20 Şubat 2020 Perşembe

ANILARIM 11- ONBİRİNCİ BÖLÜM

yandex.com
şahabettin küçükyazıcı

ANILARIM 11
 ONBİRİNCİ BÖLÜM 
BURSA-İSTANBUL-BOZCAADA-MALATYA
Üstadımız 1976 yaz programını bitirmiş, Onunla birlikte İstanbul’a dönmüştük. Yönetmeliğimiz uyarınca, müfettişlere kış dönemi programları verilmekteydi. Müfettiş Yardımcıları birlikte çalıştıkları müfettişin programı çerçevesinde görev yapmakta olduklarından bizim program almamız söz konusu değildi. Bu tür ara dönemler, iş cetvellerimizde “mevzuat çalışması” olarak kaydedilmektedir. İstanbul’da evimize, ailemize kavuşmanın da sevinci ile birkaç gün geçirdik. Nahit ve Ben, Bursa’da uzun süredir teftişte bulunan Başmüfettiş Nejat Günbay’ın refakatında çalışmak üzere görevlendirildik. Üstat işlerin yoğunluğu nedeniyle yardımcı istemiş, başkanlık bizi göndermişti. Zaten eğitim döneminde idik. Bursa Yaprak Tütün İşletmelerinin teftişi bizim için de uygundu. Başkan Yardımcısı bize gerekli bildirimleri yaptı, üstadın izni ile hafta sonları evimize gelebileceğimiz söyledi.
Ekim/1976 Bursa’dayız. Nejat Bey üstadımızla tanıştık. İşletme Müdürü, çalışkan, işini bilen çok hareketli birisi idi. Üstadın talimatı üzerine, bize hemen Konuk Evinde yerlerimizi hazırlattı. Biz odalarımıza eşyalarımızı bırakmak üzere ayrıldığımız sırada da Müfettiş odasına, ki masa daha ilave edilmişti. Alım dönemleri dışında yoğun olarak işletme merkezlerinde çalışan tütün eksperi arkadaşlar da konuk evinde kalıyordu.
Tekel, 1976 yılında yeniden yapılandırılmış, DPT  kökenli bir Genel Müdür atanmıştı. Genel Müdür, süratle yeni departmanlar oluşturmuş, Tekel’e Kamu İktisadi Kuruluşlarına benzer yapı ve işlerlik kazandırmaya çalışıyordu. Teftiş Kurulunu da bu nedenle yönetici kaynağı olarak değerlendirmiş, bize ihtiyaç doğmuştu.
Cumhuriyetin  kuruluşundan itibaren tütün, Türkiye Ekonomisi için çok önem taşımış, tütün ekimi yeniden düzenlenmiş, ekim alanları belirlenerek üreticilere alım güvencesi veren Sözleşmeli Ekim sistemi uygulanmaya başlamış, Yeni Yasalarla, Reji Döneminde tütün ekicisine ve sigara tüketicisine uygulanan kaba ve katı kuralların da onarılmasına çalışılmıştır. Tekel Sigara Sanayi ihtiyacı ürünler ile Hazine adına ihraç maksadıyla alınmakta olan tütünlerin kayıtları ayrı ayrı tutulmakta, tütünlerin bakım ve sevk idaresi de Yaprak Tütün İşletmeleri tarafından yürütülmekte idi. Tütün İşletmeleri statüleri, çalışma koşulları özellik arz ederdi. Bursa’da Tekel  dışında, özel tütün işletmeleri de faaliyet gösteriyordu. Onlar da alım dönemlerinde, yurt dışına satmak için aldıkları tütünlerin işlemesini, bakımını yapar, ihraç ederlerdi. Tütün ekimi, dikimi, bakımı, hasadı zor bir zirai üründü. Yıl on iki ay, tütüncü 14 ay çalışır denirdi. Uzun hasat döneminde, dizilmesi, kurutulması yanında bakımı da emek ve bilgi isterdi. Tütünler iyi bakılmaz ise, beklenen değerinde satılamaz, üretici mağdur olurdu. Keza, satışından sonra işlenip, yeniden depolanmasından sigara olarak işlenmesine katar, sürekli bakım, ilaçlama, ihtimam isteyen bir üründür.
Üstat, Nahit ve Benim için teftiş konularını belirlemişti. Evraklar görevli memurlar tarafından getirildi. Çalışmaya başladık.
Akşamları üstat bizi serbest bırakıyordu. Bursa’da, Y. Tütün İşletmesinden başka, Pazarlama Başmüdürlüğümüz vardı. Başmüdür  teftiş kökenli, kısa sürede kaynaştığımız genç bir üstadımızdı. Onun varlığı bizim için iyi oldu. Mesleki konularda  bize destek oluyordu, hem de iş dışında arkadaşlık ediyorduk.
Bu arada Bursa’da çalışan iki arkadaşımı buldum. Bankacı olanı ziyaretimizde, tanıştığımız  Müdürü ile de arkadaş olduk. Bursa günlerini sevmiştik. Hafta sonlarını planladığımız gibi İstanbul’da geçiriyorduk. Bora hızla büyüyor, kardeşlerim okullarına devam ediyor, hayat geçiyordu.
Selçuk Bey üstadımdan sonra, Nejat Bey üstadımız iş disiplini, mesleki tutumu bakımından bize daha farklı gelmişti. Bursa teftişimiz bir türlü bitmek bilmiyordu. Herkes yaz turnesini bitirmiş İstanbul’da merkez teftişlerine başlamış biz hala Bursa – İstanbul arasında gidip geliyorduk. Sonunda bizde İstanbul’a döndük. Üstadın merkez çalışması için seçtiği ünite, Maltepe’de bulunan Ambalaj Fabrikası idi. Nahit Fatih’ten geliyordu. Üsküdar’da yakın sayılmazdı. Başkan yardımcımıza durumu anlattık. Fakat, üstat daha işimizin bitmediğini söylemiş. Meğer,  üstadın av tüfeğinin ruhsatı yenilenecekmiş, yivli-setli olduğu için biraz sorunluymuş. Ruhsat işi çözümlendikten sonra, bizi serbest bıraktı. Kış dönemi çalışması için bir başka Başmüfettişe, Ruhi Tek üstadımızın yanına verildim. Yine Nahit ile birlikteydik. Ruhi bey daha farklı bir kişiliğe sahipti. Resim yapar, karikatür çizer, edebiyat ve yazarlığa ilgi duyardı. İnceleme ve soruşturma konularına daha farklı yaklaşırdı.
Böylece 1977 yılı kış dönemi çalışmalarına başladık. Ruhi Bey, Tekel’in yeni yapılanması çerçevesinde Tünel’de bulunan zamanına göre modern Odakule binasında kiralanan katlarda yerleşik, İç ve Dış Satış ünitelerinde teftiş yapıyordu. Daha sonra birlikte Mecidiyeköy’de bulunan Likör Fabrikası teftişine başladık. Likör Fabrikası üretimi, konumu, işletme yapısı ile  ilginç bir işletmedir. Uzun yıllar Türkiye likör ihtiyacını karşılamış, ihracat için de üretim yapmıştır.   Ham madde alım pusulaları,   üretim prosesi, verim, ürünlerin depolanması, satış ünitelerine sevkiyatı ve tesellüm işlemleri gibi aşamaların belgeler üzerinden incelenmesi de oldukça zevkli idi.
Böylece, 1977 Baharı geldi. Her yıl olduğu gibi DİSK tarafından düzenlenen  Bahar Bayramı   törenlerin katılan 500 bine yakın emekçiye yapılan saldırı nedeniyle,  çok sayıda kişinin yaralandığı, 35 kişinin öldüğü haberleri Türkiye ve dünyada büyük yankı uyandırdı.
Teftiş Kurulunda 3 yılını dolduran bir dönemin, yeterlik sınavında, müfettiş yardımcılarından ikisi başarısız oldu. Bu çok  rastlanan bir durum değildi. Arkadaşlar, bu durumda Genel Müdürlük teşkilatında uygun görülecek bir göreve atanacaklardı.
Teftiş sürelerinin uzamasından Kurum  tedirgindi. Para ve mal hareketlerinin sık aralıklarla denetimi gerekiyordu. Bizim dönemi, yaz dönemi teftişlerinde yetkili olarak görevlendirmek planlanmıştı. İlk olarak İstanbul’a yakın ünitelerde, Başkanlığın yakın izlemesi altında iki kişilik gruplar halinde yetkili müfettiş yardımcısı olarak teftişler planlandı. Bu uygulamada,  Hikmet Doydum arkadaşımla birlikte Kırklareli’nin Vize, Pınarhisar ve Demirköy ilçelerindeki İdare Memurluklarının teftişini yapacaktık.
Vize’de İdare Tekel’in kendi malı olan bir binada hizmet veriyordu. Müfettiş lojmanı vardı. Sayımları yaptık. Kayıtlar çok düzgündü. Teftişi bitirip, Pınarhisar’a geçtik.
Pınarhisar İdaremiz, yol üzerinde kapıları kepenkle kapatılan büyük bir ambardan ibaretti. Ambar içinde bir köşede, İdare Memurunun çalışması için içinde soba da bulunan bir camlı bölme bulunmaktaydı. Biz de oradaki bir masada karşılıklı oturup çalışacaktık. Sayımların yapılmasından sonra, İdare Memurundan gece kalacağımız bir yer sorduk. Yakında otelden bahsetti. Görevliyi gönderip yer ayırttık. Akşam olunca, yatmak için gittiğimizde, yatak ve yorgan kılıflarının uzun süre kullanılmış ve yıkanmamış olduğunu gördük. Hikmet şanslıydı. Onun odası daha temizdi. Sabaha kadar hiç uyumadım. Ertesi günü, Müdür Talat Alakuş bize, Çimento Fabrikası Konuk Evinde yer buldu. Teftiş boyunca orada kaldık. Öğle yemeklerinden sonra ilçe meydanındaki çay bahçesinde dinlenir, yanından geçen Pınarhisar deresinde oynayan çocukları izlerdik.
Son yerimiz Demirköy, Trakya’nın Karadeniz sahilinde şirin bir ilçesi idi. Teftiş süresince, yakında bulunan İğneada sahilinde bir otelde kaldık.
Raporlarımız Başkanlık tarafından tetkikten sonra, idarelere gönderildi. Bizim dönemin müfettiş yardımcıları, seminerlerden, müfettiş yanında çalışma ve ikişer kişilik gruplar halende teftiş çalışmalarında başarılı görülerek, yeterlik sınavı beklenmeden, yetkili müfettiş yardımcısı unvanı ile resen görev alabileceklerdi.
Haziran/1977 yaz döneminde, diğer müfettişlerle birlikte biz de turne programlarımızı almış, Hikmet Doydum ile birlikte Bozcaada İdare Memurluğuna doğru yola çıkmıştık.
Ben, eşim ve oğlumu da birlikte götürdüm. Teftiş süresince eşim yıllık iznini kullanacak, sonra İstanbul’a dönecekti. Mesai saatleri dışında, yakında bulunan Tuzburnu veya Ayazma koylarında denize girmek fırsatı bulduk. Ayazma yolu üzerindeki, Aya Yorgi Kilisesi bahçesinde piknik yaptık. Akşamları, Liman’daki çay bahçelerinde Adalılarla birlikte müzik dinleyip çaylarımızı içtik.
Teftişin sona ermesinden sonra Eşim, Bora ile birlikte Bandırma’da bulunan annesinin yanına gitti. Biz de Hikmet ile beraber, ikinci teftiş yerimiz İvrindi’ye hareket ettik.
İvrindi teftişinden sonra, hafta sonu eşimi alıp İstanbul’a geldik. Onları bıraktım. Hikmet ‘le birlikte öteki teftiş yerlerimiz için Uçakla Malatya’ya hareket ettik.
Malatya’da ilk durağımız Akçadağ oldu. Akçadağ, Malatya’ya yakın günü birlik gidilip gelinebilen bir yerdi. Malatya Sigara Fabrikası Konuk Evinde kalacaktım. Sayımlar, incelemeler bitti. Başmüdürlükteki Müfettiş odasında Cevaplı Raporlarımızı yazdık. İkinci durak Pütürge. Pütürge’de otel yok. İdare binasına getirilen yatakları, altı bira sandığından oluşan divanlar üzerine serip yattık. Gündüzden sipariş vermezseniz, lokantada akşam yemeği bulamazdınız o tarihlerde. Hayvancılık dışında başka gelir kaynakları yoktu. İlçenin yarısının Almanya’da çalışmaya gittiği anlatılıyordu.
Ve Hekimhan’dayız. Bir dağın yamacında kurulmuş, tren yolu geçen, maden işletmesi bulunan bir İlçe. Farkı, gündüz sipariş vermeden, meyhanede akşam yemeği bulabiliyorsun. Ancak, o yıllarda sokakta ayak sesleri duyulmaya başlayan anarşi burada iş başındaydı. Geceleri bir birlerine kurşun sıkan gruplar vardı. Tekel şehir dışında Pancar İşletmesinin deposunda kiracı idi. Kalınabilecek bir oteli de vardı. İdare Gece Bekçisi gündüz de çalışıyor, sürekli izin kullanamadığından şikayet ediyordu. Malatya’ya döndüğümüzde durumu Başmüdüre ilettik. Ama çözüm bulamayacağını da anladık.
Malatya’da kaldığımız günlerde Hikmet, Eski Malatya’da bulunan evlerinde kalıyordu. Bir hata sonu Ben de Hikmetlere misafir oldum. Hatta, serinlemek için daha sonra Keban suları altında kalan Tokma çayında yüzmüştük.
Bingöl ve Tunceli’ye geçmeden, Adıyaman Yaprak Tütün İşletmesinde bir soruşturma geldi. Tütün alımlarında, çekilen kuralara uyulmadan bazı ekici tütünlerinin usulsüz olarak satın alındığı iddiası nedeniyle, on bir bin ekicinin dosyası elimizden geçmiş, onlarca ekicinin ifadesini almıştık.
Biz turnede iken, Temmuz ayında İktidar değişmiş, yeni Bakan ve Genel müdür göreve başlamıştı. Teftiş Kurulu Başkanı ve Yardımcısını başka görevlere atamışlar ve yeni Başkan  yeterlik sınavında başarılı olamayan arkadaşların sınavını yenileme kararı almıştı. Sınavı kazananların ataması yapıldığından, kaybeden  iki kişi için yeni sınav yapılmış, onların da müfettiş olarak atanmaları sağlanmıştı.
Adıyaman soruşturmasından sonra, Hikmet’le Ovacık, Mazgirt ve Nazımiye teftişlerini tamamladık. Ovacık'ta hafta sonu Munzur Çayının kaynağına, Kırk Gözelere gittik. Mazgirt’te çok zor koşullarda teftiş yaptık. Nazımiye’de Güneş’in doğuşunu seyrettik. Son olarak, Bingöl Karlıova’ya gittik. Yaşam koşulları, çalışma koşulları iyi değildi. Ancak, iyi insanlar, iyi memurlar tanıdık. Güzel anılarla ayrıldık hepsinden. Hikmet’le de ömür boyu sürecek bir dostluğumuz başlamıştı. 1977 Sonbaharı ile birlikte yaz dönemi çalışmalarımızı tamamlamış İstanbul’a dönmüştük.
İstanbul’da , yeni Başkan,  bir müfettiş yardımcısı giriş sınavı açılması kararı almıştı. Yazılı ve sözlü sınavlar yapıldı. Bu sınavın yazılı bölümünün Ankara grubunda Nahit ile birlikte gözcü görevi verilmişti. Kazananlardan belgelerini tamamlayan üç müfettiş yardımcısının ataması yapıldı. Bu arada Hükümet Gensoru ile istifa etmek zorunda kaldı. Yeni Hükümetin ömrü kısa olmuştu. 1978 yılına girerken,  Türkiye’de ilk kez gensoru ile hükümet düşürüüyordu, Bakan değişikliği bizim Kurulu da etkileyecekti. Yeni Bakan, yeni Genel Müdür ataması ve Teftiş Kurulu Başkan ataması yaptı. Yeni yönetim, ataması yapılan üç kişiyi göreve başlattı, ancak diğerleri için sınavı iptal etti.
Türkiye ve Tekel 1978 yılına bu ortamda giriyordu.
DEVAM EDECEK



 


  


16 Şubat 2020 Pazar

ANILARIM 10 / TEFTİŞ -ONUNLCU BÖLÜM


Şahabettin Küçükyazıcı
google.com

HATIRLAD 
ANILARAM 10 
 ONUNCU BÖLÜM
TEFTİŞ ANILARI (1)
BİTLİS TEKEL TEFTİŞİ
Van Hava Alanına indiğimiz andan başlayarak, üstadımız Başmüfettiş Selçuk Erdem, seminerde anlattığı, bir teftişe nasıl başlanılacağını uygulamalı olarak anlatmaya başladı. Van – Bitlis yolu boyunca kasa ve ambarların nasıl mühürleneceği, kıymetli evrakın nasıl sayıma tabi tutulacağı konusunu bıkmadan anlattı.
Otomobil, Bitlis Tekel Başmüdürlüğü önünde durduğunda doğru Başmüdür odasına gitmekle birlikte merdivenleri çıkarken, kasanın yerini, ambarların girişini kestirmeye çalışıyordum. Kısa süren tanışma faslından sonra, mühürlü kağıtlarımızı hazırladık, kasa ve ambarları mühürleme zabıtlarımızı düzenledik.
Kısa bir aradan sonra ikinci fasıl, sayımların başlaması. Kasa, mamul ambarlar, kaçak eşya ambarları, zabıtlar imzalar.
Akşama doğru sayımlar bitirilmiş, zabıtlar düzenlenmişti. Bu arada, üstadımız odaya iki masa daha getirtmiş, üçümüzün aynı odada çalışabileceği ortam hazırlamıştı.
Bitlis ilimizde, Satış Pazarlama ünitelerimiz yanında, bir de Tütün Fabrikası bulunmakta ve Tekel Konuk Evi bu Fabrika Müdürlüğü bünyesinde idi. Fabrika Müdürü ziyaretinden bitince, bir saat sonra salonda buluşmak üzere odalarımıza yerleştik.
Doğu Anadolu üzerine çok yazı ve romanlar okumuştum. Son yıllarda Kuzey Irak bölgesindeki Barzani olayları, kısmen bize yansımaları basında ve kamu oyunda yer alıyordu. Öğrencilik yıllarımızda, özellikle 68 işgali olaylarında bazı öğrenci gruplarının kendi aralarında Kürtçe konuşmaya çalıştıklarına, çarşı-pazar esnafı arasında ve bazı işçi gruplarında da Kürt kökenli olmak şeklinde ayırımlara tanık olmuştum. Son zamanlarda da Türkiye’deki etnik gruplar kışkırtılmaktaydı. Şimdi bunu yerinde gözlemleme olanağı bulacaktım.
Bitlis bir dere kenarında kurulmuştu. Yüksek dağlar arasındaydı. Tütün Fabrikası da bu dağlardan birisin zirvesinde inşa edilmişti. Bazı karlı kış dönemlerinde tütünlerin istasyona kızakla taşındığını okumuştum. Konuk Evinin ikinci katındaki odamın penceresinden şehri seyre dalmıştın, Rahmetli Nahit, üstadı bekletmeyelim diye daldı odaya. Birlikte alt kata indik. Bekçi çoktan çayları hazırlamıştı. Salonda çaylarımızı içerken, Selçuk Bey üstadım, yeni kuralı açıkladı. “Bir fon kurulacak, bunu kıdemsiz idare edecek, para bittikçe toplayacak, bütün masraflar bu fondan karşılanacak”
Nöbetçi şoför bizi şehre götürmek için hazırdı. Fakat yürüyerek inmeyi tercih ettik. Şehirde üç lokanta vardı gidilebilecek. Birisini seçtik. Üstadımız, teftişi çabuk bitirebilmek için geceleri de çalışmak gerektiğini söyledi. Gün böylece sona erdi.
Tekel, Osmanlı döneminden süregelen çoğu yabancılar tarafından kurulmuş ve idare edilmiş şirketlerin Cumhuriyet döneminde kamulaştırılmasıyla kurulmuş olması nedeniyle, kayıtların tutulması, denetlenmesi konusunda aşırı merkeziyetçi bir sisteme sahipti. Tüm gelir ve giderleri maliye tarafından denetime tabi olup, Sayıştay Denetçileri tarafından çok sıkı bir teftişe tabi tutulurdu. Bu açıdan bakıldığında Tekel Müfettişleri, daha çok satışlar üzerinde yoğunlaşmıştı. Üretici kuruluşlar, Alkol ve Alkollü İçki Fabrikaları, Sigara Fabrikaları, Tuz işletmeleri ve Kibrit Fabrikalarından YOLLAMA adı verilen belgelerle mamulatı sevk derlerdi. Bu gönderilen ürünlerin, satış ünitelerinde teslim alınmasından, satışına ve bedellerinin Merkeze iletilmek üzere bankaya teslimine kadar tarama usulüyle denetlenmesi Tekel Teftişin sorumluluğu idi. İnanılmaz titiz ve çapraz incelemeye dayalı bir kayıt sistemi vardı. İnceleme ve soruşturma dışında, harcamaların teftişinde Sayıştay Raporlarına itibar edilirdi.
Nahit ile aynı dönemlerde üniversitede okumuştuk. O Hukuk Fakültesi mezunu ve avukatlık stajını tamamlamış, kamuda müfettiş olmayı tercih etmişti. Başka bir ortak yönümüzde, CHP Gençlik Kollarından yetişmiştik. Aynı dönemde Ben Bakırköy, O da Fatih Gençlik Kolu Başkanlığı yapmıştı. Ortak yönlerimiz fazla idi. Bütün meslek yaşamımız boyunca iyi anlaştık. Ancak, aramızdan çok erken ayrıldı. İşiklar içinde yatsın.
Salona indiğimizde Üstadın erkenden kalkıp gittiğini öğrendik. Müfettiş Yardımcısı için kötü bir durum. Üstat bekletilmez. Üstattan önce yatılmaz, sonra kalkılmazdı. Çekine çekine Başmüdürlüğe gittik. Çoktan puantajlarına başlamış, Bize vereceği işleri masalarımız üzerine bırakmıştı. Geç kaldık özür dileriz falan sözlerini dinlemedi bile. Böyle şeyleri fazla önemsemeyen, özgüveni yüksek, bir amirden çok iyi bir dosttu. Hep öyle kaldı bizim için. Cennett bir köşede tavlasını oynuyordur şimdi.
Yaprak Tütün İşletmeleri, pek çok yerde ayrı işletme ve teftiş ünitesidir. Bitlis’te o tarihte Başeksperlik, Başmüdürlüğe bağlı idi. Destekleme ürünü teftişimizi de burada yapacaktık.
Bitlis teftişi benim için iyi bir başlangıç oldu. Daha önce memur olarak çalıştığım için kısa sürede uyum sağladım. Ancak, İstanbul’a yeni taşınmıştım. Babamı yakında kaybetmiştim. Kardeşlerim henüz okullarını bitirmemişti. Annem, Beyazıt’taki evimizden Bahçelievler’e taşınmak istiyordu. Kısaca İstanbul’da bir sorunlar yumağı bırakmıştım. Ve Bitlis’te İstanbul ile haberleşmek için olanak mektup idi. Telefonla konuşmak mümkün olsa bile, bizim istediğimiz zamanda değil, PTT uygun gördüğü zaman mümkün olabiliyordu.
Yoğun çalışma temposu ile bir ayı geride bırakıyorduk. Şehir Lokantasının dolabında fare gördüğüm için, Katık Restoran’a gitmeye başlamıştık. Kahvaltı işini konukevinde hallediyorduk. Bir süre sonra Katık’tan usandık yeniden Şehir Lokantasına döndük.
Bir gün Üstadı İstanbul’a çağırdılar.
Bize yokluğunda yapacağımız işleri tarif etti ve ayrıldı. Ben bir yerde okumuştum, Van gölünde yüzenlerin saçları sararıyor diye. Üstat gider gitmez ilk hafta sonu Nahit’le Tatvan’a gidip Van gölünde yüzdük. Pazartesi sabahı Başmüdür odamıza geldi. “Müfettiş Beyler sizi de götüreceğim, bugün fuar açılışı var” dedi. Ogüne kadar gündeme gelmemişti. Her yıl, Doğu Anadolu Fuarı kurulur, Tekel’de Stand açarmış. Çaresiz, protokol kapsamında katıldık. Kaymakam, Belediye Başkanı, Askeri yetkililer tören bitti. Biz biraz daha kalalım dedik.
Bölgesel kamu kuruluşlarının standları ve birkaç özel Çadır Stand. Bir çığırtkan bağırıyor ,"gel vatandaş gel". Bakalım dedik Nahit’le bizde bilet alıp girdik. Çocukluğumda Kargı Panayırında da olurdu, peri kızı çıkacak! Cinler, ortasından kesilen sandıktaki kadın! Yılanlar, kaplumbağalar türlü hayvanlar..! Ve gösteri bitti. Biz de öğleye Bitlis’e geri gelip, çalışmaya başladık.
Üstadın işleri uzadı, biz teftişin sonuna geliyorduk. Nahit’in sırtındaki sivilce gittikçe büyüdü. Devlet Hastanesinde doğru dürüst doktor yoktu. Benim aklıma Yavuz’un şir-i pençesi geldi aklıma. Nahit’e söylemedim ama korkuyordum. Cephede daha kötü şartlarda kurşun yaraları görmüştüm. Bu yarayı jiletle açıp temizleyelim geçer dedim. O da bana güvendi. Bol oksijenli su, tentürdiyot ve terramicin krem hazır edip işi giriştim. Önce, bol miktarda kaynar su hazırladık. Fabrika’nın askerliğini sıhhiye onbaşı olarak yapmış, sağlık görevlisinin de yardımıyla yarayı açtık, içini güzel temizledik. Akşama doğru Nahit rahatlamıştı. Gelince Üstada anlattık. Öfkesinden kıpkırmızı oldu. Ama yapacağı bir şey yoktu. Gelirken, Van bölgesinde tuzlalarda iki soruşturma ile gelmişti.
Bitlis Başmüdürlüğü Cevaplı Raporlarımızı (Teftiş Layihası) teslim ettik. İlk Teftiş Raporumuza, ilk Müfettiş Yardımcısı imzalarımızı atmıştık.
Arada Muş Müdürlüğü’nde Üstadın bir incelemesi vardı. vardı. Bitlis –Muş yolculuğunu otobüsle yapmıştık.
Yol boyunca yükselen büyük ot yığınları görüyordum. Ama diğer yapıların ev veya ahır olduğu konusunda karar vermekte zorlanıyordum. Muş’a ulaştığımızda, modern Valilik ve diğer kamu binalarını görebildik. Öğretmen Okulu ve Tekel o yılların önemli kuruluşları idi.
Muş Müdürlüğünde işimiz fazla sürmedi. Buradan Van’a hareket ettik. Van Başmüdürlüğündeki soruşturmaların tamamlanmasından sonra, İstanbul’a dönecek, birkaç gün kaldıktan sonra, 1976 Yaz Programımızın ikinci bölümü olan İzmir’e gidecektik.
Üstadımız için Van soruşturmaları da kolay idi. Ancak, O bizim de soruşturma usulleri konusunda uygulamayı görmemizi istiyordu. Birisi için Bana , diğerini Nahit’e sorumluluk vererek yürüttü. Van’da üç gün kaldık. Soruşturma raporlarını da mahallinde yazdıktan 1976 Ağustos ayında yeniden İstanbul’a döndük.

1976 Yaz Turnesi devam./İZMİR'E HAREKET
Tekel Teftiş Kurulu çalışma koşulları, o yıllarda bir yönerge ile belirlenmişti ve titizlikle uygulanırdı. Daha sonra bu konuda daha ileri bir adımla Yönetmelik hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Turne çalışma koşulları dikkate alınarak, Doğu-Güneydoğu yöresinde sırası olan müfettişlerin, çalışma sürelerinin yarısının Ege Bölgesinde tamamlanması amacıyla program dağıtımında, Bitlis-Muş teftişi yanında, Selçuk Erdem üstadımıza, İzmir Bölgesinden de Bayındır, Torbalı, Bornova, Cumaovası  İdare Memurluklarının teftişi verilmişti.
İstanbul’da bir hafta kadar iş cetvellerimizin düzenlenmesi, noksan genelge-mevzuat temini gibi konularla zaman geçirildikten sonra, İzmir’e hareket edildi. Bu arada bizim dönem Müfettiş Yardımcılarından  arkadaşımız İsmail Alkış da, üstadımıza üçüncü müfettiş yardımcısı olarak verilmişti. Aslında bu görevlendirmede,  İsmail arkadaşımızın birlikte çalıştığı Müfettiş ile iyi anlaşamadığını söylemesi üzerine , Nahit arkadaşımızın ricası etkili oldu.
Tekel Genel Müdürlüğü’nün izmir’de  çok sayıda işletmeleri vardı.   Başmüdürlük dışında, Sigara Fabrikası, Yaprak Tütün İşletmeleri, Şarap Fabrikası, Çamaltı Tuz İşletmeleri başlıcaları idi. Bunlardan, İzmir Başmüdürü Firuzan Sungur ile İzmir Sigara Fabrikası Müdürü Ercüment Yalçınöz, müfettiş iken yönetim kadrolarına geçmiş üstatlarımızdı. Erçüment Bey ayrıca, Selçuk Bey üstadımızın dönem arkadaşı olduğu için biz Hava alanından doğruca İzmir Şarap Fabrikasına gittik.  Üstadın ailesi İzmirli  olduğu için konuk evi sorunu yoktu. İsmail’de Ödemiş’e gidip-gelecekti. Nahit ve Bana da İzmir Yaprak Tütün İşletmeleri konuk evlerinden Salhane’de yer temin edilmişti.
Ertesi gün sabah çalışmasına, İzmir Başmüdürlüğü Müfettişlik odasında başladık. Üstat, erkeden gelmişti. Sonra birlikte Başmüdür ziyaret edildi. Tanışma fasılları bittikten sonra, Üstat, binek aracına hazırlattı, doğruca Bayındır. Sayımlar, zabıtlar, yerinde yapılabilecek incelemeler, kalan evrakı Merkezde incelemek üzere yanımızda getirdik. Aynı şekilde Torbalı teftişini de tamamladık. Cumaovası Memurluğu sayımına başladığımızda, mevcutların kayıtlarla uyuşmadığı görülmekte idi. Sorumlu Memur, “boşuna yorulmayın altmış üç bin liralık çay açığım var” dedi. Daha bir ciddiyetle sayım tekrar edildi. Noksanlık zapta bağlandı. Teftiş ile birlikte soruşturmaya da başlandığı Başkanlığa bildirildi. Böylece, müfettiş yardımcıları olarak zimmet soruşturması da yapmış olacaktık.
İzmir bölgesi teftişimiz çok iyi geçti. Fuar zamanıydı. Hafta sonu deniz olanağı vardı. İzmir akşamları bir ayrı güzeldi. Bir ara eşim ve oğlum da geldiler. Onları bıraktım döndüm. İzmir’de yerleşik akrabalarımızı ziyaret imkanı bulduk. Sonunda İzmir teftişleri de bitti.
Müfettişler, bir yere hareket etmeden önce, merkezde iseler yazıyla, taşrada iseler şifreli bir telgrafla durumu Başkanlığa mutlaka haber vermek zorundadır. Aynı şekilde teftiş veya inceleme yerinde işlerinin bitimine yakın, hareket tarihini Başkanlığa bildirirler. Üstat, bir telgrafla dördümüz adına durumu Başkanlığa bildirdi. Olur şeklinde kısa bir cevap geldi.  Ve 1976 yaz turnesi  çalışmalarını bitiren üstadımızla birlikte İstanbul’a döndük.
DEVAM EDECEK









13 Şubat 2020 Perşembe

ANILARIM 9 ı/ DOKOZUNCU BÖLÜM

google.com

ANILARIM 9
Şahabettin Küçükyazıcı
 DOKUZUNC BÖLÜM
TEFTİŞE DOĞRU
Askerlik sonrası, Kayseri’den Ankara’ya taşındık. Esim, Ankara Doğumevinde yeni görevine başladı. Türkiye Elektrik Kurumu Genel Müdürlüğü Ticaret Dairesi Başkanlığında  Gümrük Servisinde, 5 kişi idik. Göreve başlarken, Bir  yıldan  fazla çalıştım burada. TEK,  yurt dışından çok fazla makime ve yapılan yedek parça ithalatı olan bir kuruluştu. Burada gümrükleme işlerini yapan  bir şubede çalıştım. Asıl amacım, bir teftiş kurulunda sınav kazanmaktı. Fırsat buldukça müfettişlik sınavları için ders çalışıyordum. İlanları takip ediyor, kariyer diye nitelendirdiğimiz kurulların sınav ilanları takip ediyordum. İki sınav geride kalmıştı. Başarılı olamamıştım.Bu arada, genel olarak sınavlara katılma kabul edilme yaş sınırına yaklaşıyordum. Siyasette ise, Demirel Başbakanlığında Milli Cephe Hükümeti iş başındaydı.
Bir yandan da sınavlara katılma kabul edilme yaş sınırına yaklaşıyordum. Tekel Genel Müdürlüğü, Türk Bayrağının dalgalandığı her yerde ünitesi bulunan, işletmeleriyle diğer üniteleriyle  güçlü, dev bir kamu kuruluşu, Teftiş kurulu da  beğenilen, kariyer  bir kuruldu. Ankara’da da yazılı sınav yapıyorlardı.
Bu arada, 1976 yılının başında Babamın hastaneye yattığını öğrendim. Yanımda Türkiye Elektrik Kurumundan arkadaşlarım vardı. Güner, Hale, Faika, Nihal. Hastanede Babamın yanında olmak istiyordum. Sınav günü yaklaşmıştı. Babam, kendisinin iyi olduğunu Hastanede  rahat bakılabilirim diye yatırıldığını söyledi telefonda. Fakat çok geçmeden Kardeşim, Babamızı kaybettiğimizi bildirdi. 18.Şubat .1976 . Hemen İstanbul’a  hareket ettim. Ertesi günü Babamı toprağa verdik. Topkapı Mezarlığından Beyazıt’taki evimize gelirken yaşamım iki kat daha ağırlaşmıştı. Ama, hemen Ankara'ya dönüp Tekel Teftiş sınavlarına katıldım.
1976 yılı kışı çok sertti Ankara’da. Ankara  Bira Fabrikası yemekhanesi soğuk mu soğuk.  Sınav Kurulu ise hepsinden soğuk. Büyük bir ciddiyet içinde sorular soruldu, kağıtlar teslim alındı, Heyet İstanbul’a gitti. Müfettişlik sınavlarına hazırlık döneminde çalıştığım TEK, hayatımda önemli yer tutan bir Kuruluştur. İnanılmaz dostluklar, güzel arkadaşlıklar yaşadım. Hepsini özlemle anıyorum.
Nihayet  sınavı kazandığımı, sözlü sınavın Mayıs ayında İstanbul’da yapılacağını bildiren yazı geldi. Bu arada, Beni, kendisinin Tekel Müfettişi olduğunu söyleyen bir kişi telefonla, Ankara Tekel Başmüdürlüğüne davet etti. Orada, yazılı sınavda da gördüğüm, Ahmet Hamdi arkadaşımızı da gördüm.  Tekel Teftiş Kurulu’nun, yazılı sınavı kazananlar hakkında, yaşadıkları bölgelerde aile ve sosyal  durumlarını  yakından tanımak için çalışma yaptığını öğrendik. Son olarak bizimle mülakat yapan kişi, daha sonra çok seveceğim, anılarımda  saygın bir ağabey olarak yer alan  Başmüfettiş Ekrem Karpat Beydi.
Sözlü sınav için istenen belgeler vardı. Onları o tarihlerde sağlık sorunları nedeniyle İstanbul’a taşınmış olan Annem aracılığıyla, Bankalar Caddesi No: 48 Karaköy İstanbul adresine ulaştırdım. Burada Başkan Yardımcısı görevini yürüten Rahmetli Selçuk Erdem üstadım, Annemin anlattığına göre, birkaç kez yaşımı hesapladıktan ve parmak hesabıyla da doğruladıktan sonra evraklarımı teslim almıştı.
Sonunda, Karaköy’de halen İstanbul Valiliği Dernekler İl Müdürlüğüne hizmet veren, tarihi binanın 3. Katında, toplantı odası etrafında, büyük bir ciddiyetle oturan sınav heyetinin karşısındayım.
Ertesi günü listeler asıldı. Ve özlediğim gibi artık Müfettiş Yardımcısı olarak iş hayatıma devam edecektim.
O yıllarda, Tekel Genel Müdürlüğü yeni bir yapılanmada içinde olduğundan, Teftiş Kurulu yönetim kadrolarına verdiği destek nedeniyle, müfettiş gereksinimi fazla ve yeni muavinlerin hemen işe başlaması gerekiyordu. Sınavı kazanan müfettiş yardımcılarının atamaları yapılmış, Memur olduğum için çalıştığım Kurumdan nakil işlemleri nedeniyle  benimki bekliyordu. Bir yandan bizim için düzenlenen Seminer başlamıştı.  Selçuk Bey üstadım, atama yapılmasa da seminere katılabileceğimi söyledi. Her gün seminerden sonra , Unkapanı’nda bulunan Genel Müdürlük Personel Dairesi Başkanlığına gidiyor, atamamı izliyordum. Sonunda benim atamamda Bakan onayından geldi.
Seminer esas itibariyle, bir uyum kursu idi.  Müfettişlerin, giyim kuşamlarına dikkat etmeleri, çantaları dışında yük taşımamaya özen göstermeleri gibi konularda bilgilendiriliyorduk.  Cumhuriyetin ilk yıllarında maliye  müfettişlerinin, Ankara – İstanbul tren yolculuğunda fötr şapkalarını çıkarmadan yolculuk ettiklerine kadar pek çok örnek dinledik.
Hem kurumla ilgili her türlü mevzuatı bilmek, her türlü evrakı tanımak, hem de memur ve işçilerle senli-benli olmamak zorundaydık. Turnelerde otelde veya  sayıları az olan konuk evlerinde kalacaktık. Müfettişlerin mümkün olduğu kadar kalabalık yerlerde bulunması pek istenmezdi. Kenan Evren askeri yönetimi döneminde, tüm kamu müfettiş ve denetçilerinin sıradan otellerde kalmasını yasaklarmış, gerektiğinde Orduevlerinde kalmaları için genelge çıkarılmıştı.
Devlet Personel rejimi, kamu muhasebe ve maliyesi yanında, Kurum içi genelge ve talimatları da çık iyi bilmemiz için, her yeni kanun ve genelge mutlaka müfettişlere ulaştırılırdı. Tekel, kurumsal yapısı bakımından, tütün, tuz, alkol, alkollü içkiler, kibrit üretim ve satışı, bunların ham maddelerinin temini için uygulanan vesikalı alım sistemleri gibi çok geniş bir mevzuat bilgisi gerektiriyordu. Pek tabii olarak, ithalat ve ihracat konularına da ilgisiz kalamazdınız. Ayrıca, aynı Bakanlık bünyesinde olduğumuz için, Gümrük İdaresi bulunmayan pek çok yerde Tekel , gümrük işlerine de bakıyordu ve haliyle Tekel  Müfettişleri, yakalanan kaçak eşya, terkedilen motorlu araç gibi işlemlerin denetiminden de sorumluydu.
Müfettiş, teftişin yanı sıra, bütün kamuda olduğu gibi,  inceleme soruşturma görevleri üstlenir, gerektiğinde araştırma ve inceleme gibi  kritik görevler de üstlenir. Buna karşılık Tekel Teftiş Kurulu her müfettişini, sırayla bilgi ve görgülerini artırmak üzere yurt dışına gönderiyordu. Bu da bir tercih nedeniydi.
Nerdeyse bir müfettişin mütemmim cüzü gibi, olmazsa olmazımız kabul edilen daktilo ve çanta demirbaşlarımız teslim edildi. Hatta, raporlarımızı yazacağımız kağıtlarımız bile özel başlıklı idi. Mühür, kıskaç ve çeklerimiz ve şifremiz özeldir. Şifremiz, gerektiğinde, Başkanlıkla haberleşmemizde gizliliği sağlamak içindir. Telgraf bile çeksek, şifre anahtarı olmadan anlaşılamazdı. Çeklerimiz çok özeldi. Seminerde Selçuk Erdem Üstadım, üzerine basa basa bu çeklerle tüm Tekel İdarelerinin veznelerinden, dilediğimiz zamanda dilediğimiz kadar parayı çekebileceğimizi söylemişti. Yıllar sonra bu uygulamanın İngiliz Yargıçları için yapıldığını öğrenmiştim. Bizim çeklerin, limiti yoktu. Yolluk, maaş, ikramiye tutarlarımızı kendimiz hesaplar, rakamı yazar imzalar vezneye gönderirdik. Son anına kadar Tekel Müfettişleri ödemeleri bu şekilde yapıldı ve son ana kadar hiçbir Tekel Müfettişi bu çekleri kötüye kullanmadı. İkinci olarak Mühür ve Kıskaç yine çok özeldi. Her müfettişin tanımlı numarasını içeren Mühürlerimizle, yazışmaları, raporları, önemli gizli postalarımızı mutlaka, numarası okunacak şekilde mühürlerdik.  Kasa ve ambarların mühürlenmesinde, yine kırmızı mumla bu mührümüzü  kullanır,  ancak, mumla mühür altına alınması mümkün olmayan hallerde de kurşun ve tel yardımıyla Kıskaç kullanılırdı.
Bir aylık yoğun bir Seminer çalışması arkasından, bizlerin yetişme döneminde  birlikte çalışacakları Müfettişler de belirlendi. Rahmetli Nahit Dilben ve Ben, o yıl Başkan Yardımcılığı görevini bırakacak, rahmetli Başmüfettiş Selçuk Erdem ile birlikte turneye çıkacaktık. Tekel Teftiş Kurulunun adil bir teftiş programı dağıtım sistemi vardı. Bu çerçevede üstadımın sırası Doğu – Batı olduğu için, yaz turnesi programında Bitlis, Muş devamında ise İzmir ve ilçeleri vardı. Başmüfettiş Hamdi Bayraktar Yardımcılık görevine getirilmişti
İstanbul’daki evimiz kirada olduğundan, Üsküdar’da bulduğumuz bir eve taşınmıştım. Eşim Üsküdar Ana ve Çocuk Sağlığında çalışacak, Bora’da yakında bir yuvaya devam edecekti. Ben ilk teftiş turnesi için  uçakla Van’a oradan Bitlis’e doğru yola çıkıyordum.
DEVAM EDECEEK


Bitlis-Van






9 Şubat 2020 Pazar

ANILARIM 8 -ASKERLİK / SEKİZİNCİ BÖLÜM

ANILARIM 9

ASKERLİK

SEKİZİNCİ BÖLÜM
Vatani görevimin kalan bölümünü, Yedek Subay olarak Hava İndirme Tugayı’nda tamamlamak üzere Kayseri’deyiz.
Birliğim, Kayseri’ye 18 km uzaklıkta, Erciyes dağı yamacında, Zincidere Köyü yakınında. Orduevi’ne yakın bir ev kiraladım. Eşimin tayinini de merkez Sağlık Ocağına yaptılar. Evli olmayan asteğmenlerin çoğu Orduevinde kalıyor, bazıları da birkaç kişi birlikte ev tutular. Her gün sabah alacakaranlıkta, akşam hava karardıktan sonra servisteyiz.
Birlikteki subay ve astsubayların hepsi, paraşütçü-komando. Er ve erbaşlar da komando eğitim birliklerinde temel eğitimlerini yapmışlar.
Biz, Piyade Okulundan gelen ilk grubuz. Komutan, bize 45 günlük kısaltılmış komando  eğitim programı hazırlamış. İlk gün, Teğmen Özkoca komutasında başladı. “istikamet Ali dağı. Marş Marş !
Tugayımız, 1972 yılında Ankara’da kurulmuş, 1973 yılında da eski Polis Eğitim Merkezi olan bu yerde inşa edilen binaları taşınmış 4 Tabur’dan oluşmakta.
Bu arada, 1973 yılında 8 parti katılımı ile yapılan seçimlerde, Demirel Hükümet kuracak çoğunluk sağlayamamış, Cumhurbaşkanı en fazla milletvekiline sahip Bülent Ecevit’e hükümet kurma görevi verilmiş, beklenmeyen bir şekilde Necmettin Erbakan’ın partisi Milli Selamet ile CHP ortak hükümeti kurulmuştur.
Başlangıçta yedek subayların paraşütle atlayıp atlamayacağı konusundaki tereddütler de Komutan tarafından bir emirle çözülmüştü. Hava İndirme Tugayında her asker paraşüt eğitimi alacaktır. Paraşüt eğitimi iki kısımdan oluşmaktadır.  Yer ve atlayış eğitim. Komutan bütün askerler için yer eğitimini şart koşmuştu. Ondan sonra atlayış eğitimlerine katılmamak olmazdı.
Üç ayın sonunda, ilk atlayışımızı yapmak üzere Erkilet Hava alanındaydık. Sanıldığından kolaydı ve oldukça da zevkliydi. Daha sonraları diğer eğitimlerden zaman kaldıkça atlayış eğitimlerimiz sürdü.
Bölük Komutanım  ve Tabur  Komutanım her ikisi de iyi insan ve iyi askerdiler. Eğitim saatleri dışında arkadaş, eğitim alanında hiçbir müsamahası olmayan askerdiler.
Bora, zaman zaman Ankara’da olan ailemin de desteği ile büyümekte, Altınser, Kayseri Ana ve Çocuk Sağlığındaki yeni görevinde çalışmaktaydı. Nöbetim olmadığı hafta sonları, ailelerimizin bulunduğu  Ankara’ya gidiyorduk.
Çok sert bir kıştan sonra baharı bekliyorduk. Ama Zincidere’ye bahar gelebilir miydi? Henüz belli değildi. Bu arada , hedik ve kayakla da tanıştık.
Bu arada, Kıbrıs’tan kötü haberler geliyordu. Bizim birliğimiz esas itibariyle Kıbrıs için kurulmuş gibi görünmekteydi. Zira, bizim takım komutanı odalarımızda bile Türkiye haritası yerine Kıbrıs Haritası asılı idi.
Rumların,  Enosis'i gerçekleştirmek üzere yürüttükleri saldırılar ve ambargoların arttığı, Kıbrıs Türk halkının köylerine yapılan baskınlarla göçe zorlandığı haberleri basında yer almaya başlamıştı. Yunanistan’da askerler bir  darbe ile yönetime el koymuşlardı. Cunta Hükûmetinin, adanın ilhakı ile prim yapmak hevesinde olduğu anlaşılıyordu.
Komutan 17 Temmuz 1974 günü, bütün Tugay’ı topladı. Çok heyecanlı idi. Konuşmasını Size hep söylüyordum öğrendikleriniz bir gün lazım olacak diye. İşte öğün geldi. Ne mutlu bana bu günü gördüm. Şimdi Hava alanına, oradan da Kıbırs’a gidiyoruz. Ben de sizinle birlikte Ara(ya paraşütle atlayacağım” diyerek bitirdi.
Büyük bir heyecan içindeydik. Evli olan subay astsubaya vedalaşması için izin verildi. Ben eşime Kıbrıs’a gittiğimizi söyleyince, o her zamanki gibi kısa süreli eğitimlerden birisi sanıyordu. Daha fazlasına söyleyemezdim. Oğlumla, eşimle veda ettim, Ankara’ya aileme telefonla bilgi verdim.  Sabaha karşı bütün Tugay Erkilet’te hazırdık.
Fakat intikalimiz hemen başlamadı. İki gün sonra, 20 Temmuz sabahı, önce birinci ve ikinci taburları uçaklar aldı gitti. Onları Kıbrıs’a atıp döndüler, zaman geçirmeden bizi alıp yeniden Akdeniz üzerinde uçuyorlardı. Çünkü o günlerde 4 tüburu ubirden atacak sayıda uçağımız yoktu.
Uçaklar fazla asker alsın diye koltuklar sökülmüş, askerler yere oturmuştu. Bizi ayaktaydık. Hiç beklenmeyen bir bölgeye, Kırnı’ya atlayacaktık. Mesafe çok kısa idi. En ufak bir tutukluk sondaki arkadaşlarımızın Rum bölgesine düşmesine neden olabilirdi. Ok gibi fırlamalıydık. Zaten, kapı görevlileri de bunun için yeterince yardımcı oluyorlardı.
Hava güzel, Kıbrıs güzel. Eğitim gibi olacak. Rütbeler sökülecek,  Bölük Komutanları  koluna renkli bant takacak, ayrıca renkli sis yakacaktı. Ancak, atladığımız bölgede, göz gözü görmüyordu. Rumlar sürekli havan topu atıyor, havada iken makineli ile tarıyorlardı. Bazı paraşütler rüzgarla şişmiş havalanmıştı. Başaımı kaldırdım, Tabur Komutanımızı gördüm. Birlikte toplanma bölgemize doğru yürürken, Bölük Komutanımız da bize katıldı. Silahlarımız, sırt çantalarımızla, uzun bir yürüyüşten sonra, Kıbrıslı Mücahitlerin direnişi ile korunan Bozdağ bölgesine ulaştık.
Telsizlerimizin frekansları Rumlar  tarafından  ele geçirilmiş, onlar sürekli küfür ediyorlardı. Suyumuz yoktu. Rastladığımız su kuyularından, zehirli olabilir diye içmiyorduk. Bozdağ Mücahit Karakolu bahçesinde bir havuz vardı. Bizim ulaşmamızla havuzda su kalmadı.
Gece baskına uğradık. Toparlandık. Geri püskürttük. Ve ilerlemeyi başardık. Baskında Asteğmen arkadaşım İdris Doğan ve Takım Astsubayım Ahmet Pekdemir ile bazı askerlerimiz şehit düştüler.
Biz, Çıkarma limanının tam karşısında kalan, Bozdağ’ı tamamen ele geçirdikten sonra, deniz piyadeleri rahatlıkla karaya çıkabilmişlerdir. 3. Gün sonra ateş kes ilan edildi dediler. Biz Bufevento kalesi ve eteğindeki Sihari köyünde idik. Rum karargahından ele geçirdiğimiz mühimmatlar çok işimize yaradı.
Bufevento’da bizi ziyaret eden Komutan, 3. Tabur subay ve astsubaylarına teşekkür ederken, unutulmaz bir iltifatta bulundu. “Zaferde 3. Taburun katkısı çok büyüktür.”
Ateş kes ile birlikte yaralarımız sarılmaya, şehitlerimiz toprağa verilmeye başlanmış, Bufevento 50. Alaya teslim edilmiş, 3. Tabur, Ayer Mola köyünde konuşlandırlmıştır. Haftalık izinlerimizde Lefkoşa’ya gidip, dünya ile tek bağlantısı olan Saray Otelden evlerimiz telefon ediyorduk. Diğer zamanlarda Cihan Harbindeki askerler gibi mektuplar yazıyor, gelen mektuplardaki, el, parmak resimlerinden çocuk özlemi gideriyorduk.
Barış görüşmelerinden sonuç alınamamış, 14 Ağustos1974 günü yeniden birliklerimize harekat emri verilmiştir. Bu harekatta Omorfo idi hedefimiz ve emrimizde iki tank vardı.
Çok sayıda esir vardı elimizde. Onları Kızılhaç’a teslim ettik.
Nihai hedefimiz olan Lefke’ye birliklerimiz,  16 Ağustos günü ulaşmıştı. Yeniden ateş kes yapılmıştı.
Terhis beklerken, süresiz ertelendiği  haberi geldi. 30 Ağustos 1974 tarihinde, Asteğmenlikte süremiz dolduğundan, cephede törenle yıldızımızı taktık.
Komutanımız Sabri Evren Türkiye’ye dönmüş, Adnan Doğu Paşa Hava İndirme Tugay Komutanı olmuştu.
Türk Ordusu, 20 Temmuzda Türkleri Rum mezaliminden kurtarırken, Güney Kıbrıs ve Yununistan'da Cuntanın yıkılmasını sağlamıştır.
KIBRIS TÜRKÜ SONSUZA KADAR ÖZGÜR KALACAKTIR.
Nihayet, terhis kararlarımız çıktı, Aralık ayında Kayseri’ye geldim. Bir arkadaşımın babası, memuriyet yapacaksan Ankara’da olman gerek, İstanbul’da memurluk yapılmaz demişti. Biz de, Ankara’ya taşındık. Ecevit Hükümeti istifa etmiş ama yeni hükümet kurulmadığından, Bakanlar görevde idi. Askerlik öncesi çalıştığım TEK Genel Müdürlüğü yerine, Turizm Bakanlığında göreve başladım. Harekattan  önce yazlı sınava girmiş Kıbrıs’ta iken fizibilite uzmanlığı sözlü sınavına çağırılmıştım. Bu nedenle Bakanlıkta atamam kolay oldu. Ayrıca Bakan Orhan Birgit beni iyi tanırdı. Amacım, müfettişlik sınavlarına hazırlanmak ve Batı Anadolu Seramik Sanayiinden  ayrılma nedenimi gerçekleştirmek istiyordum. Bu arada, savaşın insanlar üzerindeki  etkisini uzatmadan bir örnekle anlatmak isterim. “ Memurlarla ilişkilerimde zorlanıyordum. Bir mimar arkadaşın, yolluk için evrakları eksik vermesi nedeniyle tartışmam sert oldu. Bakanlık çok yadırgadı.” Bu nedenle,  Orhan Birgit bakanımın ayrılmasından sonra ben yeniden eski Kurumum TEK Genel Müdürlüğüne döndüm. Burada, müfettiş kökenli ağabeylerin de teşviki ile katıldığım sınavlardan, Tekel Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulunu kazanarak yeniden İstanbul’a doğru yola çıkacaktım.
Harekattan, on yıl sonra Samsun Sigara Fabrikasında teftişte iken, 1983 yılında  Birinci Ordu Komutanlığında düzenlenen bir törenle, Genel Kurmay Başkanlığınca, yıllar sonra da, Şişli Kaymakamlığında düzenlenen bir törenle KKTC tarafından madalya ile ödüllendirildim.
DEVAM EDECEK











     

yendex.com.tr google.com
yandex.com.tr
# Corluda.com # google.com

6 Şubat 2020 Perşembe

ANILARIM 7 - EVLİLİK - YEDİNCİ BÖLÜM


yandex.com
ANILARIM 7


YEDİNCİ BÖLÜM
EVLİLİK

Öğrencilik yıllarında, kız arkadaşlarımla sınıf arkadaşlığı çerçevesinde dostluklarım oldu. Tatillerde, gezilerimiz, pikniklerimiz güzel geçiyordu. Bazı arkadaşlarımın evlerine, ders notları almak veya bırakmak amaçlı ziyaretlerim de oldu, bazılarının aileleri ile de tanıştım. Okul bitmeden evlilik kararı veren arkadaşlarımız da vardı. Ben, belki aile yaşam koşullarımda sorumluluğumun fazla olmasından, mezuniyet sonrası için evlilik üzerine plan yapacak dostluklar kuramamıştım. Hatta, mezuniyet sonrasında uzun bir süre evlenmeyi düşünmediğim dahi söylenebilir. Yazmaya başladığımda, anı yazmanın gerçekte bir tür kendi ile hesaplaşmak olduğunu fark ettim. Yaşam, her zaman başarılarla, zaferlerle dolu olmuyor. Hatalarınız, yanlışlarınız kaçınılmaz olarak önünüze çıkıyor.

O yaz, sınavları hazırlanırken Burgaz Ada Öğretmenler Kampına kısa bir dönem katıldım. Kampta, birisi öğretmen olan iki kız kardeş vardı. Bir haftalık süre içinde iyi arkadaş olmuştuk. Hatta, İstanbul’a indiğimiz bir akşam vapuru kaçırmış bizim evde kalmıştık. Annem ve Babam da herhangi bir sorun çıkarmadılar. Daha önce de bazı kız arkadaşlarımla tanışmışlardı. Kamp dönemi sonunda, Altınser ve Ablası Ankara’ya döndüler. Ben de sınavlarıma.
Okul bitince, Ben özel sektör yerine kamuda çalışma kararı vermiş, sınavlar gerekçesi ile Şirketten izin almıştım. Patronuma ayrılmak istediğimi söylediğimde, Beni vazgeçirmek istedi, ama Ben kararlıydım. Kardeşlerim, dünya tatlısı insanlar, benim mutlu olacağımı düşünerek seviniyorlardı. Şimdi düşünüyorum da, acele ve ısrarım konusunda haklı bir neden bulamıyorum. Erkut ve Meliha ODTÜ yurdunda kalıyordu.
Daha kolay iş bulacağım düşüncesiyle Ankara’ya gittim. O tarihte, Numune Hastanesinde çalışan Kamp Arkadaşımı da aradım. Çok sevindi. Kendisi, Hastane’nin Hemşire lojmanlarında kalıyordu. Birlikte Öğretmen olan Ablasına gittik. Oda çok sevindi. Benim akrabalarıma gitmeme gerek olmadığını onlarla kalabileceğimi söylediler. Ben de kabul ettim. Ertesi gün, TBMM’de tanıdığım İstanbul Milletvekillerini ziyaret gittik. Meclis Lokantasında yemek yedik. Burada, Eski İlçe Başkanım, daha sonra Çalışma Bakanlığı da yapan, sevgili Bahir Ersoy, Fakülteyi bitirmeme çok sevindiğini, ertesi günü bunu kutlamamız gerektiğini söyledi. Gölbaşı’na bizi davet etti. Burada iş konusu da gündeme geldi. Ben Türkiye’nin neresinde olursa olsun çalışmak istediğimi söyledim.
Türkiye, 12 Mart Dönemini yaşıyordu. Hükümet Bağımsız Bakanlardan oluşmuş, siyasi partiler çok fazla etkin değildi. Önce Etibank, sonra Türkiye Elektrik Kurumu Genel Müdürlüklerine giderek dilekçelerimi verdim. Orada üst düzey yönetici İktisat Fakültesi Mezunu ağabeyleri bulmuş, onların yardımını da istemiştim.
Bir hafta kadar Ankara’da kaldıktan sonra İstanbul’a dönüyordum. Bu arada, Altınser ile evlenmeye karar vermiştik. Ben prensip olarak, askerlik yapmadan evliliğe karşı idim. Ancak, o yıllarda ordunun yedek subay ihtiyacında fazlalık bulunduğu gerekçesiyle, mezunlar gruplara ayrılıyor, her grubun sırasının gelmesi iki yıla yakın sürüyordu.
İstanbul’a döner dönmez evlilik kararımı aileme açtığımda, büyük tepki ile karşılaştım. Aslında çok haklıydılar. Bu kadar acele etmemem konusunda onlarca neden sayılabilirdi. Yetmezmiş gibi, yılbaşında nikah yapmak istiyordum. Çaresiz kabul ettiler. Fakat, maddi olanaklarımız bizim için ayrı bir evin eşyalarını karşılamak konusunda yetersizdi. Patronumdan yardım istedim. Onun da acele etmemek konusundaki uyarıları Beni vazgeçirmeye yetmedi. Beni çok seviyordu. Maddi yardım talebimi reddetmedi. Ailem de elinden geleni yapacaktı.
Önce Etibank, Şark Kromları İşletmesine tayinimin onaylandığını, sonra da TEK, İstanbul Ticaret Müdürlüğüne Muhasebe Memuru olarak atandığımı haberleri geldi. Elbette İstanbul daha cazipti.
Altınser’in de evlilik gerekçesi ile İstanbul’a, Haydarpaşa Numune Hastanesine nakli gerçekleşti. İkimizin işyerine yakın olsun diye Üsküdar, Doğancılar Caddesinde bir daireyi kiraladık.
Annem bütün becerisini kullanarak, perdelerimizi hazırladı. Evdeki fazla eşyalar tespit edildi. Altınser’in evlilik için hazırladığı eşyaları İstanbul’a taşındı. Beyoğlu Evlendirme Dairesinden nikah için 30 Aralık günü alındı. Nikah davetiyesi bastırıldı. Ulaşabildiğimiz dostlarımıza iletildi.
TEK, İstanbul Ticaret Müdürlüğünde Büro Şefim İktisat Fakülteli, Ülkü Hanım, Partiden sevdiğim Bilge Abla ve diğer ağabeyler de yardımcı oldular. Düğün falan istemiyorduk. Nikahtan sonra evimize gidecektik. Ancak, partili Emire abla, o tarihte seferleri bulunan Bursa İstanbul uçağından gidiş-dönüş uçak biletini hediye edeceğini, İlçe Başkanı Hüseyin Çetindemir de Bursa’da otel rezervasyonu yaptırdığını söyledi. Liseden arkadaşım, aramızdan çok erken ayrılmış olan, Diş Hekimi Bülent Şahin, otomobilini gelin arabası olarak bize verdi. Sürücüsü de kendisi idi. Altınser’in ailesi ile benim ailemin, nikah töreni günü tanışmaları da hatalar zincirinin bir parçası olarak anılarıma kazınacaktı. Beyoğlu Evlendirme Dairesinden, yeni zor bir yaşama yürüyorduk.
Üç günlük Bursa tatili sonunda, evlilik iznimiz bitmiş, çalışmaya başlamıştık. Sabahları arabalı vapurla karşıya geçiyor, vapurda gazetemi okuyor, akşamları da yine Üsküdar’a dönüyordum. Müdürüm üç yabancı dil bilen, nitelikli ve iyi bir insandı. Liseden ve Fakülteden arkadaşlarımız da çeşitli yerlerde iş bulmuş çalışıyorlardı. Onlarla zaman zaman buluşuyor, okul anılarımızı paylaşıyorduk.
Askerlik sıramın gelmesine bir yıldan fazla zaman vardı. Günler böyle geçiyordu. İşyerinde arkadaşlarımın hemen hepsi çok iyi insanlardı. Yaz tatilinde, o yıl yedek subay olarak Gökkçeada Jandarma Birliğinde görev yapan, arkadaşım Bülent Düşko bizi Jandarma Kampında konuk etti. Güzel bir tatil olmuştu.
Zaman hızla geçti. 1973 yılının Nisan ayında tuzla Piyade Okulunda yedek subay öğrenci olarak yemin ettim.
Hafta sonları evci olarak çıkıyordum. Bu arada bir de bebek bekliyorduk. Nihayet, 11 Haziran günü Bölük Komutanı izniyle, Zeynep Kamil Hastanesinde Boramızı kucaklamıştım. Doğum sonrası Altınser’in ailesi gelip yardımcı oldular.
Yedek Subay Okulunda, Bizim dönemimiz 119, altı aylık okul döneminin sonu oldu. Bizden sonra hem okul dönemi 4 aya düştü, hem kısa dönem yedek subaylık çıktı. Yaz çabuk geçmişti. Eylül sonu kura çekiyoruz. Heyecanlı bekleyiş. İki nedenle heyecan yüksek. Birincisi, bizden önceki dönemde, sakıncalı piyadeleri yolcu etmiştik dönem başında. Bir de bizim dönemden, Hava indirme Tugayına gidecekler olacaktı. Nitekim kıtada mavi bere giyeceklerden birisi de ben oldum. İlk maaşlarımızı almış, 15 günlük izne başlamıştık. Altınser’in de naklini yaptırıp, Kayseri’de ev bulup taşındık. Yeni bir hayata başlıyorduk.
DEVAM EDECEK