18 Şubat 2021 Perşembe
KÖY KALKINMASI
KÖY KALKINMASI
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Tarımsal yaşam çanlandırılıp, köyde yaşayanların sosyal ve ekonomik durumunun yükselmesi sağlanmalıdır. Buna bağlı olarak, köylünün eğitim durumu yükselmelidir. Böylece kalkınmaya katkısı ortacaktır. Uzunca bir süredir sanayi ön plana çıkartılarak, kalkınmanın bö sayede gerçekleşeceğine inanılmıştır. Elbette, sanayileşme çok önemlidir. ancak, kasaca köylü olarak tanımlaybilelceğimiz, tarım ve hayvanlcılıkla uğuraşanlar üretmez ise sanayi ürünleri üretenlerin tek başına nasıl ayakta kalacağını düşünmenin yanlış olduğu anlaşılmış bulunmaktadır. Bu nedenle köy ve köylümüzün zenginleşip kalkınması için mucizeler falan da gerekmemektedir. Geçen yüzyılda, Atatürk Türkiyesinde bunun ilk adımları atılmış, ciddi başarılar elde edilmiştir.
Günümüzde köyden kente göz o kadar çok hızlı artış göstermiştir ki, köyler ancak turistik amaçla ziyaret edilir hale gelmiştir. Pek çok köyde kış aylarında kimse kalmadığı görülmektedir. Buna paralel olarak, köy okulları kapatılmış, köylerde önemli rehberlik görevi yerine getiren öğretmenler de şehire taşınmıştır.
Diğer taraftan, tarım ürünlerinin ekiminden başlayarak, değerlendirilmesi hatta pazarlanması üzerine ciddi eğitim görmüş olan binlerce Ziraat Fakültesi mezunu ve tarım teknisyeni genç işsiz olduğu bilinmektedir.
İş bulamamış veye tarım dışı işlerde meslekleri dışında bir işte çalışlamka olan bu gençlerin kası bir eğitimle öğretmen formasyonu kazanması pekala mümküdür. Köy okulları yeniden açılarak bu gençlerin buralarda görev almaları sağlanmalıdır.
Buna paralel olarak, şehirlere göc etmiş, üstelik halen işsiz kalmış nüfusun, tarımsal üretime dönmesi kolayca teşvik edilebilecektir.
Bu çerçevede, geçmişteki Köy Enstitüleri deneyimlerinden yararlamak suretiyle, Öğretmen- mühendislerin köylü ile yakın ilişki kurmaları, bilinçli bir tarımsaz faaliyetin başlamasına kıvılcım teşkil edecektir.Boş zamanlarında öğrentmen mühendisler, Köy kahvesin ve Köy Odasında köylüye her alanda rehberlik edeceklerdir.
Öğretmen Mühendisler, köylüyü tarım,tarım aletleri,zirai ilaçlar,hayvancılık konularında devamlı bilgilendirebilir. Hangi tohumu hangi ilacı hangi mevsimde kullanacağını basitçe anlatabilir.
Köy öğretmeni, esasen İl İdaresi Kanunumuz gereği ihtiyar heyetinin tabii üyesi olup, muhtar ve diğer üyeler ile sürekli irtibat halinde olup,sürekli olarak Kaymakamı’nın, İlçe Milli Eğitim Müdürü’nün ve İlçe Ziraat Müdürü ile İlçe Belediye Başkanı ile köylerin ilişkisini güçlendirecek,köylünün üretiminin değerlendirilmesi mümkün olacaktır. TOKİ tarafından kibrit kutusu gibi yapılan konutların, ahırlar bölgesi, küçük bahçeler, kümesler, küçük tamir-bakım atelyeleri ile desteklenmesi gerekmektedir.
Tarımsal ürünler ithaline dur denilmesi, geniş ve verimli arazilere sahip ülkemizin kendi ihtiyacını karşılaması, eskiden olduğu gibi tarımsal ürün ihraç eden bir ülke olması bu suretle sağlanmış olacaktır.
Bu amaçla yapılması gereken en önemli çalışmaların başında; köyden kente göçü önlemek gelmelidir. Şehirde olan bazı imkanlar köylerde de olmalıdır. Örneğin mütevazi bir köy sineması,aynı binada gönüllülerden oluşan zaman zaman da turnelerin ziyaret edip oyun sahneye koyacakları küçük bir tiyatro sahnesi kolayca kurulabilir. Öğretmen ve muhtar marifetiyle amatör tiyatro kulübü kurulabilir.
Bunlar bazılarına lüks gibi gelebilir. Ama değil.’’hiçbir sorun yoktur ki içinde çözümü de barındırmasın.’’ Köydeki öğretmen ve üniversitede okuyan gençler devlet yetkilileri ile öncellikle belediyelerle iyi ilişkiler kurarak tohum, mazot, su, elektrik, tarım alet ve makinelerindeki teşviklerden yararlandırılmalıdır. Bu konuda köylüye öncülük edilmelidir.
Köy kahveleri elden geçirilir ve buralarda illgili Kurum ve Kuruluşlar desteğinde internet kafeler, kütüphaneler oluşturulabilecektir. Yeter ki istensin. Balkan ülkelerine yaptığımız kısa ziyaretlerde bunun örneklerine sıkça rastlanmıştır.
Yapılan Yorumlar
8 Şubat 2021 Pazartesi
KIRSAL MAHALLELER
KIRSAL MAHALLELER
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
Yerel yönetimlerin önemi her geçen gün artmaktadır.
Yerel halkın ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla özerk kamu tüzel kişileri olarak kurulmuş olan yerel yönetimler demokrasinin olgunlaşmasında ve yerleşmesinde son derece önemli roller üstlenmişlerdir.
Yerel Yönetimlerin çalışmaları 1911 yılında yürürlüğe girmiş olan İl İdaresi Kanunu 2005 yılında 5302 Sayılı Kanunla yeniden düzenlenmiştir.
1930 yılında yürürlüğe giren Belediye Kanunu, 1984 yılında 3030 Sayılı Kanun ve 2004 yılında çıkarılan 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunu, 2005 yılında 5393 Sayılı Kanunlarla düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 127. maddesinde yerel yönetimlerin tanımı şu şekilde yapılmaktadır: “Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir.
Nihayet, 2012 yılında 6360 Sayılı Kanun, Büyükşehir Belediyeler ile ilgili kapsamlı bir düzenleme getirmiştir.
Bu değişiklikle, 30 ilde 16 bin 220 köy mahalleye dönüştü. Türkiye’deki 34 bin 434 olan köy sayısı 18 bin 214 köye düştü. Yasa ayrıca, 1053 belde belediyesini de mahalleye dönüştürdü. Yasa, 2012’de çıkarıldıktan sonraki ilk yerel seçimde 30 Mart 2014’te uygulamaya geçti.
Bu Kanunla getirilen düzenlemelerden bizce en çok üzerinde durulması gerekenin büyükşehir sınırları içerisinde yer alan belde ve köylerin tüzel kişilikleri ortadan kaldırılmış; köyler mahalleye dönüştürülmüş ve ortak malları da büyükşehir belediyelerine devredilmiş olmasıdır
Geçen bu süre zarfında çok önemli sıkıntılar yaşandı. Mahalleye dönüşen köylerin ve beldelerin ortak kullanılan tüm malları, meraları, taşınmazları bağlandıkları belediyeye geçti
Köyler mahalleye dönüşünce Büyükşehir Yasası ve kuralları uygulandığı için köylülerin ihtiyaç duydukları ahır ve benzeri yapıları yapmaları zorlaştı. Bürokrasi arttı. Hayvancılık yapanlar “koku yapıyor” diye şikâyet edilerek bulundukları yerlerden uzaklaştırılmaya zorlandı. Tarımsal üretim, özellikle hayvancılık yapanlar için her geçen gün daha zor hale geldi.
Oysa biz neyi biliyoruz; 442 sayılı Köy Kanununa göre köyün ihtiyar heyetinin olağan iki üyesinden biri imam diğeri köy öğretmenidir! Mahalle olan köylerde artık ne köy ihtiyar heyeti yani encümen, ne köy sandığı, ne imece kaldı, per çok yerde okul da kalmadı.
Bu uygulama tarımın kesiminde olumsuz gelişmelere neden olmuş, kırsalın nüfus yapısını, kültürünü, üretim ve yaşam biçimlerini doğrudan etkileyecek uygulamalar getirmiştir. Kırsal mahallelerde yaşanan sıkıntılar Tarım Şurasında da dile getirilmiş, yetkililer nezdinde genel kabul görmüş, 16 Ekim 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7254 Sayılı Kanun” ile mahalleye dönüşen köy ve beldelerle ilgili önemli bir düzenleme yapılmıştır.
Ancak, Kırsal Köy olabilmek için muhtarların işçe belediyelerine başvuru şartı getirilmiştir.
“MADDE 10 – 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 3 – Köy veya belde belediyesi iken, mahalleye dönüşen ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde bulunup sosyo-ekonomik durumu, şehir merkezine uzaklığı, belediye hizmetlerine erişebilirliği, mevcut yapılaşma durumu ve benzeri hususlar dikkate alınarak ilgili ilçe belediye meclisinin kararı ve teklifi üzerine büyükşehir belediye meclisinin en geç doksan gün içinde alacağı karar ile kırsal yerleşim özelliği taşıdığı tespit edilen mahalleler, kırsal mahalle kabul edilir.
Bu belirlemenin mahalle düzeyinde yapılması esastır. Ancak; tamamı kırsal mahalle olarak tespit edilmeyen diğer mahallelerde de on bin metrekareden az olmamak kaydıyla kırsal yerleşik alan belirlenebilir. Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan vasfı bu fıkrada belirtilen usulle kaldırılabilir.
Büyükşehir belediyesi, birinci fıkra uyarınca ilçe belediyesinden gelen teklifi aynen veya değiştirerek kabul edebilir ya da reddedebilir.
Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenen yerlerde; gelir vergisinden muaf esnaf ile basit usulde gelir vergisine tabi mükellefler tarafından bizzat işyeri olarak kullanılan bina, arsa ve araziler ile mesken amaçlı kullanılan binalar ve zirai istihsalde kullanılan bina, arsa ve araziler 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre alınması gereken emlak vergisinden muaftır. Bu yerlerde, ticari, sınai ve turistik faaliyetlerde kullanılan bina, arsa ve araziler için emlak vergisi %50 indirimli uygulanır. Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenen yerlerde, 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca alınması gereken bina inşaat harcı ile imarla ilgili harçlar alınmaz; anılan Kanuna göre alınması gereken diğer vergi, harç ve harcamalara katılma payları %50 indirimli uygulanır. Bu yerlerde içme ve kullanma suları için alınacak ücret en düşük tarifenin işyerleri için %50’sini, konutlar için %25’ini geçmeyecek şekilde belirlenir. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca bilanço esasına göre defter tutan mükellefler için bu fıkrada belirtilen muafiyet ve indirimler uygulanmaz.
3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 12 nci maddesinin yedinci fıkrası ile 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun ek 17 nci maddesi hükümlerinden yararlanan yerler; kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenmesi halinde bu madde hükümlerine aykırı olmayan hak, sorumluluk ve imtiyazlardan faydalanmaya devam ederler.
Bu madde uyarınca kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenen yerler hakkında 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun geçici 1 inci maddesinin on beşinci ve yirmi dokuzuncu fıkraları uygulanmaz.”
YENİ DÜZENLEME NE GETİRİYOR?
Bütünşehir Yasası’nın köylerimizde yarattığı olumsuzluklar ortadan kalkmayacak olsa da yapılan yeni düzenlemeyle, eski Köy Statüsündeki yerleşim merkezlerinin, kırsal mahalle statüsüyle ; esnafa basit usulde gelir vergisine tabi olmak, burada yaşayanlar tarafından bizzat işyeri olarak kullanılan bina, arsa ve araziler ile mesken amaçlı kullanılan binalar ve zirai istihsalde kullanılan bina, arsa ve araziler 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre alınması gereken emlak vergisinden muaf olmak, ticari, sınai ve turistik faaliyetlerde kullanılan bina, arsa ve araziler için emlak vergisi yüzde 50 indirimli uygulanması gibi kolaylıklar getirilmektedir.
Bina inşaat harcı ile imarla ilgili harçlar alınmayacak. Vergi, harç ve harcamalara katılma payları yüzde 50 indirimli uygulanacak. İçme ve kullanma suları için alınacak ücret en düşük tarifenin işyerleri için yüzde 50’sini, konutlar için yüzde 25’ini geçmeyecek şekilde belirlenecektir.
Bize göre bu değişikliklerle beklenen çözümün sağlanmayacağı, konunun belediye encümenlerinin kararına bırakılması yerine, köy ve köylünün kaderinin orada yaşayanlar tarafından belirlenmesi için, yeniden Köy Kanununa dönülmesinin yerinde olacağı düşünülmektedir.
# google.com
# yandex.com.tr
# corluda.com
6 Şubat 2021 Cumartesi
BİTKİSEL YAĞLAR
BİTKİSEL YAĞLAR
Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
www.gazeteistanbul.net
Bitkisel yağlar, insan beslenmesinde vazgeçilmez bir besin öğesi olarak kabul edilir. Uzmanlara göre yağ tüketmeden sağlıklı beslenmek olası değildir. Hangi yağın tüketilmesi gerektiği konusunda ise farklı görüşler olmakla birlikte, konumuz toplumun yağ tercihinizi belirlemek olmayıp, üretimiyle ilgilidir.
Hayvansal yağ üretimimizin kısıtlı olması nedeniyle, yemeklik yağ ihtiyacımız bitkisel yağlarla karşılanmaktadır.
Son yıllarda pek çok tarımsal üründe olduğu gibi, bitkisel yağ üretimi için yağlı tohum ithali de yapılmış, yıllık üç milyon ton dolayında yağlı tohum ithal edilmekte olduğu, yaklaşık üç buçuk milyar dolar bedel ödenmekte olduğu bilinmektedir.
Öğrencilik yıllarımda, İktisadi Coğrafya dersimizde hocamız Prof. Abdullah Türkoğlu, yemekli ve bitkisel yağ ihtiyacı için Türkiye’nin Soya Fasulyesi üretmesinin kaçınılmaz olduğunu örneklerle anlatmıştı.
Daha sonra, Karadeniz Bölgesinde bir Soya Fabrikası kurulduğunu, buna bağlı olarak ekim de yapılmakta olduğunu basında okudum.
Son yıllarda Türkiye’nin yağlı tohumlarda dışa bağımlı hale geldiğini örendim. Bu nedenle, İktisat Fakültesi birinci sınıfında öğrendiğim Soya üretiminin gündeme alınması konusunu ele almak istedim.
Birkaç tropikal ürün dışında hemen her ürünün yetiştiği Ülkemizin, tahıl ve yağlı tohumlar konusunda dışa bağımlı olması kabul edilemez gibi geliyor bana.
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği verilerine göre, beş milyon tona ulaşan yağlı tohum ithalatına on verilebilmesi mümkün müdür?
En çok bilinen ve kullanılan ayçiçeği, mısır, soya, pamuk, kanola gibi ürünlerin hepsi ülkemizde yetişmekte ve üretilmekte olduğu halde üretim yetersiz kaldığı için ithalat yapılmaktadır.
İthalat bağımlılığından kurtulmanın yolu, elbette yerli üretimi artırmaktır. Bu nedenle hükümetlerin hedefinin de ithalat yerine, yerli ürünlerin üretimini artırmak olmalıdır.
Halbuki, Yurdumuzda milyonlarca tarım arazisinin ekilmediği, boş kaldığı haberleri her gün medyada yer almakta, İşsizlik iki haneli rakamlarla ifade edilmektedir.
Ülkemizde yağlı tohumların ekimi için iklim uygun, su kaynaklarımız yeterli, makine ve teçhizat konusunda bir sorun bulunmadığı cihetle bu konu üzerinde durulması gerekir.
Bu konuyu böylece belirledikten sonra, üretimin neden gerçekleşemediğine baktığımızda; girdi maliyetlerimizin çok yüksek olduğu görülmektedir. Su ve enerji maliyetlerimiz çok yüksek, gübre, ilaç, tohum bedellerinin de rakiplere göre pahalı olmasının rekabeti önlediği, üreticinin toprağını ekmediği ifade edilmektedir.
Çiftçiler, üretime yönlendirilse de, artan üretimin satış problemleri, çiftçiler için yeni üzüntü kaynağı haline gelmektedir.
Üretim artışına sevinmek yerine, artan maliyetlerine rağmen çiftçiler bir önceki yıla göre düşen bir fiyat politikası ile karşılaşabilmektedir. Üretimdeki artış, çoğu zaman zararı karşılamaktan uzaktır.
Bu durumda çiftçiler tarlalarından uzaklaşmaktadır. Ayçiçeğinde bu durum yıldan yıla üretim azalmasına, ithalatın artmasına neden olmaktadır. Bu arada, bir miktar yağlı tohum ihracatından bahsetmek mümkün ise de sonuçları etkileyecek miktarlar söz konusu değildir.
Mevcut ürünler için bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra, yağlı tohumlar konusunda alternatif ürün olarak düşündüğümüz Soya konusuna değinmek istiyorum.
Yağlı tohumlar, insan ve hayvan beslenmesinde önemli bir yere sahip oldukları gibi, sanayi sektörü için de önemli bir ham madde kaynağıdırlar.
SOYA MUCİZESİ
Yüksek oranda protein içermekte olması nedeniyle insan beslenmesinde önemlidir. Asya halkı tarafından binlerce yıldır beslenmede kullanılmaktadır. Yaklaşık yüzde yirmi yağ ihtiva eden soya, yağı alındıktan sonra, hem insan hem de hayvan beslenmesinde kullanılabilmektedir.
Ekim alanlarında, toprağı azot bakımından zenginleştirmekte, kendisinden sonra ekimi yapılacak bitkiler için, otsuz, kabartılmış bir toprak bırakmaktadır.
Soya, mısır, zeytin ve ayçiçeğinden çok daha fazla omega-3 içermektedir. Yapısı farklı olmakla birlikte balık yağı kadar besleyici niteliklere sahip, insan sağlığı için faydalı bir besin özelliğine sahiptir.
Halen, Ülkemizde bitkisel yağ tüketimi sıralamasında yüzde onluk bir payla üçüncü sırada bulunan soya yağının payının artırılması her bakımdan faydalı olacaktır.
Büyük ithalat kalemlerimiz arasında yer alan bitkisel yağ ihtiyacımızın, yerli üretimle karşılanabilmesi imkanımız vardır. Bunun için, yurt dışına ödediğimiz döviz yerine kendi çiftçimizin desteklenmesi yeterli olacaktır düşüncesindeyiz.
Öncelikle, yağlı tohumlar için gıda güvencesi sağlanmalıdır. Buğdayda olduğu ürünlerin stratejik ürün olduğu kararı alınmalı, ekiminden itibaren, ürünlerin satın alınmasına kadar sözleşme yapılmalıdır. Bu çerçeve teşvik ve primler de uygulanması halinde, Türkiye yağlı tohum konusunda ithalat bağımlısı olmaktan kurtulabilecektir.
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı tarafından yapılan açıklamalarda, çiftçilerimize yeterli desteklerin verilmediği ifade edilmektedir.
Sonuç olarak ayçiçeği, pamuk, kanola ekimi konusunda, gerekli ıslah çalışmaları önemsenmeli, ekim kolaylığı ve verim yüksekliği olduğu kaul edilen soya fasulyesi ekiminin teşviki bakımından sözleşmeli tarım uygulamasına geçilmesi kaçınılmazdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)