıştı.
Bir Cumartesi günü henüz konuk evinden ayrılmamıştım. Şehir hoparlör sisteminden kimsenin sokağa çıkmaması duyurusu yapılıyordu. Jandarma Komutanlığını aradım. Telefona cevap veren asker, radyo-televizyon dinlememi söyledi.
Alt kata indim. Bekçiler ihtilal olmuş, ordu yönetime el koymuş dediler. 12 Eylül Askeri hareketi demokratik rejime ara verdiğini ilan etti. Anayasa’yı yürürlükten kaldırdı. Meclisi kapattı. Partileri, Sendikaları, Dernek ve Vakıfları kapatarak çalışmalarına son verdi. AP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı, Muhalefet partisi liderlerini 11 Eylül gecesi evinden alarak Çanakkale’de bulunan Hamzakoy’a sürgüne gönderdi. Ekim 1981’de AP kapatıldı ve mal varlıklarına el konuldu ve hazineye devredildi.
Siyasetçiler hala, ihtilalin Adalet Partisine karşı yapıldığını ileri sürmektedirler.
Teftiş raporlarımın yazımını bitirip, istanbul’a dönecektim.
Bülent ulusu hükümeti kurulmuş, Gümrük tekel Bakanı Cafer Tayyar Sadıklar olmuştu. Askeri yönetimle birlikte, anarşi durmuş fakat, her konuda büyük bir ihbar ve şikayet furyası başlamıştı.
DEVAM EDECEK



Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor ve iç mekan


ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM-(Teftiş)

gııgle.com
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Adana Sigara Fabrikası olayları ve Antakya Bölgesi soruşturmaları nedeniyle uzun süren yaz dönemi çalışmaları Kasım/1979 tarihinde sona erdiğinde, Ankara’da yeni hükümet kurulmuş, Ahmet Çakmak bizim Bakanımız olmuştu. Müfettişler Derneği olarak kendisine bir ziyaret planladık. Başkanlık izni ile İstanbul’a dönüşü Ankara üzerinden yaptık.
Okullar açılmış, Bora Ümraniye İlkokuluna başlamıştı. Kış dönemi programlarımızı almıştık. İstanbul Başmüdürlüğü’nün bazı satış deposu, Karaköy, Yeşilköy Vergisiz Satış Mağazaları, Kordiplomatik Satış Deposu teftişi ile Ahmet Talay üstatla müşterek olarak Topkapı Antreposunun teftişi vardı.
Topkapı Antreposu, bilinen teftiş ünitelerinde çok farklı idi. Her şeyden önce çok büyüktü. 1974 yılında özel sektör vergisiz satış mağazalarının kapatılması sırasında, Tekel tarafından özel sektörden devir alınmıştı. Bir futbol sahasından daha büyük, iki katlı ve kapısına kadar yüzlerce çeşit yabancı içki ve sigara ile dolu olması yanında , Kapıkule’den Habur’a kadar onlarca vergisiz satış mağazasının günlük ihtiyacı için sevkiyat yapılıyor, aynı zamanda gemi ve TIR ile gümrüklenmek üzere her gün mamulat girişi yapılıyordu. Kısaca tesellüm ve sevkiyatın durdurulması olanağı yoktu. Kapıları mühürledikten sonra, Vergisiz Satışlar Şubesi yetkilileri ile bir toplantı yaptık. Antreponun işleyişi yöntemi iyice belirlendikten sonra, her gün sabah-öğle arası müfettiş nezaretinde giriş ve çıkışların yapılması, öğleden sonra, sayımların kaldığı yerden yürütülmesi konusunda anlaştık.
Antrepo sayımları oldukça uzun sürdü. Sonunda, evrakları alıp Müfettişlik odasında incelemek üzere Antrepodan ayrıldık. O yıllarda içki ve sigara gibi ürünlerin tanıtımı için reklam malzemesi olarak dağıtılması yasal eşantiyonların bulunduğu büyük bir bölme vardı. Antrepo içinde kayıtları bize ibraz edilmeyen buradaki eşyalar çok ilginçti. Fakat üstatla bunlara ilişkin kayıtların da bize verilmesi konusunda ısrarcı olmadık. Sonuçta idarenin de takdir hakkı bulunmalı diye karar verdik.
Antrepo Teftişi bitince, satış depoları ve vergisiz satış mağazaları teftişlerime başladım sırayla.
Ecevit’in bana göre, Halkın 1973 ve 1977 seçimlerinde büyük umutlarla Cumhuriyet Halk Partisine yıllar sonra göstermiş olduğu teveccühe rağmen, ara seçimlerde yenilenen milletvekilliklerini kazanamadığı için küsüp iktidarı bırakması uygun olmadı. Ülkemiz büyük bir dar boğazda idi. CHP kadrolarına ihtiyaç vardı. En önemlisi, halk bu dar boğazdan çıkılması görevini Cumhuriyet Halk Patisine vermişti.
Aslında büyük bir olağanüstü durum yoktu. OPEC , petrol fiyatlarına inanılmaz oranda büyük zamlar yapmıştı. Bu halka anlatılabilirdi. Krizden çıkılması için, CHP içindeki ve bürokrasideki kurmaylara yetki ve görev verilmesi yeterliydi.
Fakat Ecevit, Köy Kent Projelerini, Eğitimde Yeniden yapılanmayı, Köy Enstitüleri hayalini, Toprak İşleyenin Su Kullananın vaatlerini bir anda unutarak, iktidarı bırakıyor, Asrkerle işbirliğine gitmiyordu. Bana göre akıl almaz bir karardı. Ben o yıllarda, hem Partideki odasında, hem Başbakanlıkta eski bir CHP Gençlik Kolu Başkanı olarak dilim döndüğü, gücüm yettiği kadar iki kez anlatmaya çalıştım. Özellikle transfer bakanların müseşarlarının iyi seçilmesi, Bakanlık Teftiş Kurullarına aktif yetki verilmesi konusunda yazılı bir raporum da vardır.
Elbette her şey güllük gülistanlık değildi. 1950 yılında iktidarı ele geçiren, bana göre milli bir ekonomi, milli bir eğitim politikası uygulamayan batılı emperyalistlerin etkisinde kadrolar 1973 yılına kadar uyguladıkları, Türkiye’yi piyasa ekonomisine taşıma politikalarında büyük mesafe almıştı. Yeniden kontrollü ekonomiye geçişi sağlamak için sağlam ekonomi bilgisi gerekiyordu.
Elbette sıkıntılı günlerdi. İşsizlik yüzde yirmilere yaklaşmış, enflasyon yüzde ellilere yaklaşmıştı. Temel tüketim maddeleri karaborsaya düşmüştü. İşgal altındaki Anadolu’da yeni bir umut, yeniden ulusal birlik, tüm dünyanın gıpta ile baktığı yeni bir devlet kuran kadroları iş başına getirmek yerine, ekonomiyi yeniden işler hale getirmek görevi, sosyal demokrat olmayan, piyasa ekonomisinden yana bir azınlık hükümetine bırakılıyordu.
Nitekim, Demirel ekonominin başına tam yetkiyle Turgut Özal’ı getirdi. Bu kadro hiç acımadan, meşhur 24 Ocak Kararlarını yürürlüğe koydu. Türk lirası yüzde 48,6 devalüe edildi.
Kasım/1979 yılında MSP ve MHP de sorumluluktan kaçmıştı. Ekonomik durumu çok kötü gördüklerinden, Demirel’in azınlık hükümeti ile başarısız olacağına mutlak gözüyle bakıyorlardı. Demirel azınlık hükümetine güven oyu verdiler. Ancak, tersi oldu Demirel ekonomide kontrol sağladı.
1980 Yaz programlarımızı aldık. Aydın Başmüdürlüğü ve Kuşadası, Selçuk, Söke idareleri vardı.
Bu arada, Haznedardaki tek katlı bahçeli evimizin arsası için, dört daire karşılığında müteahhitle anlaşmıştık. İnşaat devam ediyordu. Taksitle bir Murat otomobil almıştım. Turneye otomobilimiz ile çıkacaktım.
Aydın Başmüdürlük hizmet binası inşaat halinde, Yaprak Tütün işletmesi ve Başmüdürlük iki ayrı kiralık binada hizmet veriyordu. Yaprak Tütün İşletmesi üst katında bir daire konuk evi olarak düzenlenmişti. İki binanın bulunduğu bölgeler, farklı siyasi grupların kontrolünde idi. Yürüyerek gitmeyecek kadar tedirgindim. Sanki,Kıbrıs'ta iki bölge halkı gibi köşe başlarında karakol olarak kullandıkları kahvehaneler vardı. Birgün sabah, otomobilin camında bir not buldum. Arka camdaki süs köpeğini çıkarmamı, yoksa otomobilimi yakacaklarını ikaz ediyorlardı. Ülkemiz ne hale gelmişti? Notun altında "birde kafasını sallıyor. " yazılıydı.
Son aylarda, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, eski Başbakanlardan Nihat Erim, MHP’li eski Bakan Gün Sazak, Maden İş Genel Başkanı Kemal Türkler, çeşitli suikastlarla öldürülmüşlerdi. Herkes tedirgin, Türkiye diken üzerinde idi.
Kasa ve ambarların sayımında bir sorun yoktu. Ancak, sigara karaborsası devam ediyordu, bunu fırsat bilen yetkili bir memurun, piyasaya usulsüz olarak ürün verdiği sigaraları, bayilere satış yapılmış gibi sahte fatura ile çıkış yapıp, bayi karını zimmetine geçirdiğini tespit etmiştim. İnceleme sonunda durumu Başkanlığa bildirip soruşturmaya başlamak zorunda kaldım.
Bundan başka önemli sorunla karşılaşmadım. Eşim ve oğlum tatil için gelmiş, İstanbul’a dönmüşlerdi. Sonbahar gelmişti. Teftiş noksanlıklarını tamamlamak, raporlarımı yazmakla meşguldüm. Bu ortamda, Ordu hükümete önlem alınması için uyarıda bulunmuş, Demirel yeni olduğunu, kendisinin muhatap alınamayacağını ileri sürerek, konuyu askıda bırakmıştı.
Bu arada, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk süresi dolduğundan ayırılmış, kendisine vekaleten TBMM kararı ile İhsan Sabri Çağlayangil’i bırakmıştı.
Meclis yeni Cumhurbaşkanı’nı seçemiyordu. Bülent Ecevit erken seçim için uğraşıyor başarılı olamıyordu. Erbakan Konya mitinginde, irtica meşalesi yakmıştı.
Bir Cumartesi günü henüz konuk evinden ayrılmamıştım. Şehir hoparlör sisteminden kimsenin sokağa çıkmaması duyurusu yapılıyordu. Jandarma Komutanlığını aradım. Telefona cevap veren asker, radyo-televizyon dinlememi söyledi.
Alt kata indim. Bekçiler ihtilal olmuş, ordu yönetime el koymuş dediler. 12 Eylül Askeri hareketi demokratik rejime ara verdiğini ilan etti. Anayasa’yı yürürlükten kaldırdı. Meclisi kapattı. Partileri, Sendikaları, Dernek ve Vakıfları kapatarak çalışmalarına son verdi. AP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı, Muhalefet partisi liderlerini 11 Eylül gecesi evinden alarak Çanakkale’de bulunan Hamzakoy’a sürgüne gönderdi. Ekim 1981’de AP kapatıldı ve mal varlıklarına el konuldu ve hazineye devredildi.
Siyasetçiler hala, ihtilalin Adalet Partisine karşı yapıldığını ileri sürmektedirler.
Teftiş raporlarımın yazımını bitirip, istanbul’a dönecektim.
Bülent ulusu hükümeti kurulmuş, Gümrük tekel Bakanı Cafer Tayyar Sadıklar olmuştu. Askeri yönetimle birlikte, anarşi durmuş fakat, her konuda büyük bir ihbar ve şikayet furyası başlamıştı.
DEVAM EDECEK

22 Şubat 2020 Cumartesi

ANILARIM 12 -ONİKİNCİ BÖLÜM/ ŞAHABETTİN KÜÇÜKYAZICI


google.com
şahabettin küçükyazıcı


ANILARIM 12                           

Şahabettin KÜÇÜKYAZICI

12- ONİKİNCİ BÖLÜM


Kısa süren Demirel Koalisyonu döneminde Sağlık Bakanlığını elinde bulunduran parti İstanbul Sağlık Müdürlüğünde geniş çaplı yer değiştirmelerde bulunmuş, eşim de Üsküdar’dan Ümraniye Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezine verilmiş, zorunlu olarak evimizi Onun işyeri yakınına taşımıştık. Türkiye 1978 yılına yeni bir hükümetle, en önemlisi yeni umutlarla girmişti. Ancak, olaylar beklendiği gibi gelişmedi. Terör hız kesmediği gibi, temel gıda maddeleri başta olmak üzere kıtlıklar ve karaborsa baş göstermişti.
Yeni Hükümet Tekel Genel Müdürünü değiştirmiş, yeni Genel Müdür, geçen dönemde yapılan partizan atamalar ve personel alımı konusunda inceleme başlatmıştı. Ben ve Nahit'e Komisyonda, Samsun, Sivas, Erzincan ve Erzurum işçi memur alımlarını inceleme görevi verilmişti. Kar-kış demeden kısa sürede bu görevi yerine getirdik.Sivas -Erzincan arasında otomobilimiz Karayolları aracıının peşinden gidebilmişti. Mart ayında yüzde otuzları aşan devalüasyon yapılmıştı.
Kıtlık ve karaborsa Tekel’i de etkilemişti. Sigara Fabrikalarında dışa bağımlı yedek parça sıkıntısı baş göstermiş, üretim talebi karşılayamaz olunca, sigara karaborsaya düşmüştü. Halbuki, 1974 Ecevit Hükümeti zamanında 7 yeni sigara fabrikası ve yaprak tütün işletmeleri temeli atılmıştı. Fakat yatırımlar gerekli kaynaklar bulunamadığından bitirilemiyordu.
Tekel Müfettişleri Derneği genel kurulu bu ortamda yapıldı. Dernek genç müfettişlerin oyları ile yeni bir yönetim belirledi.
1978 yaz programı için, Orta Anadolu teftişlerim vardı. Tepesidelik ve Yavşan Tuzlalarında inceleme yaptım. Konya Başmüdürlüğüne giderken, Otogarda taksi ararken, mahallinde insan taşımaya uygun hale getirilmiş, üç tekerlekli araçların dolmuş-taksi olarak kullanıldığını görmüş ve çok şaşırmıştım. Büyük ölçüde emek yoğun olarak işletilmekte olan Tuzla üretimi talebi karşılamıyordu. Konya’da Fakülte sınıf arkadaşım, Merkez Bankasında şef olmuştu. Evlenmiş eşi de Bankada çalışıyordu. O sırada, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu uzman yardımcısı sınavı için ilana çıkmıştı. Ben katılacaktım. Onu da ikna ettim. Ancak, sınav ertelendi. Yeniden yapılacağı tarihte de beni yaş sınırı nedeniyle sınava kabul etmediler. O kazandı ve iyi bir Denetçi olarak uzun yıllar görev yaptı. Sayıştay Başdenetçisi olarak emekli oldu.
Ankara bölgesine geldiğimde, eski arkadaşlarımı buldum. Akşamları güzel vakit geçiriyordum. Esenboğa Vergisiz Satış Mağazası teftişinde tespit ettiğim usulsüzlükler ve Ankara Başmüdürlüğünde usulsüz sigara satışı yapıldığına ilişkin ihbar ve Ankara Bira Fabrikası yönetiminin işçi ve memurlara siyasi baskı yaptığına ilişkin şikayetler nedeniyle teftiş dışında soruşturmalar da yaptım. Başmüdürlük Konuk Evinde benimle birlikte kalan Bakanlık Müsteşar Yardımcısı bir üstat ile akşamları ülke sorunları üzerine sohbetler yapmak imkanı buluyordum. Kordiplomatik Satış Mağazası Teftişinde bir sorunla karşılaşmadım.
Yaz programını bitirip İstanbul’a döndüğümde, bazı satış depolarının teftişi programı ve Cengiz Erdal ve Ekrem Kapat üstatlarla birlikte Üsküdar Yaprak Tütün İşletmeleri teftişine ortak edildim.
1978 yılı sonuna doğru ülkemiz siyasi ortamı iyice gerginleşmişti. Özellikle Aralık ayında meydana gelen Kahraman Maraş olaylarının yüzün üzerinde ölü ve yüzlerce yaralı ile sonuçlanması, sayısız ev ve işyerinin tahrip edilmesi Ülke genelinde huzursuzluk ortamı doğmasına neden olumuştu. Olayların ancak askeri önlemlerle durdurulabilmiş ve sıkı yönetim ilan edilmişti ama bir türlü huzur sağlanamıyordu. Şubat/1979 ayında Abdi İpekçi öldürüldü. Tam bir umutsuzluk içindeydik.
Üsküdar teftiş çalışmamız işbölümü çerçevesinde devam ediyordu. Herkes kendi bölümünün raporunu yazacaktı. Cengiz Bey üstadım kendi halinde bir insandı. Ekrem Bey ise örnek alınacak bir müfettiş ve iyi bir ağabeydi. Benim için hep örnek bir insan olarak kaldı. Merkez Müdürü iyi bir memurdu. İş ve işlemler düzgündü. Teftişimiz sorunsuz sona erdi.
Bora, Ümraniye İlkokulunda Ana Sınıfına devam etmeye başlamış, artık yeniden yaz turnesi havasına girmiştik. Önümüzdeki yıl Yönetmelik uyarınca Akdeniz Bölgesinde teftiş programı alacağım için, eşim ve Bora ile birlikte gitmeyi düşünüyorduk. Bu arada bizim dönemin yeterlik sınavları yapıldı. Artık, müfettiş unvanı kazanmıştık. Nahit birinci, Necat Kırıkçı ikinci Ben üçüncü olmuştum.
Mayıs ayında programlar verildi. Antalya ve Isparta bölgesi. Ve bir de yeni Müfettiş Yardımcısı. Antalya hizmet binası kiralık birkaç dükkandan oluşuyordu. Ayrıca şehir dışında stok depoları vardı. Başmüdürlük teftişinde bir müfettiş ve muavin arkadaş olduğundan, ben şehir dışında bahçeli bir ev kiraladım, eşim ve oğlumla orada kaldım. Her gün mobilet ile işe gidip-geldim. Portakal bahçeleri içinde, Lara yolunda şirin bir evdi. Yakın ilçelerin sayımlarını yapıp evraklarını merkezde inceledim. Alanya, Manavgat ve Gazipaşa ilçelerinin teftişi sırasında, eşim ve oğlum yaz tatili yapmış oldular. Bu arada müfettiş Yardımcısı Salih Yarbay’ı Antalya bölgesi teftişinden sonra, yetkili muavin olarak program almak üzere İstanbul’a yolcu ettik. Güven oyu için Bakanlık verilenlerin uygulamaları büyük tepki çekiyordu. Bu nedenle, Tekeldeki uygulamaları engellemesi için Ben Başbakan'a kadar çıkmış, fakat sonuç alamamıştım.
Terörün kasıp kavurduğu 1978-79 Türkiye'si ekonomik olarak da batma noktasındaydı. Hükümet ihracat gelirlerini bir miktar arttırmıştı ama bu ağır bunalımı önlemeye yetmedi. Döviz yokluğundan petrol alınamıyordu. Bakanlar, petrol tankerlerinin rotalarını telefonla değiştirip Türkiye'ye getirmeye çalışıyorlardı.
Yaz programım bitmiş ama, iş durumu nedeniyle ek program almıştım. Eşimi ve Bora’yı İstanbul’a bırakıp Adana’ya hareket ettim. Adana Sigara Fabrikası makinelerinin yarısından fazlası yedek parça yokluğundan çalışmıyor, ayrıca akaryakıt temininde de sorunlar yaşanıyordu. Normal 30 ton günlük üretimi beş tona kadar düşmüştü. Sıkıntı sadece petrolde, sigarada değildi. Bütün gıda maddeleri karaborsadaydı. Yağ, ilaç, ampul, tüp gaz, hatta tuvalet kağıdı için kuyruklar uzadıkça uzuyordu. Fabrika için akaryakıt siparişi Ataş’tan çıktığı andan itibaren Fabrika yönetimi tarafından izleniyordu. Bir keresinde tanker şehir içinde kayboldu. Bir binanın önünde kalorifer kazanına boşaltırken yakaladı bekçiler. Meğer bina Emniyet teşkilatına aitmiş. Bir kısmını onların ısınması için bıraktılar. Bu vesile ile Emniyet Müdürümüz ile tanışmıştık. Fabrika normal çalışma düzenine girmişti. Ben Hatay _ İskenderun teftişlerim için ayrıldım. Antakya çok şirin bir yerdi. Başmüdürlük binası kiralık bir bina olmakla birlikte Müfettişler ve eksperlerin ikametine ayrılmış bir dairesi vardı. Samandağ teftişinde deniz kenarında bir motelde kaldım. Çok değişik insanlardı. Bir gece büyük bir gürültü ile uyandım. Gece yarısı müzik çalıp oyun oynuyorlardı.
İskenderun teftişine başlamıştım. Garnizon komutanına ziyarete gittim. Komutan benden Tekel hakkında bilgiler aldı. Ertesi günü Cilvegözü sınır kapısındaki amir beni arıyordu.” Müfettiş Bey komutan liste göndermiş, yolcu beraberi fiyatından kantine içki sigara istiyor” Bölge kritik. Ortam kritik. Memura askeri oyala dedim, Koştum komutana. Aman komutanım.
Cilvegözü Vergisiz Satış Mağazası, Hassa İdaresi teftişlerini de tamamladım. Yol üzerindeki Yenişehir gölünde unutulmaz bir yemek ziyafeti çektim kendime. Bu arada, Asi Irmağı üzerinden, ipe bağlanmış varillerle akaryakıt temini ediyordu köylüler.
İskenderun sakindi. Gündüz çalışıyor, gece şehirde dolaşabiliyordum. Duvarlardaki “Çelik İş”li Faşıstler Arkadaşlarımızı öldürdüler” afişlerinden tedirgin oluyordum ama, Adana’ya göre daha sakindi. Müdürlükte bir Konuk Evi vardı. Bir gün akşam, Başkan Hamdi Bayraktar bey aradı. Sesi heyecanlı idi. Hemen Adana’ya git, Fabrika işçiler tarafından işgal edilmiş dedi. Ne yapabilirim diye sordum. Yetkilerin hüviyetinde yazıyor dedi.
Telefonu kapattım. Müfettiş odasının ortasına oturdum. Sanki, Kıbrıs’ta Bozdağ’da idim. Ama silah arkadaşlarım yoktu. Hemen araç temin edip, Adana’ya ulaştım. İki tank ve yüzlerce asker Fabrika kuşatılmıştı. Kendimi tanıtarak Birlik komutanına kadar ulaştım. Şans. Kıbrıs’taki birliğimden bir subay arkadaş.
“Tankla duvarı kırıp içeri gireceğiz, işçiler arasındaki teröristleri alacağız “dedi. Bana bir saat ver dedim. Askerlerin arasından içeri daldım. Herkes şaşkınlıkla beni izliyordu. İşçileri daha önceki direnişlerinden tanıyordum. Beni görünce sağa-sola kaçıştılar. Ustabaşıları çağırdım. Hepsiyle ayrı ayrı konuştum. Bir saat değil ama birkaç saat içinde Fabrikayı terk etmeye ikna ettim. Fabrikayı tahrip olmaktan kurtarmıştım. Ertesi günü mesai saatinde üretim başlamıştı.
Sigara Fabrikalarından sorumlu İşletme Grubu Müdürü Fahri Akın ve Yardımcısı Muzaffer Arısoy
Üstatlarım hemen ekibiyle geldi, Fabrikada bir hafta kadar kaldılar. Gerekli önlemleri aldılar. Vali Bey ve Emniyet Müdürümüz her türlü kolaylığı gösterdiler.
Teftiş Kurulu, Yetkili Muavin Ömer Umur ve iki yeni muavin Mustafa alçın, Mustafa Güler’i yardım için gönderdi.Fabrika Müdür lojmanı boş olduğu için orada kalıyorduk. Ama sürekli tedirgindik. Artık, aleni olarak gece-gündüz ayırmadan silahlı gruplar Fabrikayı tarayacak ihbarları alıyorduk.
28 Eylül 1979. İyi hatırlıyorum. Çünkü benim de doğum günüm 28 Eylül. Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul bize ziyaret için geleceğini bildirmişti. Onun için kahvaltı hazırladık. Fakat, bir emniyet görevlisi telefonla Emniyet Müdürümüz teröristler tarafından şehit edildiğini bildirdi.
Tekel, sigara dar boğazını aşmak için önlemler aldı. Bulgaristan ve Yugoslavya ile anlaşmalar sağladı. Tütün karşılığı fason sigara yaptırdı. Bu çözüm etkili oldu. Bu kez de bir süre sonra, Bulgaristan üretimi yerine, Yugoslavya üretimi aramaya başladı tüketici.
Uzan yıllar bu çözüm işe yaradı.
1978 Kurban Bayramı gelmişti. Teftiş Kurulundan hemen Zonguldk'ahareket talimatı aldım. İnceleme konusu İl Valisi ile görüşülerek öğrenilecekti. Bakan talimatıydı. Oğlum ve eşimle birlikte Zonguldak Tekel Başmüdürlüğüne gittik. Vali Beyi ziyaret ettim. Diğer Müfettiş nerede?akan iki müfettiş gönderecekti. Dedi. Vali daha sonra İstanbul Valisi olacak Nevzat Ayaz idi. Lojmanda annesi ile beraber dedim. Anlamıştı. Hemen konuya geçti. Sigara kıtlığı ve karaborsa. Bir hafta kadar kaldım. Sonuç üretim darboğazı idi .
Bütün bunlar yaşanırken, Hükümet ekonomik dar boğazları açmaya çalışıyor ancak sonuç alamıyordu. IMF borç vermiyor, bütün para kanalları kapanıyordu. Doğu ve Güney Doğu’da terör tırmanıyor, sıkı yönetimin genişlemesinden başka çare kalmıyordu. Ekim 1979 ara seçimlerinde Ecevit hiç milletvekili çıkaramaması üzerine istifa etti. Demirel azınlık hükümeti kurdu ve güven oyu aldı.
Biz de elimizdeki teftiş, inceleme ve soruşturmaları tamamlayıp İstanbul’a dönerken bölge kaderi ile baş başaydı. Aralık/1979

DEVAM EDECEK






20 Şubat 2020 Perşembe

ANILARIM 11- ONBİRİNCİ BÖLÜM

yandex.com
şahabettin küçükyazıcı

ANILARIM 11
 ONBİRİNCİ BÖLÜM 
BURSA-İSTANBUL-BOZCAADA-MALATYA
Üstadımız 1976 yaz programını bitirmiş, Onunla birlikte İstanbul’a dönmüştük. Yönetmeliğimiz uyarınca, müfettişlere kış dönemi programları verilmekteydi. Müfettiş Yardımcıları birlikte çalıştıkları müfettişin programı çerçevesinde görev yapmakta olduklarından bizim program almamız söz konusu değildi. Bu tür ara dönemler, iş cetvellerimizde “mevzuat çalışması” olarak kaydedilmektedir. İstanbul’da evimize, ailemize kavuşmanın da sevinci ile birkaç gün geçirdik. Nahit ve Ben, Bursa’da uzun süredir teftişte bulunan Başmüfettiş Nejat Günbay’ın refakatında çalışmak üzere görevlendirildik. Üstat işlerin yoğunluğu nedeniyle yardımcı istemiş, başkanlık bizi göndermişti. Zaten eğitim döneminde idik. Bursa Yaprak Tütün İşletmelerinin teftişi bizim için de uygundu. Başkan Yardımcısı bize gerekli bildirimleri yaptı, üstadın izni ile hafta sonları evimize gelebileceğimiz söyledi.
Ekim/1976 Bursa’dayız. Nejat Bey üstadımızla tanıştık. İşletme Müdürü, çalışkan, işini bilen çok hareketli birisi idi. Üstadın talimatı üzerine, bize hemen Konuk Evinde yerlerimizi hazırlattı. Biz odalarımıza eşyalarımızı bırakmak üzere ayrıldığımız sırada da Müfettiş odasına, ki masa daha ilave edilmişti. Alım dönemleri dışında yoğun olarak işletme merkezlerinde çalışan tütün eksperi arkadaşlar da konuk evinde kalıyordu.
Tekel, 1976 yılında yeniden yapılandırılmış, DPT  kökenli bir Genel Müdür atanmıştı. Genel Müdür, süratle yeni departmanlar oluşturmuş, Tekel’e Kamu İktisadi Kuruluşlarına benzer yapı ve işlerlik kazandırmaya çalışıyordu. Teftiş Kurulunu da bu nedenle yönetici kaynağı olarak değerlendirmiş, bize ihtiyaç doğmuştu.
Cumhuriyetin  kuruluşundan itibaren tütün, Türkiye Ekonomisi için çok önem taşımış, tütün ekimi yeniden düzenlenmiş, ekim alanları belirlenerek üreticilere alım güvencesi veren Sözleşmeli Ekim sistemi uygulanmaya başlamış, Yeni Yasalarla, Reji Döneminde tütün ekicisine ve sigara tüketicisine uygulanan kaba ve katı kuralların da onarılmasına çalışılmıştır. Tekel Sigara Sanayi ihtiyacı ürünler ile Hazine adına ihraç maksadıyla alınmakta olan tütünlerin kayıtları ayrı ayrı tutulmakta, tütünlerin bakım ve sevk idaresi de Yaprak Tütün İşletmeleri tarafından yürütülmekte idi. Tütün İşletmeleri statüleri, çalışma koşulları özellik arz ederdi. Bursa’da Tekel  dışında, özel tütün işletmeleri de faaliyet gösteriyordu. Onlar da alım dönemlerinde, yurt dışına satmak için aldıkları tütünlerin işlemesini, bakımını yapar, ihraç ederlerdi. Tütün ekimi, dikimi, bakımı, hasadı zor bir zirai üründü. Yıl on iki ay, tütüncü 14 ay çalışır denirdi. Uzun hasat döneminde, dizilmesi, kurutulması yanında bakımı da emek ve bilgi isterdi. Tütünler iyi bakılmaz ise, beklenen değerinde satılamaz, üretici mağdur olurdu. Keza, satışından sonra işlenip, yeniden depolanmasından sigara olarak işlenmesine katar, sürekli bakım, ilaçlama, ihtimam isteyen bir üründür.
Üstat, Nahit ve Benim için teftiş konularını belirlemişti. Evraklar görevli memurlar tarafından getirildi. Çalışmaya başladık.
Akşamları üstat bizi serbest bırakıyordu. Bursa’da, Y. Tütün İşletmesinden başka, Pazarlama Başmüdürlüğümüz vardı. Başmüdür  teftiş kökenli, kısa sürede kaynaştığımız genç bir üstadımızdı. Onun varlığı bizim için iyi oldu. Mesleki konularda  bize destek oluyordu, hem de iş dışında arkadaşlık ediyorduk.
Bu arada Bursa’da çalışan iki arkadaşımı buldum. Bankacı olanı ziyaretimizde, tanıştığımız  Müdürü ile de arkadaş olduk. Bursa günlerini sevmiştik. Hafta sonlarını planladığımız gibi İstanbul’da geçiriyorduk. Bora hızla büyüyor, kardeşlerim okullarına devam ediyor, hayat geçiyordu.
Selçuk Bey üstadımdan sonra, Nejat Bey üstadımız iş disiplini, mesleki tutumu bakımından bize daha farklı gelmişti. Bursa teftişimiz bir türlü bitmek bilmiyordu. Herkes yaz turnesini bitirmiş İstanbul’da merkez teftişlerine başlamış biz hala Bursa – İstanbul arasında gidip geliyorduk. Sonunda bizde İstanbul’a döndük. Üstadın merkez çalışması için seçtiği ünite, Maltepe’de bulunan Ambalaj Fabrikası idi. Nahit Fatih’ten geliyordu. Üsküdar’da yakın sayılmazdı. Başkan yardımcımıza durumu anlattık. Fakat, üstat daha işimizin bitmediğini söylemiş. Meğer,  üstadın av tüfeğinin ruhsatı yenilenecekmiş, yivli-setli olduğu için biraz sorunluymuş. Ruhsat işi çözümlendikten sonra, bizi serbest bıraktı. Kış dönemi çalışması için bir başka Başmüfettişe, Ruhi Tek üstadımızın yanına verildim. Yine Nahit ile birlikteydik. Ruhi bey daha farklı bir kişiliğe sahipti. Resim yapar, karikatür çizer, edebiyat ve yazarlığa ilgi duyardı. İnceleme ve soruşturma konularına daha farklı yaklaşırdı.
Böylece 1977 yılı kış dönemi çalışmalarına başladık. Ruhi Bey, Tekel’in yeni yapılanması çerçevesinde Tünel’de bulunan zamanına göre modern Odakule binasında kiralanan katlarda yerleşik, İç ve Dış Satış ünitelerinde teftiş yapıyordu. Daha sonra birlikte Mecidiyeköy’de bulunan Likör Fabrikası teftişine başladık. Likör Fabrikası üretimi, konumu, işletme yapısı ile  ilginç bir işletmedir. Uzun yıllar Türkiye likör ihtiyacını karşılamış, ihracat için de üretim yapmıştır.   Ham madde alım pusulaları,   üretim prosesi, verim, ürünlerin depolanması, satış ünitelerine sevkiyatı ve tesellüm işlemleri gibi aşamaların belgeler üzerinden incelenmesi de oldukça zevkli idi.
Böylece, 1977 Baharı geldi. Her yıl olduğu gibi DİSK tarafından düzenlenen  Bahar Bayramı   törenlerin katılan 500 bine yakın emekçiye yapılan saldırı nedeniyle,  çok sayıda kişinin yaralandığı, 35 kişinin öldüğü haberleri Türkiye ve dünyada büyük yankı uyandırdı.
Teftiş Kurulunda 3 yılını dolduran bir dönemin, yeterlik sınavında, müfettiş yardımcılarından ikisi başarısız oldu. Bu çok  rastlanan bir durum değildi. Arkadaşlar, bu durumda Genel Müdürlük teşkilatında uygun görülecek bir göreve atanacaklardı.
Teftiş sürelerinin uzamasından Kurum  tedirgindi. Para ve mal hareketlerinin sık aralıklarla denetimi gerekiyordu. Bizim dönemi, yaz dönemi teftişlerinde yetkili olarak görevlendirmek planlanmıştı. İlk olarak İstanbul’a yakın ünitelerde, Başkanlığın yakın izlemesi altında iki kişilik gruplar halinde yetkili müfettiş yardımcısı olarak teftişler planlandı. Bu uygulamada,  Hikmet Doydum arkadaşımla birlikte Kırklareli’nin Vize, Pınarhisar ve Demirköy ilçelerindeki İdare Memurluklarının teftişini yapacaktık.
Vize’de İdare Tekel’in kendi malı olan bir binada hizmet veriyordu. Müfettiş lojmanı vardı. Sayımları yaptık. Kayıtlar çok düzgündü. Teftişi bitirip, Pınarhisar’a geçtik.
Pınarhisar İdaremiz, yol üzerinde kapıları kepenkle kapatılan büyük bir ambardan ibaretti. Ambar içinde bir köşede, İdare Memurunun çalışması için içinde soba da bulunan bir camlı bölme bulunmaktaydı. Biz de oradaki bir masada karşılıklı oturup çalışacaktık. Sayımların yapılmasından sonra, İdare Memurundan gece kalacağımız bir yer sorduk. Yakında otelden bahsetti. Görevliyi gönderip yer ayırttık. Akşam olunca, yatmak için gittiğimizde, yatak ve yorgan kılıflarının uzun süre kullanılmış ve yıkanmamış olduğunu gördük. Hikmet şanslıydı. Onun odası daha temizdi. Sabaha kadar hiç uyumadım. Ertesi günü, Müdür Talat Alakuş bize, Çimento Fabrikası Konuk Evinde yer buldu. Teftiş boyunca orada kaldık. Öğle yemeklerinden sonra ilçe meydanındaki çay bahçesinde dinlenir, yanından geçen Pınarhisar deresinde oynayan çocukları izlerdik.
Son yerimiz Demirköy, Trakya’nın Karadeniz sahilinde şirin bir ilçesi idi. Teftiş süresince, yakında bulunan İğneada sahilinde bir otelde kaldık.
Raporlarımız Başkanlık tarafından tetkikten sonra, idarelere gönderildi. Bizim dönemin müfettiş yardımcıları, seminerlerden, müfettiş yanında çalışma ve ikişer kişilik gruplar halende teftiş çalışmalarında başarılı görülerek, yeterlik sınavı beklenmeden, yetkili müfettiş yardımcısı unvanı ile resen görev alabileceklerdi.
Haziran/1977 yaz döneminde, diğer müfettişlerle birlikte biz de turne programlarımızı almış, Hikmet Doydum ile birlikte Bozcaada İdare Memurluğuna doğru yola çıkmıştık.
Ben, eşim ve oğlumu da birlikte götürdüm. Teftiş süresince eşim yıllık iznini kullanacak, sonra İstanbul’a dönecekti. Mesai saatleri dışında, yakında bulunan Tuzburnu veya Ayazma koylarında denize girmek fırsatı bulduk. Ayazma yolu üzerindeki, Aya Yorgi Kilisesi bahçesinde piknik yaptık. Akşamları, Liman’daki çay bahçelerinde Adalılarla birlikte müzik dinleyip çaylarımızı içtik.
Teftişin sona ermesinden sonra Eşim, Bora ile birlikte Bandırma’da bulunan annesinin yanına gitti. Biz de Hikmet ile beraber, ikinci teftiş yerimiz İvrindi’ye hareket ettik.
İvrindi teftişinden sonra, hafta sonu eşimi alıp İstanbul’a geldik. Onları bıraktım. Hikmet ‘le birlikte öteki teftiş yerlerimiz için Uçakla Malatya’ya hareket ettik.
Malatya’da ilk durağımız Akçadağ oldu. Akçadağ, Malatya’ya yakın günü birlik gidilip gelinebilen bir yerdi. Malatya Sigara Fabrikası Konuk Evinde kalacaktım. Sayımlar, incelemeler bitti. Başmüdürlükteki Müfettiş odasında Cevaplı Raporlarımızı yazdık. İkinci durak Pütürge. Pütürge’de otel yok. İdare binasına getirilen yatakları, altı bira sandığından oluşan divanlar üzerine serip yattık. Gündüzden sipariş vermezseniz, lokantada akşam yemeği bulamazdınız o tarihlerde. Hayvancılık dışında başka gelir kaynakları yoktu. İlçenin yarısının Almanya’da çalışmaya gittiği anlatılıyordu.
Ve Hekimhan’dayız. Bir dağın yamacında kurulmuş, tren yolu geçen, maden işletmesi bulunan bir İlçe. Farkı, gündüz sipariş vermeden, meyhanede akşam yemeği bulabiliyorsun. Ancak, o yıllarda sokakta ayak sesleri duyulmaya başlayan anarşi burada iş başındaydı. Geceleri bir birlerine kurşun sıkan gruplar vardı. Tekel şehir dışında Pancar İşletmesinin deposunda kiracı idi. Kalınabilecek bir oteli de vardı. İdare Gece Bekçisi gündüz de çalışıyor, sürekli izin kullanamadığından şikayet ediyordu. Malatya’ya döndüğümüzde durumu Başmüdüre ilettik. Ama çözüm bulamayacağını da anladık.
Malatya’da kaldığımız günlerde Hikmet, Eski Malatya’da bulunan evlerinde kalıyordu. Bir hata sonu Ben de Hikmetlere misafir oldum. Hatta, serinlemek için daha sonra Keban suları altında kalan Tokma çayında yüzmüştük.
Bingöl ve Tunceli’ye geçmeden, Adıyaman Yaprak Tütün İşletmesinde bir soruşturma geldi. Tütün alımlarında, çekilen kuralara uyulmadan bazı ekici tütünlerinin usulsüz olarak satın alındığı iddiası nedeniyle, on bir bin ekicinin dosyası elimizden geçmiş, onlarca ekicinin ifadesini almıştık.
Biz turnede iken, Temmuz ayında İktidar değişmiş, yeni Bakan ve Genel müdür göreve başlamıştı. Teftiş Kurulu Başkanı ve Yardımcısını başka görevlere atamışlar ve yeni Başkan  yeterlik sınavında başarılı olamayan arkadaşların sınavını yenileme kararı almıştı. Sınavı kazananların ataması yapıldığından, kaybeden  iki kişi için yeni sınav yapılmış, onların da müfettiş olarak atanmaları sağlanmıştı.
Adıyaman soruşturmasından sonra, Hikmet’le Ovacık, Mazgirt ve Nazımiye teftişlerini tamamladık. Ovacık'ta hafta sonu Munzur Çayının kaynağına, Kırk Gözelere gittik. Mazgirt’te çok zor koşullarda teftiş yaptık. Nazımiye’de Güneş’in doğuşunu seyrettik. Son olarak, Bingöl Karlıova’ya gittik. Yaşam koşulları, çalışma koşulları iyi değildi. Ancak, iyi insanlar, iyi memurlar tanıdık. Güzel anılarla ayrıldık hepsinden. Hikmet’le de ömür boyu sürecek bir dostluğumuz başlamıştı. 1977 Sonbaharı ile birlikte yaz dönemi çalışmalarımızı tamamlamış İstanbul’a dönmüştük.
İstanbul’da , yeni Başkan,  bir müfettiş yardımcısı giriş sınavı açılması kararı almıştı. Yazılı ve sözlü sınavlar yapıldı. Bu sınavın yazılı bölümünün Ankara grubunda Nahit ile birlikte gözcü görevi verilmişti. Kazananlardan belgelerini tamamlayan üç müfettiş yardımcısının ataması yapıldı. Bu arada Hükümet Gensoru ile istifa etmek zorunda kaldı. Yeni Hükümetin ömrü kısa olmuştu. 1978 yılına girerken,  Türkiye’de ilk kez gensoru ile hükümet düşürüüyordu, Bakan değişikliği bizim Kurulu da etkileyecekti. Yeni Bakan, yeni Genel Müdür ataması ve Teftiş Kurulu Başkan ataması yaptı. Yeni yönetim, ataması yapılan üç kişiyi göreve başlattı, ancak diğerleri için sınavı iptal etti.
Türkiye ve Tekel 1978 yılına bu ortamda giriyordu.
DEVAM EDECEK



 


  


16 Şubat 2020 Pazar

ANILARIM 10 / TEFTİŞ -ONUNLCU BÖLÜM


Şahabettin Küçükyazıcı
google.com

HATIRLAD 
ANILARAM 10 
 ONUNCU BÖLÜM
TEFTİŞ ANILARI (1)
BİTLİS TEKEL TEFTİŞİ
Van Hava Alanına indiğimiz andan başlayarak, üstadımız Başmüfettiş Selçuk Erdem, seminerde anlattığı, bir teftişe nasıl başlanılacağını uygulamalı olarak anlatmaya başladı. Van – Bitlis yolu boyunca kasa ve ambarların nasıl mühürleneceği, kıymetli evrakın nasıl sayıma tabi tutulacağı konusunu bıkmadan anlattı.
Otomobil, Bitlis Tekel Başmüdürlüğü önünde durduğunda doğru Başmüdür odasına gitmekle birlikte merdivenleri çıkarken, kasanın yerini, ambarların girişini kestirmeye çalışıyordum. Kısa süren tanışma faslından sonra, mühürlü kağıtlarımızı hazırladık, kasa ve ambarları mühürleme zabıtlarımızı düzenledik.
Kısa bir aradan sonra ikinci fasıl, sayımların başlaması. Kasa, mamul ambarlar, kaçak eşya ambarları, zabıtlar imzalar.
Akşama doğru sayımlar bitirilmiş, zabıtlar düzenlenmişti. Bu arada, üstadımız odaya iki masa daha getirtmiş, üçümüzün aynı odada çalışabileceği ortam hazırlamıştı.
Bitlis ilimizde, Satış Pazarlama ünitelerimiz yanında, bir de Tütün Fabrikası bulunmakta ve Tekel Konuk Evi bu Fabrika Müdürlüğü bünyesinde idi. Fabrika Müdürü ziyaretinden bitince, bir saat sonra salonda buluşmak üzere odalarımıza yerleştik.
Doğu Anadolu üzerine çok yazı ve romanlar okumuştum. Son yıllarda Kuzey Irak bölgesindeki Barzani olayları, kısmen bize yansımaları basında ve kamu oyunda yer alıyordu. Öğrencilik yıllarımızda, özellikle 68 işgali olaylarında bazı öğrenci gruplarının kendi aralarında Kürtçe konuşmaya çalıştıklarına, çarşı-pazar esnafı arasında ve bazı işçi gruplarında da Kürt kökenli olmak şeklinde ayırımlara tanık olmuştum. Son zamanlarda da Türkiye’deki etnik gruplar kışkırtılmaktaydı. Şimdi bunu yerinde gözlemleme olanağı bulacaktım.
Bitlis bir dere kenarında kurulmuştu. Yüksek dağlar arasındaydı. Tütün Fabrikası da bu dağlardan birisin zirvesinde inşa edilmişti. Bazı karlı kış dönemlerinde tütünlerin istasyona kızakla taşındığını okumuştum. Konuk Evinin ikinci katındaki odamın penceresinden şehri seyre dalmıştın, Rahmetli Nahit, üstadı bekletmeyelim diye daldı odaya. Birlikte alt kata indik. Bekçi çoktan çayları hazırlamıştı. Salonda çaylarımızı içerken, Selçuk Bey üstadım, yeni kuralı açıkladı. “Bir fon kurulacak, bunu kıdemsiz idare edecek, para bittikçe toplayacak, bütün masraflar bu fondan karşılanacak”
Nöbetçi şoför bizi şehre götürmek için hazırdı. Fakat yürüyerek inmeyi tercih ettik. Şehirde üç lokanta vardı gidilebilecek. Birisini seçtik. Üstadımız, teftişi çabuk bitirebilmek için geceleri de çalışmak gerektiğini söyledi. Gün böylece sona erdi.
Tekel, Osmanlı döneminden süregelen çoğu yabancılar tarafından kurulmuş ve idare edilmiş şirketlerin Cumhuriyet döneminde kamulaştırılmasıyla kurulmuş olması nedeniyle, kayıtların tutulması, denetlenmesi konusunda aşırı merkeziyetçi bir sisteme sahipti. Tüm gelir ve giderleri maliye tarafından denetime tabi olup, Sayıştay Denetçileri tarafından çok sıkı bir teftişe tabi tutulurdu. Bu açıdan bakıldığında Tekel Müfettişleri, daha çok satışlar üzerinde yoğunlaşmıştı. Üretici kuruluşlar, Alkol ve Alkollü İçki Fabrikaları, Sigara Fabrikaları, Tuz işletmeleri ve Kibrit Fabrikalarından YOLLAMA adı verilen belgelerle mamulatı sevk derlerdi. Bu gönderilen ürünlerin, satış ünitelerinde teslim alınmasından, satışına ve bedellerinin Merkeze iletilmek üzere bankaya teslimine kadar tarama usulüyle denetlenmesi Tekel Teftişin sorumluluğu idi. İnanılmaz titiz ve çapraz incelemeye dayalı bir kayıt sistemi vardı. İnceleme ve soruşturma dışında, harcamaların teftişinde Sayıştay Raporlarına itibar edilirdi.
Nahit ile aynı dönemlerde üniversitede okumuştuk. O Hukuk Fakültesi mezunu ve avukatlık stajını tamamlamış, kamuda müfettiş olmayı tercih etmişti. Başka bir ortak yönümüzde, CHP Gençlik Kollarından yetişmiştik. Aynı dönemde Ben Bakırköy, O da Fatih Gençlik Kolu Başkanlığı yapmıştı. Ortak yönlerimiz fazla idi. Bütün meslek yaşamımız boyunca iyi anlaştık. Ancak, aramızdan çok erken ayrıldı. İşiklar içinde yatsın.
Salona indiğimizde Üstadın erkenden kalkıp gittiğini öğrendik. Müfettiş Yardımcısı için kötü bir durum. Üstat bekletilmez. Üstattan önce yatılmaz, sonra kalkılmazdı. Çekine çekine Başmüdürlüğe gittik. Çoktan puantajlarına başlamış, Bize vereceği işleri masalarımız üzerine bırakmıştı. Geç kaldık özür dileriz falan sözlerini dinlemedi bile. Böyle şeyleri fazla önemsemeyen, özgüveni yüksek, bir amirden çok iyi bir dosttu. Hep öyle kaldı bizim için. Cennett bir köşede tavlasını oynuyordur şimdi.
Yaprak Tütün İşletmeleri, pek çok yerde ayrı işletme ve teftiş ünitesidir. Bitlis’te o tarihte Başeksperlik, Başmüdürlüğe bağlı idi. Destekleme ürünü teftişimizi de burada yapacaktık.
Bitlis teftişi benim için iyi bir başlangıç oldu. Daha önce memur olarak çalıştığım için kısa sürede uyum sağladım. Ancak, İstanbul’a yeni taşınmıştım. Babamı yakında kaybetmiştim. Kardeşlerim henüz okullarını bitirmemişti. Annem, Beyazıt’taki evimizden Bahçelievler’e taşınmak istiyordu. Kısaca İstanbul’da bir sorunlar yumağı bırakmıştım. Ve Bitlis’te İstanbul ile haberleşmek için olanak mektup idi. Telefonla konuşmak mümkün olsa bile, bizim istediğimiz zamanda değil, PTT uygun gördüğü zaman mümkün olabiliyordu.
Yoğun çalışma temposu ile bir ayı geride bırakıyorduk. Şehir Lokantasının dolabında fare gördüğüm için, Katık Restoran’a gitmeye başlamıştık. Kahvaltı işini konukevinde hallediyorduk. Bir süre sonra Katık’tan usandık yeniden Şehir Lokantasına döndük.
Bir gün Üstadı İstanbul’a çağırdılar.
Bize yokluğunda yapacağımız işleri tarif etti ve ayrıldı. Ben bir yerde okumuştum, Van gölünde yüzenlerin saçları sararıyor diye. Üstat gider gitmez ilk hafta sonu Nahit’le Tatvan’a gidip Van gölünde yüzdük. Pazartesi sabahı Başmüdür odamıza geldi. “Müfettiş Beyler sizi de götüreceğim, bugün fuar açılışı var” dedi. Ogüne kadar gündeme gelmemişti. Her yıl, Doğu Anadolu Fuarı kurulur, Tekel’de Stand açarmış. Çaresiz, protokol kapsamında katıldık. Kaymakam, Belediye Başkanı, Askeri yetkililer tören bitti. Biz biraz daha kalalım dedik.
Bölgesel kamu kuruluşlarının standları ve birkaç özel Çadır Stand. Bir çığırtkan bağırıyor ,"gel vatandaş gel". Bakalım dedik Nahit’le bizde bilet alıp girdik. Çocukluğumda Kargı Panayırında da olurdu, peri kızı çıkacak! Cinler, ortasından kesilen sandıktaki kadın! Yılanlar, kaplumbağalar türlü hayvanlar..! Ve gösteri bitti. Biz de öğleye Bitlis’e geri gelip, çalışmaya başladık.
Üstadın işleri uzadı, biz teftişin sonuna geliyorduk. Nahit’in sırtındaki sivilce gittikçe büyüdü. Devlet Hastanesinde doğru dürüst doktor yoktu. Benim aklıma Yavuz’un şir-i pençesi geldi aklıma. Nahit’e söylemedim ama korkuyordum. Cephede daha kötü şartlarda kurşun yaraları görmüştüm. Bu yarayı jiletle açıp temizleyelim geçer dedim. O da bana güvendi. Bol oksijenli su, tentürdiyot ve terramicin krem hazır edip işi giriştim. Önce, bol miktarda kaynar su hazırladık. Fabrika’nın askerliğini sıhhiye onbaşı olarak yapmış, sağlık görevlisinin de yardımıyla yarayı açtık, içini güzel temizledik. Akşama doğru Nahit rahatlamıştı. Gelince Üstada anlattık. Öfkesinden kıpkırmızı oldu. Ama yapacağı bir şey yoktu. Gelirken, Van bölgesinde tuzlalarda iki soruşturma ile gelmişti.
Bitlis Başmüdürlüğü Cevaplı Raporlarımızı (Teftiş Layihası) teslim ettik. İlk Teftiş Raporumuza, ilk Müfettiş Yardımcısı imzalarımızı atmıştık.
Arada Muş Müdürlüğü’nde Üstadın bir incelemesi vardı. vardı. Bitlis –Muş yolculuğunu otobüsle yapmıştık.
Yol boyunca yükselen büyük ot yığınları görüyordum. Ama diğer yapıların ev veya ahır olduğu konusunda karar vermekte zorlanıyordum. Muş’a ulaştığımızda, modern Valilik ve diğer kamu binalarını görebildik. Öğretmen Okulu ve Tekel o yılların önemli kuruluşları idi.
Muş Müdürlüğünde işimiz fazla sürmedi. Buradan Van’a hareket ettik. Van Başmüdürlüğündeki soruşturmaların tamamlanmasından sonra, İstanbul’a dönecek, birkaç gün kaldıktan sonra, 1976 Yaz Programımızın ikinci bölümü olan İzmir’e gidecektik.
Üstadımız için Van soruşturmaları da kolay idi. Ancak, O bizim de soruşturma usulleri konusunda uygulamayı görmemizi istiyordu. Birisi için Bana , diğerini Nahit’e sorumluluk vererek yürüttü. Van’da üç gün kaldık. Soruşturma raporlarını da mahallinde yazdıktan 1976 Ağustos ayında yeniden İstanbul’a döndük.

1976 Yaz Turnesi devam./İZMİR'E HAREKET
Tekel Teftiş Kurulu çalışma koşulları, o yıllarda bir yönerge ile belirlenmişti ve titizlikle uygulanırdı. Daha sonra bu konuda daha ileri bir adımla Yönetmelik hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Turne çalışma koşulları dikkate alınarak, Doğu-Güneydoğu yöresinde sırası olan müfettişlerin, çalışma sürelerinin yarısının Ege Bölgesinde tamamlanması amacıyla program dağıtımında, Bitlis-Muş teftişi yanında, Selçuk Erdem üstadımıza, İzmir Bölgesinden de Bayındır, Torbalı, Bornova, Cumaovası  İdare Memurluklarının teftişi verilmişti.
İstanbul’da bir hafta kadar iş cetvellerimizin düzenlenmesi, noksan genelge-mevzuat temini gibi konularla zaman geçirildikten sonra, İzmir’e hareket edildi. Bu arada bizim dönem Müfettiş Yardımcılarından  arkadaşımız İsmail Alkış da, üstadımıza üçüncü müfettiş yardımcısı olarak verilmişti. Aslında bu görevlendirmede,  İsmail arkadaşımızın birlikte çalıştığı Müfettiş ile iyi anlaşamadığını söylemesi üzerine , Nahit arkadaşımızın ricası etkili oldu.
Tekel Genel Müdürlüğü’nün izmir’de  çok sayıda işletmeleri vardı.   Başmüdürlük dışında, Sigara Fabrikası, Yaprak Tütün İşletmeleri, Şarap Fabrikası, Çamaltı Tuz İşletmeleri başlıcaları idi. Bunlardan, İzmir Başmüdürü Firuzan Sungur ile İzmir Sigara Fabrikası Müdürü Ercüment Yalçınöz, müfettiş iken yönetim kadrolarına geçmiş üstatlarımızdı. Erçüment Bey ayrıca, Selçuk Bey üstadımızın dönem arkadaşı olduğu için biz Hava alanından doğruca İzmir Şarap Fabrikasına gittik.  Üstadın ailesi İzmirli  olduğu için konuk evi sorunu yoktu. İsmail’de Ödemiş’e gidip-gelecekti. Nahit ve Bana da İzmir Yaprak Tütün İşletmeleri konuk evlerinden Salhane’de yer temin edilmişti.
Ertesi gün sabah çalışmasına, İzmir Başmüdürlüğü Müfettişlik odasında başladık. Üstat, erkeden gelmişti. Sonra birlikte Başmüdür ziyaret edildi. Tanışma fasılları bittikten sonra, Üstat, binek aracına hazırlattı, doğruca Bayındır. Sayımlar, zabıtlar, yerinde yapılabilecek incelemeler, kalan evrakı Merkezde incelemek üzere yanımızda getirdik. Aynı şekilde Torbalı teftişini de tamamladık. Cumaovası Memurluğu sayımına başladığımızda, mevcutların kayıtlarla uyuşmadığı görülmekte idi. Sorumlu Memur, “boşuna yorulmayın altmış üç bin liralık çay açığım var” dedi. Daha bir ciddiyetle sayım tekrar edildi. Noksanlık zapta bağlandı. Teftiş ile birlikte soruşturmaya da başlandığı Başkanlığa bildirildi. Böylece, müfettiş yardımcıları olarak zimmet soruşturması da yapmış olacaktık.
İzmir bölgesi teftişimiz çok iyi geçti. Fuar zamanıydı. Hafta sonu deniz olanağı vardı. İzmir akşamları bir ayrı güzeldi. Bir ara eşim ve oğlum da geldiler. Onları bıraktım döndüm. İzmir’de yerleşik akrabalarımızı ziyaret imkanı bulduk. Sonunda İzmir teftişleri de bitti.
Müfettişler, bir yere hareket etmeden önce, merkezde iseler yazıyla, taşrada iseler şifreli bir telgrafla durumu Başkanlığa mutlaka haber vermek zorundadır. Aynı şekilde teftiş veya inceleme yerinde işlerinin bitimine yakın, hareket tarihini Başkanlığa bildirirler. Üstat, bir telgrafla dördümüz adına durumu Başkanlığa bildirdi. Olur şeklinde kısa bir cevap geldi.  Ve 1976 yaz turnesi  çalışmalarını bitiren üstadımızla birlikte İstanbul’a döndük.
DEVAM EDECEK









13 Şubat 2020 Perşembe

ANILARIM 9 ı/ DOKOZUNCU BÖLÜM

google.com

ANILARIM 9
Şahabettin Küçükyazıcı
 DOKUZUNC BÖLÜM
TEFTİŞE DOĞRU
Askerlik sonrası, Kayseri’den Ankara’ya taşındık. Esim, Ankara Doğumevinde yeni görevine başladı. Türkiye Elektrik Kurumu Genel Müdürlüğü Ticaret Dairesi Başkanlığında  Gümrük Servisinde, 5 kişi idik. Göreve başlarken, Bir  yıldan  fazla çalıştım burada. TEK,  yurt dışından çok fazla makime ve yapılan yedek parça ithalatı olan bir kuruluştu. Burada gümrükleme işlerini yapan  bir şubede çalıştım. Asıl amacım, bir teftiş kurulunda sınav kazanmaktı. Fırsat buldukça müfettişlik sınavları için ders çalışıyordum. İlanları takip ediyor, kariyer diye nitelendirdiğimiz kurulların sınav ilanları takip ediyordum. İki sınav geride kalmıştı. Başarılı olamamıştım.Bu arada, genel olarak sınavlara katılma kabul edilme yaş sınırına yaklaşıyordum. Siyasette ise, Demirel Başbakanlığında Milli Cephe Hükümeti iş başındaydı.
Bir yandan da sınavlara katılma kabul edilme yaş sınırına yaklaşıyordum. Tekel Genel Müdürlüğü, Türk Bayrağının dalgalandığı her yerde ünitesi bulunan, işletmeleriyle diğer üniteleriyle  güçlü, dev bir kamu kuruluşu, Teftiş kurulu da  beğenilen, kariyer  bir kuruldu. Ankara’da da yazılı sınav yapıyorlardı.
Bu arada, 1976 yılının başında Babamın hastaneye yattığını öğrendim. Yanımda Türkiye Elektrik Kurumundan arkadaşlarım vardı. Güner, Hale, Faika, Nihal. Hastanede Babamın yanında olmak istiyordum. Sınav günü yaklaşmıştı. Babam, kendisinin iyi olduğunu Hastanede  rahat bakılabilirim diye yatırıldığını söyledi telefonda. Fakat çok geçmeden Kardeşim, Babamızı kaybettiğimizi bildirdi. 18.Şubat .1976 . Hemen İstanbul’a  hareket ettim. Ertesi günü Babamı toprağa verdik. Topkapı Mezarlığından Beyazıt’taki evimize gelirken yaşamım iki kat daha ağırlaşmıştı. Ama, hemen Ankara'ya dönüp Tekel Teftiş sınavlarına katıldım.
1976 yılı kışı çok sertti Ankara’da. Ankara  Bira Fabrikası yemekhanesi soğuk mu soğuk.  Sınav Kurulu ise hepsinden soğuk. Büyük bir ciddiyet içinde sorular soruldu, kağıtlar teslim alındı, Heyet İstanbul’a gitti. Müfettişlik sınavlarına hazırlık döneminde çalıştığım TEK, hayatımda önemli yer tutan bir Kuruluştur. İnanılmaz dostluklar, güzel arkadaşlıklar yaşadım. Hepsini özlemle anıyorum.
Nihayet  sınavı kazandığımı, sözlü sınavın Mayıs ayında İstanbul’da yapılacağını bildiren yazı geldi. Bu arada, Beni, kendisinin Tekel Müfettişi olduğunu söyleyen bir kişi telefonla, Ankara Tekel Başmüdürlüğüne davet etti. Orada, yazılı sınavda da gördüğüm, Ahmet Hamdi arkadaşımızı da gördüm.  Tekel Teftiş Kurulu’nun, yazılı sınavı kazananlar hakkında, yaşadıkları bölgelerde aile ve sosyal  durumlarını  yakından tanımak için çalışma yaptığını öğrendik. Son olarak bizimle mülakat yapan kişi, daha sonra çok seveceğim, anılarımda  saygın bir ağabey olarak yer alan  Başmüfettiş Ekrem Karpat Beydi.
Sözlü sınav için istenen belgeler vardı. Onları o tarihlerde sağlık sorunları nedeniyle İstanbul’a taşınmış olan Annem aracılığıyla, Bankalar Caddesi No: 48 Karaköy İstanbul adresine ulaştırdım. Burada Başkan Yardımcısı görevini yürüten Rahmetli Selçuk Erdem üstadım, Annemin anlattığına göre, birkaç kez yaşımı hesapladıktan ve parmak hesabıyla da doğruladıktan sonra evraklarımı teslim almıştı.
Sonunda, Karaköy’de halen İstanbul Valiliği Dernekler İl Müdürlüğüne hizmet veren, tarihi binanın 3. Katında, toplantı odası etrafında, büyük bir ciddiyetle oturan sınav heyetinin karşısındayım.
Ertesi günü listeler asıldı. Ve özlediğim gibi artık Müfettiş Yardımcısı olarak iş hayatıma devam edecektim.
O yıllarda, Tekel Genel Müdürlüğü yeni bir yapılanmada içinde olduğundan, Teftiş Kurulu yönetim kadrolarına verdiği destek nedeniyle, müfettiş gereksinimi fazla ve yeni muavinlerin hemen işe başlaması gerekiyordu. Sınavı kazanan müfettiş yardımcılarının atamaları yapılmış, Memur olduğum için çalıştığım Kurumdan nakil işlemleri nedeniyle  benimki bekliyordu. Bir yandan bizim için düzenlenen Seminer başlamıştı.  Selçuk Bey üstadım, atama yapılmasa da seminere katılabileceğimi söyledi. Her gün seminerden sonra , Unkapanı’nda bulunan Genel Müdürlük Personel Dairesi Başkanlığına gidiyor, atamamı izliyordum. Sonunda benim atamamda Bakan onayından geldi.
Seminer esas itibariyle, bir uyum kursu idi.  Müfettişlerin, giyim kuşamlarına dikkat etmeleri, çantaları dışında yük taşımamaya özen göstermeleri gibi konularda bilgilendiriliyorduk.  Cumhuriyetin ilk yıllarında maliye  müfettişlerinin, Ankara – İstanbul tren yolculuğunda fötr şapkalarını çıkarmadan yolculuk ettiklerine kadar pek çok örnek dinledik.
Hem kurumla ilgili her türlü mevzuatı bilmek, her türlü evrakı tanımak, hem de memur ve işçilerle senli-benli olmamak zorundaydık. Turnelerde otelde veya  sayıları az olan konuk evlerinde kalacaktık. Müfettişlerin mümkün olduğu kadar kalabalık yerlerde bulunması pek istenmezdi. Kenan Evren askeri yönetimi döneminde, tüm kamu müfettiş ve denetçilerinin sıradan otellerde kalmasını yasaklarmış, gerektiğinde Orduevlerinde kalmaları için genelge çıkarılmıştı.
Devlet Personel rejimi, kamu muhasebe ve maliyesi yanında, Kurum içi genelge ve talimatları da çık iyi bilmemiz için, her yeni kanun ve genelge mutlaka müfettişlere ulaştırılırdı. Tekel, kurumsal yapısı bakımından, tütün, tuz, alkol, alkollü içkiler, kibrit üretim ve satışı, bunların ham maddelerinin temini için uygulanan vesikalı alım sistemleri gibi çok geniş bir mevzuat bilgisi gerektiriyordu. Pek tabii olarak, ithalat ve ihracat konularına da ilgisiz kalamazdınız. Ayrıca, aynı Bakanlık bünyesinde olduğumuz için, Gümrük İdaresi bulunmayan pek çok yerde Tekel , gümrük işlerine de bakıyordu ve haliyle Tekel  Müfettişleri, yakalanan kaçak eşya, terkedilen motorlu araç gibi işlemlerin denetiminden de sorumluydu.
Müfettiş, teftişin yanı sıra, bütün kamuda olduğu gibi,  inceleme soruşturma görevleri üstlenir, gerektiğinde araştırma ve inceleme gibi  kritik görevler de üstlenir. Buna karşılık Tekel Teftiş Kurulu her müfettişini, sırayla bilgi ve görgülerini artırmak üzere yurt dışına gönderiyordu. Bu da bir tercih nedeniydi.
Nerdeyse bir müfettişin mütemmim cüzü gibi, olmazsa olmazımız kabul edilen daktilo ve çanta demirbaşlarımız teslim edildi. Hatta, raporlarımızı yazacağımız kağıtlarımız bile özel başlıklı idi. Mühür, kıskaç ve çeklerimiz ve şifremiz özeldir. Şifremiz, gerektiğinde, Başkanlıkla haberleşmemizde gizliliği sağlamak içindir. Telgraf bile çeksek, şifre anahtarı olmadan anlaşılamazdı. Çeklerimiz çok özeldi. Seminerde Selçuk Erdem Üstadım, üzerine basa basa bu çeklerle tüm Tekel İdarelerinin veznelerinden, dilediğimiz zamanda dilediğimiz kadar parayı çekebileceğimizi söylemişti. Yıllar sonra bu uygulamanın İngiliz Yargıçları için yapıldığını öğrenmiştim. Bizim çeklerin, limiti yoktu. Yolluk, maaş, ikramiye tutarlarımızı kendimiz hesaplar, rakamı yazar imzalar vezneye gönderirdik. Son anına kadar Tekel Müfettişleri ödemeleri bu şekilde yapıldı ve son ana kadar hiçbir Tekel Müfettişi bu çekleri kötüye kullanmadı. İkinci olarak Mühür ve Kıskaç yine çok özeldi. Her müfettişin tanımlı numarasını içeren Mühürlerimizle, yazışmaları, raporları, önemli gizli postalarımızı mutlaka, numarası okunacak şekilde mühürlerdik.  Kasa ve ambarların mühürlenmesinde, yine kırmızı mumla bu mührümüzü  kullanır,  ancak, mumla mühür altına alınması mümkün olmayan hallerde de kurşun ve tel yardımıyla Kıskaç kullanılırdı.
Bir aylık yoğun bir Seminer çalışması arkasından, bizlerin yetişme döneminde  birlikte çalışacakları Müfettişler de belirlendi. Rahmetli Nahit Dilben ve Ben, o yıl Başkan Yardımcılığı görevini bırakacak, rahmetli Başmüfettiş Selçuk Erdem ile birlikte turneye çıkacaktık. Tekel Teftiş Kurulunun adil bir teftiş programı dağıtım sistemi vardı. Bu çerçevede üstadımın sırası Doğu – Batı olduğu için, yaz turnesi programında Bitlis, Muş devamında ise İzmir ve ilçeleri vardı. Başmüfettiş Hamdi Bayraktar Yardımcılık görevine getirilmişti
İstanbul’daki evimiz kirada olduğundan, Üsküdar’da bulduğumuz bir eve taşınmıştım. Eşim Üsküdar Ana ve Çocuk Sağlığında çalışacak, Bora’da yakında bir yuvaya devam edecekti. Ben ilk teftiş turnesi için  uçakla Van’a oradan Bitlis’e doğru yola çıkıyordum.
DEVAM EDECEEK


Bitlis-Van